DEVA, Gelecek ve Saadet partilerinin çatı partisi Yeni Yol’un TBMM’deki grup toplantısında konuşan DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Kartalkaya’daki otel yangını faciasına ilişkin, “Kurumlar arası koordinasyon gerektiren çalışmayı, herhangi bir bakanlık değil, ancak Cumhurbaşkanlığı yapabilir. Sayın Erdoğan bu sorumluluktan kaçamaz. Kartalkaya’nın sorumluları er ya da geç ortaya çıkar. Ancak sistemde köklü bir değişiklik yapılmazsa, bu nedenle ilerideki yangınlarda yeni canlar yitirilirse bunun tek bir sorumlusu olacaktır. O da ülkenin Cumhurbaşkanı’dır” dedi.
DEVA, Gelecek ve Saadet partilerinin çatı partisi Yeni Yol, TBMM’de grup toplantısını yaptı. Toplantıda konuşan DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, gündemle ilgili değerlendirmelerde bulundu.
Kartalkaya kayak merkezindeki Grand Kartal Otel’de 21 Ocak’ta çıkan ve 78 kişinin yaşamını yitirdiği yangın faciasına ilişkin eleştirilerde bulunan Babacan, şöyle konuştu:
”Ülkece kötü günler geçiriyoruz. Üzgünüz ama aynı zamanda öfkeliyiz. Yurdun dört bir yanında vatandaşlarımız hayatlarını kaybediyor. Ne oldu? Niçin öldü bu insanlar? Diye sorduğumuzda, aldığımız cevaplar aynı. Denetim yapılmadı, tedbir alınmadı. Son iki haftada yüzden fazla insanımızı, yanan oteller, sahte içkiler, durduk yere çöken binalar yüzünden kaybettik. Bizler kadere inanan insanlarız ancak bunca büyük felaket olurken, insanlar ölürken ülkeyi yönetenlerin sadece ‘kader planı’ deyip olayı geçiştirmesi mümkün değildir. Önce tedbirini alacaksın, sonra ‘takdir Allah’ın’ diyeceksin. Hepimiz gayet iyi biliriz ki her kim bir sorumluluk makamındaysa tedbir almakla mükellef olan da odur. Peki tedbir nedir? Açık, şeffaf, akılcı kurallar koyacaksın. Kurallara uyulup, uyulmadığını sıkı bir şekilde denetleyeceksin. Kurala uymayana caydırıcı, etkin bir yaptırım uygulayacaksın. Bunları da ehil kadrolarla yapacaksın. Bu kadar basit. Ama bunların gerçekleşmesi için ülkeyi yönetenlerin akılının, zihninin gerçekten memleket meseleleriyle meşgul olması lazım.
Bu konunun sorumlusu hükümettir
İster merkezi hükümet ol, ister yerel yönetim fark etmez. Kural aynı. İster bakanlık ol, ister belediye. Fark etmez. Tedbir deyince mesele aynı. İster işletmenin sahibi ol, ister çalışanı. Fark etmez, mesele aynı. Çözüm tedbir almakta. Peki bunlar ne yaptı? Daha yangının dumanı tüterken, cenazeler kaldırılmadan başladılar birbirini suçlamaya. ‘Biz değiliz, onlar’ deme yarışına girdiler. Ülkenin Cumhurbaşkanı da tuttu, ‘siyasetçiler, kayıkçı kavgası yapıyor’ dedi. Sanki kendisi siyasetçi değilmiş, konunun tarafı değil gibi hareket etti. Kavganın bir tarafı hükümet. Hükümetin başında kim var? Sayın Erdoğan yok mu? Siz nasıl hiçbir sorumluluğu yokmuş gibi, hiç olayın içinde değilmiş gibi kenara çekilip, ‘kayıkçı kavgası’ diye tribünlere çıkıyorsunuz. Bu konunun sorumlusu hükümettir. Ama bir o kadar da yerel yönetimlerdir, belediyelerdir. Sorumlu otelin yöneticileri ve sahipleri mi? Evet. Sorumlu Turizm Bakanlığı mı? Evet. Sorumlu Çalışma Bakanlığı mı? Evet. Sorumlu Bolu İl Özel İdaresi mi? Evet. Bolu Belediyesi mi? Evet. Az veya çok hepsi de sorumlu.
Sayın Erdoğan bu sorumluluktan kaçamaz
Sayın Erdoğan, derhal Devlet Denetleme Kurulu’nu devreye sokmalıdır. Neymiş? İçişleri Bakanlığı müfettiş göndermiş. Bakanlığın müfettişi, kendi personelinin, kendi yöneticilerinin suçunu ortaya çıkartma konusunda böyle bir ortamda rahat çalışır mı? Turizm Bakanlığı’nın kendi teftiş sistemi, böyle bir sorunun çözümünde çalışır mı? Çalışmaz. Bütün istemi denetleme yetkisine sahip olan, şu anda Türkiye’de bir yargı vardır. Süreç yürüyor göreceğiz nereye gideceğini. Meclis’te araştırma komisyonu çok önemli olacaktır bu konuda. İdari denetim açısından da Devlet Denetleme Kurumu. Bu yangından ders alıp, bundan sonra benzer faciaların yaşanmaması için neler yapılması gerektiğini çalışan da yine Devlet Denetleme Kurulu ve yanında oluşturulacak olan komisyondur. Büyükşehirler ve diğer iller için acilen yeni bir yangın sistemi kurulmalıdır. Burada belli ki sistemde sorun var. İnsan kaynağı sorunlu. Yetkili insanlarda liyakat sorunu var. Ahlakı sorunlar var. Ama bir de sistemin bütünüyle alakalı sorun var. Kurumlar arası koordinasyon gerektiren çalışmayı, herhangi bir bakanlık değil, ancak Cumhurbaşkanlığı yapabilir. Sayın Erdoğan bu sorumluluktan kaçamaz. Kartalkaya’nın sorumluları er ya da geç ortaya çıkar. Ancak sistemde köklü bir değişiklik yapılmazsa, bu nedenle ilerideki yangınlarda yeni canlar yitirilirse bunun tek bir sorumlusu olacaktır. O da ülkenin Cumhurbaşkanı’dır. Açıkça söyleyeyim. Kartalkaya’da hayatını kaybedenleri hakkıyla anmak, ancak bundan sonrası için gerekli önlemleri almakla olur. Başka canlar yitip gitmesin diye tüm sistemi gözden geçirmek ve yenilemekle olur. Dile kolay 78 hayat kaybettik. Mesele sadece bir rakamdan ibaret olunca söylemesi kolay oluyor. Ama bunların her biri bir insan, her biri ayrı bir hayat.”
Bu sorumluluktan yetki makamında olan hiç kimse kaçamaz
Konuşmasında Kartalkaya’da yaşamını yitiren kişilerin isimlerini tek tek okuyan Babacan, sözlerini şöyle tamamladı:
“Hepsini rahmetle anıyorum. Yakınlarına sabır diliyorum. Acı düştüğü yeri yakar. Bir daha böyle acıların yaşanmamasını Allah’tan temenni ediyorum. Bu sorumluluktan yetki makamında olan hiç kimse kaçamaz. Dünya, ahiret kaçamazsınız. Bunun hesabını er ya da geç vereceksiniz.
Hukuksuzluk, adaletsizlik yaparak, ülkenin bekasını tehlikeye atıyorsunuz
İktidar zayıfladıkça, var gücüyle yargı sopasına sarılıyor. İktidar, ülkenin sorunlarına çözüm üretemedikçe, zemin kaybettikçe, siyasi rakiplerini ve kendisine karşı duran her şeyi yok etmek istiyor. Buradan onlara seslenmek istiyorum. Özgür basını susturarak bir yere varamazsınız. Hala anlamadınız mı? Sanatçılar üzerinde baskı kurarak bir yere varamazsınız. Olmuyor. Yıllar geçti, olmadı. Gözaltılarda, topluma da gözdağı vermeye çalışıyorsunuz. Yaptıklarınız ters tepmeye mahkum. Hukuku ayaklar altına alıyorsunuz, Anayasa’yı çiğniyorsunuz. Hukuksuzluk, adaletsizlik yaparak, ülkenin bekasını tehlikeye atıyorsunuz. Bunu yaparak bir kısım muhalefete de örnek oluyorsunuz. Muhalefet zannediyor ki iktidar olmak bu.”
GELECEK PARTİSİ GENEL BAŞKANI AHMET DAVUTOĞLU
Yangında komşuları Kürşad Yıldız ve Nergis Yıldız’ın yaşamını yitirdiğini ve çocuklarının yetim kaldığını anlatan Davutoğlu, “Bu çocukların, bu yetişkinlerin her birinin bir hikayesi var. Ben sadece birine şahit oldum dün. O hatıra ile yüzleşmekten gece boyu gözüme uyku girmedi” dedi. Davutoğlu, konuşmasında ekrana Kürşad Yıldız’ın yangın esnasında kardeşi ile yaptığı konuşmaları yansıttı.
AK Parti’nin otelin yandığı gün il kongresi yapmasını da eleştiren Davutoğlu, “Saat 13.00 civarında 48 cenaze vardı. O sırada iktidar partisinin Ankara’da kongresi vardı. Rozetler takılıyordu, büyük bir facia olduğu haberi olmasın diye hala 8 ila 10 arasında cenazeden bahsediliyordu. Böyle vicdansızlık olur mu? Bir rozet uğruna halktan bu gerçekleri nasıl saklarsınız?” ifadelerini kullandı. Bu esnada grup sıralarından bir kişi “yazıklar olsun” diye seslendi.
Konuşmasında The National Fire Protection Association’ın (Ulusal Yangından Koruma Kurumu) raporuna yer veren Davutoğlu, kurumun yangının olduğu gün, yangınla ilgili görgü şahitlerine dayandırarak bir rapor yayınladığını hatırlattı. Davutoğlu, “Yabancıların dediği şey şu, siz bizden yüzyıl geridesiniz” dedi.
Türkiye devri, çağından bahsedenler siz bize bir yüzyıl gerideki acıyı yaşattınız.
Davutoğlu, “Türkiye asrından, Türkiye devri, çağından bahsedenler siz bize bir yüzyıl gerideki acıyı yaşattınız. Yazıklar olsun size. Sebepler açık. Yangın alarmı, yangın merdiveni, sensörler, itfaiye yok. En önemlisi ne biliyor musunuz? Vicdan yok. Yürek yok. Yürekleri yanmıyor. Yanmayan yürekten fikir, düşünce, tedbir çıkmaz” diye konuştu.
Dört bakanı Yüce Divan’a göndermediler ama bunların hepsini
Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy ve Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan’a yönelik eleştirileri sıralayan Davutoğlu’nun konuşmasından öne çıkan başlıkları şöyle:
“Burada suçlu olan rant siyasetidir. Şov siyasetidir. Kültür ve Turizm Bakanı’nın rant siyaseti, Bolu Belediye Başkanı’nın şov siyaseti. 78 cana mal oldu. Bunu söylüyorsam, boşa söylemiyorum. Şimdi size rant ticareti nedir onu anlatacağım Kültür ve Turizm Bakanı’nın, bakalım utanacak mı? Kim sorumlu? Merkezi yönetim itibarıyla söylüyorum. Bize soruyorlar, ‘Siz olsaydınız ne yapardınız?’ diye. Aynı gün yetkililerin hepsini hesaba çekerdim. Dört bakanı Yüce Divan’a göndermediler ama bunların hepsini Yüce Divan’a gönderirdim. Turizm Bakanı, Yatırım ve İşletmeler Genel Müdürü, İl Kültür ve Turizm Müdürü, Belediye Başkanı, İl Özel İdaresi, Vali, İtfaiye Müdürü, Şirket Sorumlusu, AFAD…Hepsi birden sorumlu. Hepsi, ortak bir cinayete eşlik ettiler.
Kültür ve Turizm Bakanı, Ege’de talan ettiği sahillerle uğraşacağına, bakanlık yapsaydı
Mehmet Nuri Ersoy imzalı bir yazı. Tarih, 2018. Otele gidiyor, bu otele. Sertifika veriliyor o imza ile ETS firması tarafından. ‘Mutlu Misafir Sertifikası’ yani Kartalkaya’daki otelin sahibine, Mehmet Nuri Ersoy imza ile ‘Mutlu Misafir Sertifikası’ veriyor. Şimdi ne vereceksiniz işletmeye Sayın Bakan? Cinayete teşebbüs sertifikası mı? Böyle ucuz kurtuluş yok, hesap soracağız. Kültür ve Turizm Bakanı, Ege’de talan ettiği sahillerle uğraşacağına, bakanlık yapsaydı bu olmazdı. Bu şovmen belediye başkanı da mazlum mültecilerin suyunu keseceğine Kerbela’da gibi… İtfaiye ile uğraşsaydı bu olmazdı.
Biz siyasi ahlak yasası teklif etmiştik. Bu yasa yürürlükte olsaydı, bir turizm şirketi sahibi, Kültür ve Turizm Bakanı olamazdı. Hastane sahibi, Sağlık Bakanı olamazdı. Ticaretle uğraşan birisi, Ekonomi Bakanı olup da, kendi şirketine dezenfektan satamazdı.
Devleti çadır devletine çevirdiler bunlar
Kültür ve Turizm Bakanı’nın marifetleri… Bakan, Hazine’nin otel yapımına uygun gördüğü tüm konumları, öncelikle bütünleşik kıyı alanları planı doğrultusunda şekillendiriyor. Akabinde, kendi bakanlığından kendi imzası ile kendi şirketlerine tahsis yapıyor. Aynı kendi şirketine dezenfektan alan bakan gibi. Sadece bununla sınırlı kalmıyor. Satın aldığı alanlarda, kendi bakanlığı yetkisiyle turizm imar planı yapıyor. İmar planı ile çözüm üretemediği yerlerde, mesela Adalı Yalı arazisi gibi. Kendi sahibi olduğu şirketlerin arazilere lüks çadır yönetmeliği çıkarıyor. İmar çıkaramayınca, çadır çıkarıyor. Devleti çadır devletine çevirdiler bunlar. Yazıklar olsun. Bu yönetmelik öyle hazırlanmış ki tüm onaylar bakanlık imzasına ait olduğu için başak kimse faydalanamıyor. Bakan sadece kendi projelerine imza atıyor. Bakan’ın Muğla Cennet Koyu’nda yer alan çok tartışılmış otelin bitişiğinde bir yer var. 25 dönüm orman arazisi, Bakan’ın oteline bitişik. Bakan’a tahsis ediliyor. Bakan, önce bu ormanlık alanı kendi imzasıyla, kendi şirketine tahsis ediyor. Sonra Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile birlikte ormanlık alana 0,30 emsalli turizm imar planı hazırlıyor ve imzaya açıyor. Bu hususta muhalefetin de dikkat etmesi gereken bir şey var. Bütün bu işlemlere, Muğla Büyükşehir Belediyesi itiraz ediyor ama Bodrum Belediyesi itiraz etmiyor. Kimin eli, kimin cebinde Allah aşkına?
21 Ocak’ta Kartalkaya’da yürekler yanarken, 22 Ocak’ta bir ilana çıkılıyor. İlan üç alanı tanımlıyor ve bu alanlarda kiralama yapılacak. Birisi Ankara Gölbaşı’nda bir alan. İkincisi de Gölbaşı’nda. Üçüncüsü Muğla Dalaman. Bahsedilen yer, 10 milyon 115 bin Türk Lirası. İlana çıkmanın minimum süresi 30 gün. Pazarlık usulü diyerek kanun arkasından dolaşıyorlar. 3 Şubat’ta ihaleye çıkacaklar. Burayı bakanın uygun gördüğü kimse oraya verecekler. Bu nasıl bir bakanlık? Devlet mi şirketleşti? Şirket mi devletleşti? Bunlar, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni bir şirket gibi yönetiyorlar. Ortağı 85 milyon olan değil, ortağı çetelerden oluşan, bürokrasiye sızmış çıkar çetelerinden oluşan şirket gibi yönetiyorlar.
Bir tarafta genel müdür kimliğiyle yatırım belgeleri veriyor. ETS kimliğiyle de o belgeyi kullanıyor
Yatırım ve İşletmeler Genel Müdürlüğü, bakanlıkta belge değerlendirme ve onaylama ile sorumlu. Başında Neşe Çıldık var. Sayın Bakan, bakan olunca Neşe Çıldık’ı bu genel müdürlüğün yardımcısı yapıyor. Son seçimden sonra da müdür yapıyor. Kim Neşe Çıldık? ETS’de, bakanın şirketinde çalışan birisi. Arkadaşlar nasıl olur bu? Bütün buraları denetlemekle sorumlu olan genel müdür, ETS firmasının yetkisiyken, oradan oraya atanıyor. Bir tarafta genel müdür kimliğiyle yatırım belgeleri veriyor. ETS kimliğiyle de o belgeyi kullanıyor. Böyle bir devlet, böyle bir rezalet mi olur? Sonra da televizyon televizyon gezip, ‘bizim sorumluluğumuzda değil’ diyeceksiniz. Ne oldu bu Neşe Çıldık’a? Siz oradaki aşçıyı, elektrikçiyi alıyorsunuz. Emekçiyi alıyorsunuz. Niye bu işlerden sorumlu genel müdür orada görev yapıyor? Çünkü ETS yetkilisi.
Şimdi ana muhalefet liderlerine sesleniyorum. Onlara sesleniyorum. Çürüme tek taraflı değil, arkadaşlar. Eğer gerçekten siyasi ahlaka önem veriyorsanız, kendi disiplin kurulunuzu işletirsiniz ve Belediye Başkanı’nı önce siz görevden alırsınız. O Belediye Başkanı orada durdukça ana muhalefet partisi kimseye siyasi ahlak dersi veremez. Bunların hepsinin derhal görevden el çektirilmesi gerekiyor.”
SAADET PARTİSİ GENEL BAŞKANI MAHMUT ARIKAN
Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Arıkan, “Eskiden cümlelerimize başlarken, ‘Türkiye zor günlerden geçiyor’ diye başlardık. Sonra cümlelerimize ‘Bölgemiz zor günlerden geçiyor’u ekledik. Şimdi ise sadece zor değil; kötü günlerden, çok üzücü günlerden geçiyoruz” dedi.
Arıkan, Bolu Kartalkaya’da Grand Kartal Otel’de meydana gelen yangın faciasına ilişkin şu ifadeleri kullandı:
“Bolu Kartalkaya’da, ihmal, denetimsizlik ve sorumsuzluk nedeniyle 78 canımızı kaybettik. Çok üzücü şeyler yaşadık, çok acı şeyler gördük.
Ben hayatını kaybeden vatandaşlarımıza birkez daha Allah’tan rahmet, acılı ailelerine ve milletimize baş sağlığı diliyorum. Gördüklerimiz bizi üzdü fakat sonrasında yaşananlar da dehşete düşürdü. Henüz kaybettiğimiz canlarımızın kimlikleri bile tespit edilmeden, yetkililerin suçu başkasına atma ve kendini kurtarma telaşını izledik. Yüzlerce kişinin konakladığı, 78 kişiye mezar olan bir oteli denetleme yetki ve sorumluluğunun kime ait olduğu, ‘Bakanlık sorumluydu’, ‘Hayır belediye denetlemeliydi’ atışmalarının karanlığında kaybolup gitti.
Öyle görünüyor ki, mevcut sistemde bilirkişi bilmez, bir kişi bilir’
Bakanlık, valilik, il özel idaresi, belediye adına ne derseniz deyin, merkezi yönetim üzerine düşeni yapmamış, denetleme görevini yerine getirmemiştir. ‘Daha fazla kazanma’ hırsıyla kasalarını dolduran otel sahibi ve yöneticileri, insan hayatı için gerekli en basit tedbirleri bile almamışlardır. Hem merkezi yönetim hem yerel yönetim hem de tesisin sahipleri bu facianın sorumluluğundan kaçmamalıdır. Konu elbette adli ve idari açıdan soruşturulacak, sorumlular hesap verecek. Bu konunun millet adına takipçisi olacağız. Ancak bundan önce olduğu gibi, ‘kazaydı, afetti’ bahanesinin ardına sığınılmasına asla müsaade etmeyeceğiz. Sadece üç-beş çalışana cezai yaptırım uygulanarak facianın üzerinin kapatılmasına izin vermeyeceğiz. Bu katliamdaki ihmaller zincirinin tüm yönleriyle ortaya çıkarılması için elimizden ne geliyorsa yapacağız.”
Arıkan, Bolu Grand Kartal Otel’e ilişkin yayınlanan bilirkişi raporuna dair, “Öte yandan bilirkişi raporunun hazırlanması sürecine siyasetin müdahale çabası da ayan beyan ortadadır. Böyle bir müdahalede bulunup ‘Aman benim adamım zarar görmesin’ çabasıyla gerçeğin ortaya çıkmasını engellerseniz, bunun hesabını veremezseniz. Geçtiğimiz hafta Konya’da koskoca bir bina çöktü, hükümet yetkililerinden ve iktidara yakın yayın organlarından belediyeyle ilgili hiçbir suçlama cümlesini duymadık. Acaba Konya belediyesi muhalif bir partide olsaydı yine iktidar bu şekilde sessiz kalacak mıydı? Öyle görünüyor ki, mevcut sistemde bilirkişi bilmez, bir kişi bilir” yorumunu yaptı.
Türk tipi başkanlık sisteminin arızaları işte bir bir ortaya çıkıyor
Arıkan, Başkanlık Sistemi’nin alarm verdiğini öne sürerek, “Bakınız tüm bu yaşananlar Türkiye’nin alarm verdiğini gösteriyor. 23 yıllık bir iktidar sorumluyu bulamıyor. Sayın bakanın açıklamalarından gördük ki ‘Bugün git, yarın gel’ anlayışı yerini ‘Bugün git, 10 gün sonra gel’ anlayışına dönüştü. Bugün 9. Gün. Neler olacak, ne yapacaklar göreceğiz, süreci yakından takip ediyoruz. Sayın Bakan niçin 10 gün dedi? Çünkü mevzuat, yetki, denetleme işleri öylesine birbirine girdi ki, ancak 10 günde işin içinden çıkabileceklerini umuyorlar. Koltukta oturanların vazifelerini yapmak için Külliye’den talimat bekledikleri, Türk tipi başkanlık sisteminin arızaları işte bir bir ortaya çıkıyor. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin kurucuları ve yürütücüleri, yetkiyi sonuna kadar kullanmak istiyorlar. Ama sorumluluğu asla almak istemiyorlar. Sadece Kartalkaya faciası ve ortaya çıkan denetimsizlik kaosu bile bize özgü başkanlık sisteminin yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini ortaya koyuyor” diye konuştu.
Türkiye’yi, hesap sorulamayan yetkililerden, sorumsuz sorumlulardan bir an önce kurtarmalıyız
“Türkiye’mizin sürekli felaketlerle, adına kaza ve afet denilen cinayetlerle anılan bir ülke olmasına artık bir dur demeliyiz” diyen Arıkan, şöyle konuştu:
“Sadece son 22 yılda, kaza veya afet diye nitelendirilen, deprem, maden kazası, çığ ve yangın gibi facialar sonucu onbinlerce insanımız hayatını kaybetti. Her faciadan sonra aynı konuları konuşuyoruz. Tedbirsizlik, denetimsizlik, beceriksizlik, ‘adam sende’cilik, ihmal, kar hırsı… Nereye baksak bir çürümüşlük, bir ahlaksızlık, bir vurdum duymazlık var.
İhmal artık bir mazeret değil, AK Parti’nin çalışma modeli haline gelmiştir. Ne zaman bir afet, ihmallerden dolayı katliama dönüşse; fıtrat dendi, ecel dendi… Şimdi AK Partili yetkililere sesleniyorum: Sizin göreviniz eceli takip etmek değil, vatandaşlarımızı korumaktır. Türkiye’yi, bu çalışma modelinden, hesap sorulamayan yetkililerden, sorumsuz sorumlulardan bir an önce kurtarmalıyız.”
Bu sahte-kar döngüye, bu sahte-kar düzene son vereceğiz
Arıkan, doların, tenekedeki yağın, kavanozdaki balın, arşivdeki diplomanın, vakıfta kesilen faturanın sahte olduğunu vurgulayarak, “Ne yazık ki, ülkemizde bir sorun yaşandığında sorumluluktan kaçan, bir anda yetkisini başkasına devreden ve hesap vermeyen bir düzenle karşı karşıyayız. Böyle olaylar sadece yönetim anlayışında değil, hayatımızın her alanında kök salmış bir ‘sahte düzen’ gerçeğini gözler önüne seriyor. Öyle ya: dövizcide, dolar sahte; tenekede yağ, kavanozda bal sahte; arşivde, diploma sahte; vakıfta, kesilen fatura sahte; sözlerde, demokrasi sahte; arkadaşlar. Allah için söylüyorum. Otelde, yangın tüpü sahte; verilen bütün sözler sahte. Biz de diyoruz ki: Bu sahte-kar döngüye, bu sahte-kar düzene son vereceğiz” diye konuştu.
Saadet Partisi Lideri Arıkan, AK Parti’nin muhalefeti dizayn etmeye çalıştığını iddia ederek, “Sahte bir demokrasi yaşadığımızı, muhalefetin başına gelenlerden görmekteyiz. Şu çok açık, ekonomiyi yakın zamanda düzeltemeyeceğini anlayan AK Parti çözümü muhalefeti dizayn etmekte buldu. Belediyelere kayyım atamalarıyla adeta süreç ısıtıldı. Bir sabah evinden alınan belediye başkanları normalleştirildikten sonra sıra parti genel başkanlarına geldi. İş o kadar çığırından çıktı ki; ‘biz yapalım, hukuk arkadan gelir’ anlayışından ‘biz tutuklayalım, suçu arkadan gelir’ anlayışına dönüştü” dedi.
Yapılanlar gözaltı değil, vatandaşa gözdağıdır
Arıkan, Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın tutuklanmasına, gazeteciler Barış Pehlivan, Seda Selek ve Halk TV Sorumlu Müdürü Serhan Asker’in de gözaltına alınmasına da tepki göstererek, şöyle konuştu:
“‘Fikirlerinizi söyleme özgürlüğünüz var, ama söyledikten sonrasını garanti edemem’ sözü adeta Türkiye’deki yönetimin felsefesi haline geldi. Nitekim, Dün akşam yine 3 gazeteci gözaltına alındı. 78 kişinin sorumlusunu kaç gündür bulamayanlar, gazetecileri ışık hızıyla gözaltına alıyorlar. Biz her alandaki kartellere, çetelere operasyon bekliyoruz; onlar gazetecilere, siyasetçilere, sanatçılara, sokakta konuşan vatandaşlara operasyon yapıyor. Yapılanlar gözaltı değil, vatandaşa gözdağıdır. Her zaman sonuna kadar hukukun, adaletin savunucusu olacağız. Hukukun iktidarın sopası olarak kullanılmasına müsaade etmeyeceğiz. Yargı organları siyasetin değil adaletin emrinde olmalıdır. Buradan açıkça söylüyorum, oluşturulmak istenen bu korku ortamına teslim olmayacağız.”
Biz ekonomi çetelerini doyuramadığımız için yoksul bir ülkeyiz
Saadet Partisi Lideri Arıkan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile CHP Genel Başkanı Özgür Özel arasında başlayan “turp” tartışmalarına değindi ve AK Parti iktidarının ekonomi politikalarına ilişkin şu değerlendirmeyi yaptı:
“Şimdi geldiğimiz noktada turbun büyüğünün, küçüğünün nerede ve kim olduğunu muhatapları daha iyi bilir ama şunu ifade etmekte fayda var,
Hukukun siyasi amaçlarla kullanılması artık kabak tadı verdi. Yaşadığımız bu trajedinin en büyük sebebi ne biliyor musunuz? Fakirleştirildiğimizi farkettirmemek. Olay basit: Faiz lobilerinin, rantiyecilerin, yolsuzluk yapanların elinde oyun sahası haline gelen ekonomi yönetimi zengini zengin, yoksulu yoksul yapmaktan başka hiçbir işe yaramadı. Malumunuz geçen haftalarda faiz indirimi yapıldı. Çok yakında ‘Nas var nas’ cümlesini yeniden duymaya başlarız. Hani kurnaz bir tüccar için atfedilir ya: Sormuşlar 2 kere 2 kaç eder diye. O da ‘Alırken mi satarken mi?’ demiş. İşte AK Parti’nin nas ile olan ilişkisi tam olarak böyle. Nas var mı diye soruyoruz? Faizi artırırken mi indirirken mi diye cevap veriyorlar.
Faizi indirirken de bir program yaparak indirmediler, artırırken de. İktidar, iktisat bilimine yeni bir anlayış getirdi. Biz adına ‘DEM’ modeli diyoruz. Ama tahmin ettiğiniz DEM değil, bu bir başka DEM. Bizim kastettiğimiz ‘Deneysel Ekonomi Modeli’. Faiz lobilerinin ve ihale sahiplerinin kazancına dokunmamak şartıyla her yolu denediler. Denenen her yolun bedelini de aziz milletimiz ödedi. Aç çocuklarımız, işsiz gençlerimiz, kirasını ödeyemeyen emeklimiz, büyük şehirde geçinmek için ek iş yapan memurumuz ve yoksulluk sınırının altında yaşayan milyonlarca asgari ücretlimiz ödedi. Hangi yolu denerlerse denesinler olmayacak. Çünkü gözleri fabrikada değil, bereketli topraklarda değil, sanayiide değil, tezgahlarda değil. Gözleri sürekli ihalede, faizde, tüketimde. Bundan dolayıda ekonomiyi düzeltemeyecekler. Arkadaşlar, Türkiye fakir bir ülke değil, fakirleştirilen bir ülkedir. Topraklarımız bereketli, nüfusumuz genç, yeraltı ve yer üstü zenginliklerimiz bol. Biz ekonomi çetelerini doyuramadığımız için yoksul bir ülkeyiz.”
Kim Cumhurbaşkanı olacak” tartışmaları
“Biz Saadet Partisi olarak en başından beri ‘isimlerin değil ilkelerin’ üzerinde duruyoruz. ‘Kim cumhurbaşkanı olmalı?’ sorusundan daha önemli olan, ‘Nasıl bir Cumhurbaşkanı olmalı’ sorusudur. Çünkü Türkiye’de ‘isim değişikliğine’ değil ‘zihniyet değişikliğine’ ihtiyaç vardır. Sistemi tartışmadan isimleri tartışmaya başlamak tarihi bir yanılgıdır. Mevcut sistem bozuktur. Bozuk tezgahtan sağlam ürün çıkması mümkün değildir.
Biz bu sistem Türkiye’ye önerilirken önemli bir ikazda bulunmuştuk. ‘Bu kadar güç, bu kadar yetki evliyayı bile yoldan çıkarır. Böylesine geniş yetkilere sahip bir sistem despotizme dönüşür’ demiştik. Çünkü iktidar insanı bozar, mutlak iktidar mutlaka bozar. O yüzden bugün biz kim aday olacak tartışmasından önce bu sistem nasıl rehabilite olacak, bu sistem nasıl düzeltilecek, öncelikle bunu konuşmalıyız. İsimleri değil sistemi tartışmalıyız. Bu konuda anayasa değişiklikleri de dahil olmak üzere yapılacak her türlü iyi niyetli çabaya destek vermeye hazırız.”