Yeni Yol grup toplantısında konuşan Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, emekli ikramiyesinin 4 bin TL olarak belirlenmesine tepki gösterdi. Arıkan, “Açıklanan bu rakam, bir kişinin bir aylık fitresi bile etmiyor, bir çeyrek altın bile etmiyor, bir market arabası doldurmaya bile yetmiyor. Bu şartlar altında, emekliye 4 bin tl ikramiye vermek demek, bu bayram çocuklar, büyüklerimize harçlık versin demektir. Lükse, israfa, şatafata gelince her türlü para var. Kamu özel iş birliğine aktarmaya gelince bol bol var. İş, emekliye gelince imkan yok, kolaylık yok, para yok. Biz emeklimize bu düzeni reva görenleri de bizi oyalayanları da ilk seçimde emekli edeceğimizden kimsenin şüphesi olmasın” dedi.
DEVA, Gelecek ve Saadet Partilerinin çatı partisi Yeni Yol’un grup toplantısı yapıldı. Toplantıda konuşan Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Arıkan, sözlerine İstiklal Marşı’nın kabulünün 104. yıl dönümünü hatırlatarak başladı.
Konuşmasının devamında Suriye’de yaşanan gelişmelere ilişkin değerlendirmelerde bulunan Arıkan, “Üç gün sonra, tarihler 15 Mart’ı gösterecek. Suriye’de başlayan iç savaş 14’üncü yılını bitirmiş olacak. 8 Aralık 2024’te muhalif güçlerin Şam’a girmesiyle 61 yıllık BAAS rejimi çökmüştü. Bizim o günden itibaren beklentimiz, bir an evvel Suriye’de silahların susması ve savaşın yaralarının sarılmasıydı. Bugün itibarıyla 3 aydan fazla bir zaman dilimi geçti. Tam 94 gün oldu. Suriye’de oluşan iyimser havanın yerini bugün bizi endişelendirecek bir atmosfer aldı” dedi.
“Suriye aklıselimin galip geldiği bir coğrafya olmalı”
“Suriye meselesinin, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük güvenlik sorunu olduğunu defalarca söylemiştik. Aynı şekilde uyarılarımızı yapmaya devam ediyoruz” diyen Arıkan, şöyle konuştu:
“Amerika’nın ipiyle kuyuya inen tarih boyunca o kuyudan çıkamamıştır. ABD’nin yol haritası ile bölgenin huzura kavuşacağını düşünen ölümcül bir hata yapar. Bu gerçeği artık herkes görsün. İsrail’in hedefi belli, kendi çevresinde düzenli orduya sahip bir tane ülke bırakmamak. Bu hedeflerini gerçekleştirebilmek için İsrail üniversitelerinde, bölgemizdeki etnik ve mezhepler üzerinde özel çalışmalar yapan birçok enstitüler, kürsüler kurulmakta. Bölge ülke halklarını, birbirine düşürmek için çalışmalar, yıllardan beri yapılmakta. Bugün o çalışmalar hız kazanmıştır. Dün Baas rejimi tarafından yapılan katliamların karşısında olduğumuz gibi bugün rövanşist anlayışla yapılan katliamların da karşısındayız. Suriye bugün kan davalarının sürüp gittiği değil, aklıselimin galip geldiği bir coğrafya olmalıdır. İktidara sesleniyorum. Etnik çatışmaları, mezhep kavgalarını engellemek sadece söylemle olmaz. Karşısındayız demekle olmaz. Burada asıl görev Türkiye’ye düşmektedir. Zafer sarhoşluğu içinde fotoğrafın tamamının görülmesini engelleyen, ayakları yerden kesilen, Şam’a 20 km yaklaşan İsrail’i dile getirmeye çekinenlere buradan sesleniyorum. Suriye’de asıl iş şimdi başlıyor. Suriye’nin doğru zeminde yol alması için doğru bir rehberliğe ihtiyaç var. Bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Suriye’nin kuzeyinde bir karışıklığa karşıyız. Suriye’nin güneyinde bir İsrail’e karşıyız. Suriye’de ‘federatif’ bir yapıya da karşıyız. Bu bölgede bölünme demek Büyük Ortadoğu Projesi’nin bir adımının daha gerçekleşmesi demektir. Bu da ‘Büyük İsrail’ hayalini desteklemektedir.
“Mağdur ettiğiniz bütün kesimlerle helalleşin”
Suriye’deki gelişmeler karşısında Türkiye’deki huzur ve barışı sağlamak için atılacak adımların daha dikkatli değerlendirilmesi gerektiğini söyleyen Arıkan, “Bölgemize ve ülkemize; huzur ve barış getirecek her adımı destekleriz. İktidarın kin ve nefret dilini kullanarak seçimleri kazandıktan sonra bugün, ‘kuşatıcı bir iklimi tesis etmek milletimize karşı asli görevimizdir’ diyebilmesi iktidar açısından iyi bir gelişmedir. Madem millete karşı asli görevinizi hatırladınız, şimdi biz de diyoruz ki Türk, Kürt, Arap, Alevi, Sünni, muhalif, muhafazakâr; kimseyi ötekileştirmeden, hak ve adalet ekseninde bu ülke insanının tamamına kol kanat geriniz. Bugüne kadar yaptığınız bütün yanlışlardan dönünüz, mağdur ettiğiniz bütün kesimlerle helalleşiniz, faturayı halka kesip ülke kaynaklarını bir avuç yandaşa aktarmaktan vazgeçiniz. Buyurun bunları yapın, biz de yanınızda olalım” ifadelerini kullandı.
“Türkiye’de yaşananları sadece terör meselesi olarak görmek, yaşananları doğru okumamaktır”
“Tüm yeryüzünde haktan yana olmak ve barış için gayret göstermek bizim varlık sebebimizdir. Ancak, tüm bu sürecin insan hakları ve özgürlükler bağlamında değil de sadece terör ve güvenlik kapsamında ele alınması da doğru bir okuma değildir” diyen Arıkan, şunları kaydetti:
“Bu ülkede, baskı ve tahakküme dayalı politikaların karşısında olmanın bedelini defalarca ödemiş bir hareketin mensupları olarak, bazı gerçekleri hatırlatmaktan ve bazı uyarıları yapmaktan da geri durmayacağız. Türkiye’de yaşananları sadece terör meselesi olarak görmek, salt Doğu-Güneydoğu sorunu olarak tanımlamak ya da ekonomik açıdan geri kalmışlığa bağlamak yaşananları doğru okumamaktır. Baskı ve tahakkümle, güvenlikçi politikalarla insanları hizaya getirmeye çalışmak, büyük bir yanılgıdır. Peki, bu yanılgının farkına varılmamış mı? Elbette uygulanan politikaların yanlışlığını dile getirenler de çözüme dair arayışlar da hep olmuş. Başta Milli Görüş hareketi olmak üzere, bedel ödenerek yapılan, hak ve adalet arayışının neticesinde, iktidarlar bazı adımları atmak zorunda kalmışlardır. Ancak şeffaf olmayan, samimi olmayan, toplumun her kesimine açık yürütülmeyen süreçlerin sonunda, yapılan bu düzenlemelerin çoğunun kağıt üzerinde kaldığını görüyoruz.
“iktidar kamuoyunu doğru bilgilendirmeli”
Peki, şimdi ne yapılmalı? 10 maddede çözüm önerilerimizi açıklamak istiyorum. Süreç, şeffaf bir şekilde yürütülmeli, iktidar, kamuoyunu doğru bilgilendirmelidir. İnsan onuru ve yaşam hakkı her şeyin üzerinde tutulmalıdır. Düşünce ve ifade özgürlüğü üzerindeki kısıtlamalar kaldırılmalıdır. Sosyal medya paylaşımları yüzünden; şafak operasyonlarıyla gözaltı uygulamalarına son verilmelidir. Siyaset yapmanın, gazetecilik yapmanın, sivil toplum çalışmalarının önündeki engeller kaldırılmalıdır. Yargı; muhalefeti susturmak ve cezalandırmak için kullanılmamalıdır. KHK’larla oluşturulan mağduriyetler giderilmelidir. Beraat edenler, takipsizlik alanlar görevlerine iade edilmelidir. Adil yargılanma hakkı göz ardı edilmemelidir. Kayyum uygulamalarından vazgeçilmelidir. Muhalif kesimlere karşı kin ve nefret dilinden, kutuplaştırıcı söylemlerden vazgeçilmelidir. Irkçı emperyalizmin bölgemizdeki plan ve projeleri hiçbir zaman göz ardı edilmemelidir. Bu süreç başta ABD olmak üzere, emperyalist merkezlerin bölge ülkelerini borçlandırma, bölgenin enerji kaynaklarına ve madenlerine çökme, limanlarını ve üretim tesislerini kontrol etme ve bölge insanını ucuz iş gücü haline getirme planlarının bir parçası haline dönüştürülmemelidir. Sürecin işgalci İsrail karşısında bölge ülkelerinin gücünü zayıflatacak bir zemine evrilmesine izin verilmemelidir. Süreç ihtilafları değil, ittifakları öne çıkararak; barış ve kardeşliği pekiştirecek, iş birliğini artıracak, onurlu bir şekilde birlikte yaşamı kolaylaştıracak biçimde yönetilmelidir.”
“Emekliye 4 bin TL ikramiye vermek, bu bayram çocuklar büyüklerimize harçlık versin demek”
Emeklilere verilecek 4 bin liralık emekli maaşı ikramiyesine tepki gösteren Arıkan, “Açıklanan bu rakam, bir kişinin bir aylık fitresi bile etmiyor, bir çeyrek altın bile etmiyor, bir market arabası doldurmaya bile yetmiyor. Emekli Ahmet amca, bu sene ramazanda fitreye mahkum edilmişti. Ayşe teyze, tenceresini zaten ramazan kolisiyle kaynatabiliyordu. Bu şartlar altında, emekliye 4 bin TL ikramiye vermek demek, bu bayram çocuklar, büyüklerimize harçlık versin demektir” diye konuştu.
‘Yaparsa AK Parti’ yapar derken, bu kadar yapabileceğinizi hiç kimse tahmin edememişti” diyen Arıkan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Şöyle Türkiye’nin genel olarak tablosuna baktığınızda beşli çeteye gelince her türlü imkan var. Faiz lobilerine gelince her türlü düzenleme var. Yandaş şirketlere, gelince her türlü kolaylık var. Lükse, israfa, şatafata gelince her türlü para var. Kamu özel iş birliğine aktarmaya gelince bol bol var. İş, emekliye gelince imkan yok, kolaylık yok, para yok. Biz emeklimize bu düzeni reva görenleri de, bizi oyalayanları da ilk seçimde emekli edeceğimizden kimsenin şüphesi olmasın.
“Almanya’nın emeklisi, Alanya’da tatilde, bizim emeklimiz iş arıyor”
Bizi kıskanan Almanya’nın emeklisi, Alanya’da tatilde. Bizim emeklimiz nerede? Ankara’da Şaşmaz’da, İstanbul’da Maslak’ta iş arıyor. Bizim iktidarımızda, emekli yarın ne yiyeceğini, kirayı nasıl ödeyeceğini, hangi ek işte çalışacağını değil; nerede tatil yapacağını, oğluna kızına hangi hediyeleri alacağını, torunuyla geçireceği güzel vakitleri düşünecek. Söz veriyoruz, geçmişte hayata geçirdiğimiz, insanları mutlu ettiğimiz bu icraatları tekrar hayata geçireceğiz.”
DEVA PARTİSİ GENEL BAŞKANI ALİ BABACAN
DEVA, Gelecek ve Saadet Parti’nin çatı partisi Yeni Yol’un grup toplantısında konuşan DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Terör örgütü PKK’nın lideri Abdullah Öcalan’ın çağrısının önemli olduğunu kaydeden Babacan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ve iktidar cephesinin suskunluğuna dikkati çekti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasın vaktinin geldiğini ifade eden Babacan, şunları kaydetti:
”Terör örgütünün feshine yönelik çağrının önemli olduğunu vurgulamıştım. Ancak iktidar cephesi hala suskun, hala tam sahiplenilen bir süreç yok. Her konuda konuşan gerektiğinde köşe yazarlarıyla laf dalaşına giren Sayın Erdoğan’ın bu sürecin tam olarak neresinde olduğunu kimse bilmiyor. Ülkenin Cumhurbaşkanı, cumhurun başkanı değilmiş gibi yaşananlarla ilgisizmiş gibi davranıyor. Sık sık ‘başkomutan benim’ diyen Sayın Erdoğan böylesine önemli bir güvenlik meselesini es geçmeyi tercih ediyor. Çok açık net bir şekilde bu ülke bu sorunu çözsün, biz değil elimizi gerekirse bedenimizi taşın altına koyarız dedik. Şimdi sıra Sayın Erdoğan’da. İnsanları tereddütte bırakmayın. Meydanı etrafınızdaki ne dediğini bilmez insanlara bırakmayın. Meydanı o malum danışmanlarınıza da hiç bırakmayın. Zerre kadar siyasi sorumluluğu yok Külliye’den sallıyor. Sanki hükümeti, iktidarı temsil ediyormuş gibi. Yok eğer ben konuşmam bu konuda risk almam diyorsanız o zaman çözüm belli. Biz şimdi Sayın Bahçeli’den rica ediyoruz, lütfen bir telefon da Sayın Cumhurbaşkanı’na açın. Sayın Cumhurbaşkanını arayın ve kendisini bu süreçle ilgili biraz cesaretlendirin ‘korkmayın’ deyin. ‘Ben konuşuyorum ama millet sizi de duymak istiyor’ deyin. Neredeyse 4 ay oldu. Sayın Erdoğan’a baktığımızda bu konuda kararlı bir duruşu yok. Siyasi irade emaresi yok ama belki de her şeyden önemlisi açıklanmış bir yol haritası yok. Gayet fırsat kollayan bir şekilde kenarda bekliyor. İş tutarsa ‘ben yaptım, ben çözdüm’ diyecek. En ufak bir arıza çıkarsa da ‘bunlar beceremedi, ben dememiş miydim’ deyip işin içinden sıyrılıp çıkacak. Tipik, klasik. Halbuki bu ülkenin Cumhurbaşkanıysanız, ‘ben başkomutanım’ diyorsanız risk alacaksınız. Böylesine önemli bir konuda bu kadar kenarda durmak, topa girmemek izlemek ve buralardan nasıl oy devşiririm hesabını yapmak yakışmıyor.”
“Yüzde 5 çözüm ihtimali olsa bile biz gider o ihtimali destekleriz”
Terör örgütüne silah bıraktırma sürecindeki tavırla ilgili bir şerh muhalefet için düşmek istiyorum. Muhalefetten bazıları bu süreçten nedense çok rahatsız oldu. Zaten sınavlar sonucunda ortaya çıkıyor gerçek duruş. İmtihanlardan geçmeyince ne olduğunu tam anlayamıyorsunuz. Muhalefetten bazıları ‘yok canım öyle bir iş mi olur’ dediler. İnkara sarıldılar. Yapılan çağrı metnini didik didik ettiler ‘aslında öyle değil böyle’ deyip olmayan anlamlar aramaya kalkıştılar. Neredeyse terör örgütüne dönüp ‘ya siz neden silah bırakıyorsunuz ki’ diye seslenecekler. Neredeyse terör örgütüne ‘bakın bu iktidar sizi kandırıyor’ diyecekler. İnanılır gibi değil. Açık net söylüyorum yıllardır bu ülkenin doğusuna koca bir set çekip yüzünü sadece batıya dönenler bu sorunu çözemezler. ‘Bizim ne işimiz var Orta Doğuda’ deyip sırtını bize en yakın coğrafyaya dönenler bu sorunun nasıl çözüleceğini bilemezler. Buradan hatırlatmak istiyorum bu millet şahsi iktidar hesaplarını Türkiye’nin çıkarlarının önüne koyanları affetmez. İktidar olsun muhalefet olsun. Tarih çekimser kalanları değil, taşın altına bedenlerini koyanları yazar. Elif gibi dimdik duranları yazar. Bizim durduğumuz yer ilk günden belli. Süreci ihtiyatlı bir iyimserlikle yakından takip ediyoruz diyoruz. Eksikler yanlışlar şunlardır, doğrular çözümler bunlardır diyoruz. Risklere işaret ediyoruz, tehlikeler konusunda uyarıyoruz. Bu konularda gerçekten yaşanmışlıklara, tecrübelere sahip bir kadro olarak konuşuyoruz. Boşa atıp tutmuyoruz ama nihayetinde yüzde 5 çözüm ihtimali olsa bile biz gider o ihtimali destekleriz. Fırsatçılık yapmıyoruz, sorumluluk alıyoruz.”
”Şam yönetimi de insanların hakkını gözeterek hukuk içerisinde hareket etmelidir”
Suriye’de Alevilerin yoğun olarak yaşadığı Lazkiye, Tartus, Ceble ve Humus bölgelerinde başlayan ve yüzlerce insanın ölümüne neden olan saldırılara karşı daha önce uyarı yaptığını anımsatan Babacan, şöyle konuştu:
”Suriye’deki son gelişmeleri yakından takip ediyoruz. Lazkiye ve çevresindeki yüzlerce silahsız masum insanın can vermesi içimizi yaktı. Esad rejimi 8 Aralık’ta düştü, tam 9 Aralık’ta bir sabah canlı yayında benim ilk işaret ettiğim tehlike Lazkiye çevresinde olanlardı. En acil, en büyük risk burada. Nusayri tabana dayanan bir rejim düştü, bir başka yönetim devraldı ama asla rövanşist intikamcı duygulara izin verilmemelidir, Suriye’de yaşayan Arap Alevisi halk mutlaka korunmalıdır. Ben bunu 9 Aralık’ta söyledim. Korktuğumuz geçtiğimiz günlerde Suriye’nin başına geldi. Çok hassas bir dönemden geçiyor Suriye. Etnisite, din veya mezhep üzerinden çıkarılan çatışmaları doğru okumalı, bu tartışmaların bu topraklarda büyümesine asla izin vermemeliyiz. Sivil kayıplarının önüne geçmek için her türlü önlemin alınması gerektiğini bir kez daha hatırlatıyorum. Yeni bir iç savaş provasına kimse izin vermemeli, Şam yönetimi de insanların hakkını gözeterek hukuk içerisinde hareket etmelidir.
”Hiç kimse gidip Gazze’de soykırım yapanlara güvenip bu coğrafyada adım atmasın”
Birileri Suriye’deki istikrar bozulsun diye ısrarla farklılıkları kaşımaya devam ediyor. Suriye’de yaşananlara refah, barış çok görülüyor. Bu çerçevede evvelsi akşam Şam yönetimi ile PYD arasında imzalanan anlaşma önemlidir. Ancak bu anlaşmanın uygulanma detayları belli değildir. İleride ihtilaf üretmeye açık yönleri vardır. Suriye’de bir potansiyel sıkıntı alanı hala duruyor. Şam yönetimi ile PYD arasındaki ilişkilerin çok yakından takip edilmesi gerekiyor. Demokrasiye kavuşmuş istikararını sağlamış bir Suriye bölge için değerlidir. Suriye’de toprak bütünlüğü mutlaka korunmalı siyasi birlik sağlanmalı çoğunlukçu değil, çoğulcu demokratik sistem inşa edilmelidir. Suriye’de yaşayan bütün grupların yönetimde adil bir şekilde temsil edilmesi sağlanmalıdır. Arapların, Kürtlerin, Türkmenlerin, Sünnilerin, Alevilerin, Hristiyanların, Dürzilerin bütün grupların eşit ve onurlu vatandaş olduğu bir Suriye hedeflenmelidir. Kışkırtanlar, istemeyenler, taş koyanlar olacak. Bazı bölge ülkeleri ve devrilen rejimin artıkları Suriye’de istikrar olmasın diye ellerinden geleni yapacaklar. Hatta Türkiye’yi de bu istikrarsızlığın içine çekmek için çalışacaklar. İşte bu yüzden çok dikkatli olmalıyız. Biz bu topraklar tam bin yıldır kardeşçe yaşayan halklar olarak kendi aramızda bu sorunları konuşup diyalogla hukuk çerçevesinde çözmek zorundayız. Bu coğrafyada hiç kimse sırtını okyanus ötesinden gelenlere dayamaz, dayayanların bir günde Beyaz Saray’ın Oval Ofisi’nde işlerin nasıl tersine döndüğünü gördüklerini de herkes hatırlasın. Biz bize çözeceğiz. Hiç kimse gidip Gazze’de soykırım yapanlara güvenip bu coğrafyada adım atmasın.”
“İktidarıyla, muhalefetiyle el ele verdiler ülkemizi yine eski bir diploma tartışmasının içine soktular”
Siyasette diploma tartışmaları üzerinden hem iktidarı hem de muhalefeti eleştiren Babacan, “Geçim sıkıntısı çeken diplomalı işsizler umurlarında değil. Bu gençler iktidarın gündem konusu bile değil” diyerek, sözlerini şöyle sürdürdü:
”Ülkemiz siyaset üretmekten çoktan vazgeçmiş her biri birer çıkar grubundan farksız hale gelmiş bazı siyasi partilerin içi boş tartışmalarıyla vakit harcayıp duruyor. Dönüp dolaşıp ülkeyi aynı tartışmaların içine çeken iki grup oluştu Türkiye’de. İktidarıyla, muhalefetiyle el ele verdiler ülkemizi yine eski bir diploma tartışmasının içine soktular. Çünkü söyleyecek sözler tükendi, icraat ta yok. ‘Ne yapalım, nasıl polemik üretelim, başlayalım diploma meselesine.’ Çünkü millet, memleket umurlarında değil. Geçim sıkıntısı çeken diplomalı işsizler umurlarında değil. Bu gençler iktidarın gündem konusu bile değil. Gençleri ne hale getirdiğinizi görüyor musunuz? Bu gençlerin sesini duyuyor musunuz? ‘Üniversite sayımız 200’ü geçti’ diyor mezun olan gençlerin adil bir şekilde iş bulacağı bir ekonomik ortamı sağlayamıyorsan 200 değil 400 üniversite açsan kaç yazar. Hiç mi içiniz sızlamıyor? Ne işte ne eğitimde olan gençlerimizin oranı OECD’de birinci. Her 10 geçten 4’ü artık ekran bağımlısı. Çünkü iş bulamamış. En verimli çağlamış prim ödemiş vatandaşlarımızın durumu daha mı iyi?”
Emeklilere verilmesi planlanan 4 bin TL’lik bayram ikramiyesini değerlendiren Babacan, “Neymiş emeklilerden fedakârlık, sabır bekliyorlarmış. Sayın Erdoğan siz faizde parası olandan herhangi bir fedakârlık istediniz mi bugüne kadar” diye sordu. Babacan, şu görüşleri dile getirdi:
”Devlet imkanlarını bir avuç menfaat şebekesine peşkeş çekmekle meşgulsünüz”
”Bayram ikramiyeleri gündemde, Meclis’e teklif geldi. Nihayet baklayı ağızlarından çıkarttılar, 4 bin lira. 2018’de bin lira olan bayram ikramiyesini sadece TÜİK’in makyajlı enflasyonuyla bile bugüne getirseniz 9 bin 392 lira ediyor. Ama dikkat edin 2018’den bugüne. 2018’de Partili Cumhurbaşkanının tam yetkili işin başına geldiği, damadı da ekonominin başına koyduğu tarih. TÜİK’e talimatlar verip enflasyonu olduğundan daha düşük göster diye başladığı tarih. Hiç olmazsa kendi açıkladığınız enflasyona uyun. 2018’deki asgari ücretle orantı kurarak bin lirayı bugüne getirdiğimizde 13 bin 793 lira ediyor. Bunların yönettiği ekonomi bu kadar. Daha ötesine zihinleri yetmiyor. Sayın Erdoğan’ın ekonomistliği 4 bin TL’nin ötesine yetmemiş tablo ortada. Güzelim ülkeyi mahvettiler. Neymiş emeklilerden fedakârlık, sabır bekliyorlarmış. Sayın Erdoğan siz faizde parası olandan herhangi bir fedakârlık istediniz mi bugüne kadar? Kur korumalı mevduata para yatıranlara sabır diliyor musunuz? Onlar faizlerini tıkır tıkır alıyor. Gerektiğinde Merkez Bankası’na karşılıksız para bastırıp onların faizlerini ödüyorsunuz. Emeklilere gelince ‘para yok, fedakârlık yapın, sabredin.’ Emeklilerin sizden bu çektiği nedir? Gençlerin, asgari ücretlilerin çektiği nedir? Artık yeter. Elin yabancısına dünyanın en yüksek faizini öde, kendi vatandaşını da enflasyonun altında inim inim inlet. Sizin ekonomi yönetiminden anladığınız bu mu? Devlet millet için vardır, siz ise yıllardır devlet imkanlarını bir avuç menfaat şebekesine peşkeş çekmekle meşgulsünüz.”
“Türkiye’de sağlıklı yaşam süresi Avrupa Birliği ortalamasının çok gerisine düştü”
Sağlık sisteminde yaşanan sorunlara da değinen Babacan, “Hükümet sağlık sistemindeki çöküşün ayıbını kapatmak için hastalarla, sağlık çalışanlarını karşı karşıya getiriyor. Her türlü aksaklığın sebebi olarak sağlık çalışanlarını işaret ediyorlar” dedi. Babcan, şunları kaydetti:
”Adalette, demokraside, ekonomide, eğitimde, sağlıkta geriye gidiyoruz. Bir zamanlar elle tutulur bir sağlık sistemimiz vardı. Vatandaşlarımız sağlık sisteminden nispeten memnundu ancak son yıllarda diğer tüm alanlarda olduğu gibi sağlıkta da hizmet kalitesi hızla bozuldu. İnsanımız hastanelerden 3-4 ay evvel sonuç almadan artık çıkamıyor. Süreç şöyle işliyor önce doktor randevusu, hastalarımız 3-4 hafta bunu bekliyor. Nihayet doktora muayene olabildiniz, istenilen tetkikler için örneğim MR için aylarca bekliyor musunuz? Doğru mu? Sağlık sigortası var değil mi? Sağlık sigortası ‘vatandaşlarımızın cebinden para çıkmadan biz sağlık hizmetlerini vereceğiz’ diyor. Asgari ücret alan vatandaşlarımız sigorta primi yatırıyor. Bu sigorta primi içerisinde sağlık sigortası da var. MR çektireceksin para almayacak ama 7-8 ay bekleyeceksin fakat orada başka bir kapı var parasını ödersen birkaç güne MR çektirebiliyorsun. Sosyal devlet bu mu? Genel Sağlık Sigortası deyip herkese ‘ücretsiz sağlık hizmeti vereyim’ deyip ‘7-8 ay bekle’ demek, ‘ücretini verirsen hemen MR çektirebilirsin’ demek sosyal devlet mi? Adalet mi? Hak mı? Ülkeyi getirdikleri durum bu. Duyuyoruz ki bıçak parası tekrar başladı. İlaç ve aşı tedarikinde de ciddi problemler yaşanıyor. Birçok hasta ilacına ulaşamıyor. Acil ameliyat için malzeme parası isteniyor. Sayın Erdoğan duyuyor musun bunları? O çok övündüğün şehir hastanelerinde insanlar ameliyat olacağı zaman ‘ameliyat malzeme maaliyeti’ vatandaşlarınızdan isteniyor haberiniz var mı? MR, röntgen, tetkik yaptırmak hemen olacaksa insanlardan para isteniyor haberin var mı? Milyonların haberi var ama Külliye’nin kalın ve yüksek duvarlarından içeriye ses gitmiyor belli ki. O sesi duyurmak, çözüm üretmek için buradayız. Alınamayan randevuların, konulamayan teşhislerin, yapılamayan ameliyatların, temizlenemeyen hastanelerin, bulunamayan ilaçların, göç eden hekimlerin ülkesi haline geldik. Türkiye’de sağlıklı yaşam süresi Avrupa Birliği ortalamasının çok gerisine düştü. Hükümet sağlık sistemindeki çöküşün ayıbını kapatmak için hastalarla, sağlık çalışanlarını karşı karşıya getiriyor. Her türlü aksaklığın sebebi olarak sağlık çalışanlarını işaret ediyorlar. Halkı doktorların yakasına yapışmaya davet ediyorlar.”
GELECEK PARTİSİ GENEL BAŞKANI AHMET DAVUTOĞLU
DEVA, Gelecek ve Saadet Partilerinin çatı partisi Yeni Yol’un grup toplantısı yapıldı. Toplantıda konuşan Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Davutoğlu, sözlerine İstiklal Marşı’nın kabulünün yıl dönümünü hatırlatarak başladı.
Davutoğlu, “Eğer bugün dünyada ve ülkemizde bir tehlike varsa, bu tehlikenin adını çekinmeden koyalım. Bu tehlikenin adı korku imparatorluğudur. Trump, Vaşington’da oturduğu yerden, korku imparatorluğunun en alçak sesini yükseltiyor dünyaya. ‘Gazze’ye el koyacağım’ diyor. Tehdit ediyor ve insanlığa bir korku salmaya çalışıyor. Bir grup insan sanki ellerinde büyük silahların olmadığı, derinlemesine bir toprak parçasının olmadığı, direndikleri vatanlarının bizim Çanakkale’nin Çan ilçesinin yarısı kadar olduğu bir grup insan, bu korku imparatorluğuna karşı ‘korkmuyoruz’ dedi. Ülkemizde de bir korku imparatorluğu kurulmak isteniyor” diye konuştu.
“Bilim insanlarına, akademisyenlere sesleniyorum, korkmayın”
İftar programları kapsamında Türkiye’nin farklı illerinde vatandaşlarla bir araya geldiğini anlatan Davutoğlu, bir köylü vatandaşın CİMER’e iktidarı şikayet etmesinin ardından gözaltına alındığını söyledi. Davutoğlu, şöyle konuştu:
“Bir köylü, iktidarı CİMER’e şikayet etti diye gözaltına alınmış. Bünyamin’e de selam olsun. Korku imparatorluğunu yıkmaya çalıştığı için. Aydınların, profesörlerin, sivil toplum kuruluşlarının korktuğu bir yerde korkmayanlara selam olsun. Buradan bilim insanlarına, akademisyenlere, aydınlara sesleniyorum. Korkmayın. Siz korkarsanız, millet korkar. Sesinizi yükseltin. ‘Nas’ diyerek, kavramı çürütenlere karşı sesinizi yükseltin. Üniversitelerin, aydınların korktuğu bir yerde halkın konuşması zordur. Gençlere sesleniyorum, korkmayın. Umutsuzluğa kapılmayın. Bu karanlık günlerin bir şafağı vardır. O şafak yakındır. Kadınlara sesleniyorum, korkmayın. Güvenle sokağa çıkacağınız günler de yakındır. Milletimize topyekün Yeni Yol Grubu olarak sesleniyorum. Mehmet Akif Ersoy’un ‘korkma’ dediği günlerden daha zor şartlarda değiliz. Korkmayacağız” ifadelerini kullandı.
“Et fiyatları bir tek Türkiye’de artıyor”
Ekonomiye ilişkin değerlendirmelerde bulunan Davutoğlu, et fiyatları üzerinden iktidarı eleştirdi. Davutoğlu, “Dünyada et ucuzluyor. Bir tek Türkiye’de yüzde 36 artıyor. Bunun sebebi ne? Bunun sebebi çok açık hayvancılığı yok ettiler. Ziraat Bankası, gazete transferleri için tüpçülere kaynak ayırırsa, hayvancılığın geleceği yer bu olur” diye konuştu.
“Pide alamayanları görmeyip, lüks otellerde iftar açanlara yazıklar olsun”
Davutoğlu, vatandaşların yaşadığı geçim sıkıntısını anlatırken, Ankara’nın Altındağ ilçesinde esnaf ziyareti yaptığı esnada bir kadının yanına geldiğini ve kendisine ‘İftar sofrasına koyacak pidem yok. Verebilir misiniz’ dediğini anlattı. Davutoğlu, “Yazıklar olsun. Bunu görmeyip, lüks saraylarda iftar açanlara yazıklar olsun. Dört kişilik bir ailenin 1 aylık asgari iftar ve sahur masrafı, 24 bin lira. Ama Kur Korumalı Mevduat ile veya rantiye ile zengin olmuş kesimin 4 günlük bir iftar sofrası da 24 bin lira lüks bir otelde. Böyle bir düzensizlik görülmedi” dedi.
İktidar tarafından 4 bin liraya yükseltilecek olan emeklilerin bayram ikramiyesine ilişkin de konuşan Davutoğlu, “İlan edilmeden önce bir asgari ücret verilsin demiştim. 2018 yılında ilk kez emekli ikramiyesi verildiğinde, asgari ücret bin 600 lira. Verilen ikramiye ise bin lira. Şimdiki rakama vurursanız, 14 bin lira. 10 bin lira milletten çalmışlar. Milletle alay etmeyin” diye konuştu.
“İftar sofrasına pide koyamayan kadınlardan korkun”
“Hem sanayi daralması var. Hem enflasyon var. Bu çıkmazdan, bu ekonomi öğrencisi bile olamayacak kafayla çıkmaları mümkün değil” diyen Davutoğlu, şöyle konuştu:
“Hani Sayın Cumhurbaşkanı ‘Ben ekonomistim’ diyor ya emin olun, üniversitede ‘Ekonomi-101’ dersi okuturduk biz. Bu kafayla ‘Ekonomi-101’in sınavından geçemezler. Böyle bir tablo karşısında ramazanda yatakların rahat uyuyan iktidara sesleniyorum. Millet korkmayacak ama siz korkun. Bu mazlumların öfkesinden korkun. İftar sofrasına pide koyamayan kadınların öfkesinden korkun. Yurtlarda dört kişilik odalarda altı kişi kalan gençlerden korkun. ‘Gırtlağına sarılın’ dediğiniz doktorlardan korkun. Onların eline geleceksiniz. Sizin eliniz onların gırtlağına yapışmadan, onların eli size şifa vermek için uğraşacak. ‘Giderlerse gitsinler’ dediğiniz doktorlardan korkun”
“Zulme uğrayan mazlumun yanındayız”
Davutoğlu, Suriye’de yaşanan gelişmelere ve Alevilerin saldırıya uğramalarına ilişkin ise “Kim olursa olsun, hangi etnik kökenden olursa olsun zulüm eden zalimin karşısında, zulme uğrayan mazlumun yanındayız. Türkiye’de herkes, Suriye’de hiçbir kesimi aşağılayıcı bir dilin kullanmamalıdır. Suriye’nin bütün kesimleri bizim kardeşimizdir, dostumuzdur” dedi.
“Suriye için 7/24 çalışacak bir kriz masası kurulmalı”
Suriye’de yaşanan gelişmelere ilişkin Türkiye’de bir kriz masasının kurulması gerektiğini söyleyen Davutoğlu, “Suriye ile ilgili, Genelkurmay, Dışişleri, Milli İstihbarat Teşkilatı ve ilgili birimlerden oluşan daimi bir kriz masası oluşturulmalı. 7 gün 24 saat çalışacak bir kriz masası oluşturulmalıdır. Lazkiye olayında olduğu gibi sürprizlerle karşılaşılmaması için çıkabilecek olayları öngörmeli ve gerekli girişimlerde bulunulmalıdır” önerisinde bulundu.