Yeni Yol liderlerinden İmralı açıklaması!

0
3

 Yeni Yol Grup toplantısında konuşan Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, terör örgütü PKK lideri Abdullah Öcalan’ın çağrısının ardından yaşanan gelişmelere ilişkin olarak, “Ülkemizin son kırk yılında maddi-manevi enerjimizi tüketen meselenin bir daha gündeme gelmeyecek şekilde çözümü için her zaman olduğu gibi Milli Görüş’ün fikri birikimini ve Saadet Partisi’nin tecrübesini sürece dahil etmeye hazırız” dedi.

DEVA, Gelecek ve Saadet Partilerinin çatı partisi Yenı Yol’un grup toplantısı yapıldı. Toplantıda konuşan Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, terör örgütü PKK lideri Abdullah Öcalan’ın çağrısına ilişkin olarak “Şüphesiz bu coğrafyada en güçlü kardeşlik bağları Türkler ile Kürtler arasındadır. Tarihin ve coğrafyanın şahitliğine, rağmen bunu gölgelemek istediler. Bu yüzden son yıllarda çok şey kaybettik. Zamanımızı, gençlerimizi, huzur ve güvenliğimizi kaybettik. Geleceğe ilişkin umutlarımızı kaybettik. En önemlisi kardeşliğimizi kaybettik. Artık kaybetmeye tahammülümüz kalmadı. Hepinizin malumu Türkiye olağanüstü bir süreçten geçiyor. Bu minvalde silahların susmasını, terör örgütlerinin kendilerini feshetmesini ve sorunları ortadan kaldıracak adımların atılması yönündeki çabaları önemli buluyor, süreci dikkatle takip ediyoruz” ifadesini kullandı.

Sorun bu milleti bölmeye çalışanlarda

Refah Partisi döneminde, biri 1991, biri de 1994 yılında iki ayrı rapor yayınladıklarını hatırlatan Arıkan, 2009 yılında, Saadet Partisi olarak “Kürt meselesinin” çözümüne ilişkin yeni bir rapor hazırladıklarını belirten Arıkan, “Biz meselenin özünü biliyoruz. Açık söylüyorum Türk’ün Kürt diye, Kürt’ün Türk diye bir sorunu yoktur. Sorun milletimizde değildir. Sorun bu milleti bölmeye, ayrıştırmaya çalışanlardadır” dedi.

Milli Görüş’ün fikri birikimini ve Saadet Partisi’nin tecrübesini sürece dahil etmeye hazırız

“Endişe ve uyarımızı yenilemek istiyorum” diyen Arıkan, şöyle konuştu:

“Bugün endişelerimizi paylaşmazsak yarın acılarımızı paylaşmak zorunda kalabiliriz. Çözüm sürecinde ortaya çıkan umutların süreç doğru yürütülmediği için kısa süre sonra nasıl hayal kırıklığına dönüştüğü hepimizin zihinlerinde tazeliğini koruyor. Yaklaşık 50 yıl boyunca yapılan en büyük hatalardan birisi: Kürt Meselesi ile PKK sorunu birbirine karıştırılarak; PKK Kürtlerin sanki tek temsilcisiymiş gibi görülmesiydi. Maalesef bugün de aynı hatanın yapıldığını görüyoruz. Sadece İmralı ve Kandil hattına endekslenmiş çözüm sürecinin bir süre sonra yeni hayal kırıklığına dönüşmesinden kaygı duyuyoruz. Süreçlerin şeffaf şekilde yönetilmesi, özellikle şiddet ve terör eylemlerinden etkilenen toplumsal kesimlerin tüm hassasiyetleri dikkate alınarak sürece dahil edilmesi temel beklentimizdir. Eğer böyle olursa, milletimiz, bu sürece itibar edecektir. Hedefimiz, kan ve gözyaşının akmadığı, anaların feryadının duyulmadığı, terör ve şiddetin son bulduğu, Türk’ü ve Kürt’ü ile kardeşlerimizin en içten duygularla ‘benim vatanım, benim devletim’ diyerek kucaklaştığı bir Türkiye’yi gerçekleştirmek olmalıdır. Ülkemizin son kırk yılında maddi-manevi enerjimizi tüketen meselenin bir daha gündeme gelmeyecek şekilde çözümü için her zaman olduğu gibi Milli Görüş’ün fikri birikimini ve Saadet Partisi’nin tecrübesini sürece dahil etmeye hazırız.”

 İnsanca yaşam herkesin hakkı

Arıkan, “Kürt de, Türk de, Alevi de, Sünni de aynı asgari ücretle sömürülüyor, aynı açlık sınırına mahkum ediliyor. Çalışanların emeği ortak bir şekilde faizcilere aktarılırken, aramızdaki farklılıklar yalnızca bizi birbirimize düşürmek isteyenlerin işine yarıyor. Oysa adil bir yaşam, insanca çalışma koşulları herkesin hakkıdır” dedi. Arıkan, şunları kaydetti:

Diplomayı tartışacaksak, milyonlarca diplomalı işsizleri tartışalım

“Tüm televizyonlarda, haber kanallarında, tartışma programlarında siyasetin kısır tartışmaları yapılıyor. Ha diplomayı mı tartışacağız? Buyurun tartışalım. Bu ülkenin milyonlarca diplomalı işsizlerini tartışalım. Yıllarca çalışıp, didinip, okuyup; diploma aldığı halde mülakatlarda elenen yüzbinlerce kardeşimizi tartışalım. Geçtiğimiz ay 12 ilimizi ziyaret ettim. Çarşıyı pazarı gezdim. Milletimizle buluştum. Orada televizyonların, sosyal medya mücahitlerinin, iktidarın kalemşörlerinin konuştuğu gündemin dışında bir gündem var. Orada yoksulluk var. İşsizlik var, borç batağı var, toplumdaki ahlaki erozyon var. Evine ekmek götürmekte zorlanan milyonlar var.

Arıkan’dan Diyanet İşleri Başkanlığı’na: “Bu ülkede 180 liraya bir insanın karnını doyurması mümkün mü?

İktidar emekliye, asgari ücretliye ve memura en düşük zamları yaptı ama gıda zamları bu zamların çok ötesinde gerçekleşti. Geçen yıldan bu yıla bir Ramazan kolisinin fiyatı yüzde 65 artmış. Diyanet fitre bedelini 180 TL açıkladı. Elinizi vicdanınıza koyun. Bu ülkede 180 liraya bir insanın karnını doyurması mümkün mü? İftar ve sahur programlarında hocalarımız en büyük günahlardan birinin kul hakkı olduğunu anlatıyorlar. Diyanet fitre bedelini 180 TL olarak açıkladı. İktidarsa bir günlük yemek ücretini 240 TL olarak açıkladı. Hocalarımızdan ricam katıldıkları programlarda bu adaletsizlik kul hakkına girer mi lütfen açıklasınlar.

Siyaset mühendisliği diye ağlayanlar, bu işin ustası oldular

Çözülemeyen ekonomik kriz içerisindeyiz. Bu ülkede ekonomik krizler yaşandı. Ancak bu krizler belirli süreler sonunda bitmişti. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçince her şey düzelecek dediler ama ekonomi başta hiçbir şey düzelmedi. Öyle görünüyor ki iktidar önümüzdeki 3 yılı gözden çıkarmış. 2028 hesapları yapıp, bir 5 yılı daha nasıl garantilerimin derdinde. Siyaset mühendisliği diye ağlayanlar, bu işin ustası oldular. 25 yılda yapamadığınız neyi yapmak için bir 5 yıl daha istiyorsunuz. Hiçbir sorunu çözemeyeceğinizi anladığınız için daha vahim bir yol izlemeye başladınız. Krizi normalleştirmeye, hatta milleti buna alışmaya zorluyorsunuz. Yıllardır düzelmeyen bir ekonomi, artık kriz değil, sistematik başarısızlıktır. Bu başarısızlığın sebebi bellidir. Rant projeleriyle milletin kaynaklarını heba eden, yandaşı besleyen, üretimi ve gerçek kalkınmayı ikinci plana atan bir yönetim anlayışıdır.

Milletimizi Ramazan kolisine mahkum eden değil

Bugün, iftar sofralarımızda bolluk yerine, derinleşen yoksulluğun gölgesi var. Milletimizi, Ramazan kolilerine mahkum eden değil, hak ettiği refah seviyesine ulaştıran ekonomi anlayışını getireceğiz. Biz diyoruz ki Türkiye, güçlü bir ekonomi ile halkının refah içinde yaşadığı, adaletin tesis edildiği, kalkınmanın tüm kesimlere yayıldığı bir ülke olabilir. Ama bunun için israfa, yolsuzluğa, ranta dayalı ekonomik modelleri terk etmek gerekir. Gerçek üretim, sanayi, tarım ve teknoloji yatırımlarıyla ülkemizi yeniden güçlü bir ekonomiye kavuşturabiliriz. Biz, bu değişimi gerçekleştirmeye hazırız. Çünkü biz, çözüm üreten, hakkaniyetle hareket eden bir anlayışa sahibiz.

Şiddete karşı yalnız bıraktıkları kadınları herkesten önce hatırlayacaklar

Türkiye’de hem ekonomiyi çökerten, hem de toplumsal değerleri aşındıran bir yönetim anlayışıyla karşı karşıyayız. Bugün görmezden geldikleri sorunları, özel günlerde süslü mesajlarla hatırlıyor, geçmişte mağdur ettikleri insanlara göstermelik şekilde sahip çıkıyorlar. Canlı yayında gözaltına aldıkları gazetecileri, 10 Ocak’ta herkesten önce hatırladıkları gibi, yaşarken unuttukları, hatta terk ettikleri Erbakan hocamızı, 27 Şubat’ta, herkesten önce hatırladıkları gibi göreceksiniz, çalışırken yok saydıkları, şiddete karşı yalnız bıraktıkları kadınları 8 Mart’ta, herkesten önce hatırlayacaklar. ‘Giderlerse gitsinler’ dedikleri doktorları, 14 Mart Tıp Bayramında, herkesten önce hatırlayacaklar. ‘Haklı olabilirsiniz ancak hakkınızı arayamazsınız’ diyerek yerlerde sürükledikleri işçileri 1 Mayıs’ta, herkesten önce hatırlayacaklar. İş bulmaktan ümidi kesip ev gencine dönüştürdükleri gençleri, 19 Mayıs’ta, herkesten önce hatırlayacaklar.”

DEVA PARTİSİ GENEL BAŞKANI ALİ BABACAN 

DEVA, Gelecek ve Saadet Parti’nin çatı partisi Yeni Yol’un grup toplantısında konuşan DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Terör örgütü PKK lideri Abdullah Öcalan’ın çağrısına ilişkin konuşan Babacan, şunları söyledi:

”Barış, savaştan iyidir. Sükut, kavgadan iyidir. Diyalog, çatışmadan iyidir. Yaşamak, ölmekten iyidir. Geçtiğimiz hafta DEM Parti İmralı heyeti tarafından yapılan açıklamayla terör örgütü PKK’ya silahları bırakma ve kendisini feshetme çağrısı yapıldı. Bu açıklamanın hemen ardından da örgüt çağrının gereklerini uyacağını söyledi. Sözlerin tutulup tutulmayacağını yakından takip edeceğiz. Biz ilk günden beri şunu söyledik. Bu sürece temkinli bir iyimserlikle takip edeceğiz dedik. Gerekli gördüğümüz durumlarda da tavsiyelerimizi, uyarılarımızı yapacağız dedik. Çünkü biliyoruz terörü sona erdirmek sıradan bir iş değildir. Çözüm size gümüş bir tepside sunulmaz, hediye edilmez. Adım adım inşa edilmesi, emek emek örülmesi gereken bir süreçtir. İyi bir yol haritası gerektirir, siyasi irade gerektirir, en önemlisi de kararlılık gerektirir. Bakın yol haritası diyoruz henüz ortada hiçbir şey yok. Siyasi irade ediyoruz, ülkenin cumhurbaşkanından çok net bir duruş görmedik. Kararlılık diyoruz belki Sayın Bahçeli bu işi başlattığı noktada duruyor ancak Sayın Erdoğan’ın neresinde durduğunu henüz tam anlamış değiliz. Ya ileriye bakıp hep birlikte kararlılıklı yürüyeceğiz ya da arkamıza bakıp yalpalayıp bu fırsatı kaçıracağız. Ya bin yıldır beraber yaşayan insanlar olarak sarılıp helalleşeceğiz ya da çeşit çeşit bahane üretip ayrışmaya devam edeceğiz. Türkiye terör sorunu yüzünden çok büyük kayıplar yaşadı. Birliğimizi, beraberliğimizi kaybettik. Ülkenin büyük bir ekonomik potansiyelini kaybettik. Ama her şeyden önce canlarımızı, bu vatanın evlatlarını kaybettik. On binlerce aileye ateş düştü. Ama artık kaybedecek tek bir günümüz, tek bir saatimiz bile yok. Türkiye onlarca yıldır çektiği bu sorundan artık kurtulmalı.

Kürtlerin Suriye’de hür ve eşit bir vatandaş olmaları için çok daha ileri adımların atılması gerekiyor’

Bu süreçte en önemlisi riskler Suriye kaynaklı gelişmeler ve İsrail’in bozucu müdahaleleridir. Son yıllarda Suriye’de yaşayan Kürt halkının durumunda zalim Esad dönemine nazaran da iyileşme yaşandı. Kürtlerin Suriye’de hür ve eşit bir vatandaş olmaları için çok daha ileri adımların atılması gerekiyor. Ancak İmralı’dan gelen mektup ve sonrasında gelen çağrı PYD/YPG üzerindeki etkisinin ne olacağı, PYD/YPG’nin Şam yönetimine devam eden temaslarını nasıl sonuçlanacağı henüz belli değil. Bu konu hem Suriye’nin güvenliği açısından hem de ülkemiz açısından son derece kritik bir husustur. Unutmayalım ki başta İsrail hükümeti ve destekçisi ABD yönetimi Suriye’de tamamen kendi çıkarlarını önemsiyor. Suriye ile Türkiye’nin buluşmasından, bölgedeki halkların birbiriyle kucaklaşmasından rahatsızlık duyacak başkaları da var. Dünyada gücü olanın zayıf olanın malına göz diktiği bir döneme girdik. Kendilerine süper güç diyen bazı ülkeler hukuku yok sayarak başka ülkelerin haklarını alenen ihlal ediyorlar. Uluslararası hukuku çöpe attılar. Vaktiyle ABD’nin desteğini alıp Rusya ile savaşan Ukrayna’nın başına gelenleri görüyorsunuz. Ukrayna’nın dost bildiklerinin birden dönüp onlara nasıl bir muamele çektiklerini izlediniz. Olanlar herkes için ders olmalı. Unutmayalım zalimleri en çok korkutan kendilerine karşı oluşturulan toplu hareketlerdir.

Türkiye’ye doğrulma ihtimali olan silahların hepsi terk edilmeli

Biz Suriye’deki dönüşümden, demokratikleşmeden, yeni anayasal düzenden, Suriye’de yaşayan tüm grupların adil pay almaları gerektiğini söylüyoruz. Arapların, Kürtlerin, Türkmenlerin, Nusayriler, Sünni, Hristiyanların, Dürzilerin ve diğer küçük grupların, herkesin eşit ve onurlu bir vatandaş olabilecekleri Suriye’yi savunduk. Suriye’deki Türk Kürt kardeşlerimizi de toplumdaki diğer siyasi akımları silah gücüyle bastırmış bir grubun hegemonyasında yaşamasına gönlümüz razı değil. Suriye Kürtlerinin özgür ve eşit bir şekilde, siyasetteki tüm renk ve çeşitliliğiyle Türkiye ile dostane ilişkiler içerisinde olmaları en büyük arzumuzdur. Sadece Türkiye’de değil tüm komşularımız da Türkiye’ye doğrulma ihtimali olan silahların hepsi terk edilmeli ve daha önce binlerce yıl sürecek birlikteliğin üzerine gölge düşürülmemelidir.

İster iktidardakiler olsun ister muhalefettekiler olsun bu zihniyeti her türlü reddediyoruz

Terör ülkemiz için büyük bir sorundur. Ancak ülkemizde büyük hak ve özgürlük sorunu da vardır. Ülkemizde Kürt vatandaşımızın sorunları vardır, Kürt sorunu vardır. Bu sorunun çözüm zemini de bu çatının altıdır, Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir. Bakım İmralı heyetinin örgütün feshine yönelik çağrısını okurken bile bu sorun ayyuka çıktı. Televizyon kanallarında neler yaşandı takip etmişsinizdir. Çağrı metninin önce Kürtçesi okununca afalladılar. Bazıları ne yapacağını bilemedi korkup yayını kesti. Bazıları asıllarına rücu etti yasağa sarıldı. Bu otoriterlik virüsü, antidemokratiklik virüsü, popülizm virüsü, ayrımcılık virüsü siyasete yayılan bir virüstür. Bu virüs muhalefete de hızla yayılıyor. Tahammülsüzlüğü yerel yönetimlerdeki icraatlardan, Arapça tabelaları yaptıkları düşmanlıktan biliyoruz. Tahammülsüzlüğü Filistin’le dayanışma mitinginden döneni yumrukla saldıranı savunanlardan biliyoruz. Bu virüsle hep birlikte mücadele etmemiz gerekiyor. Bunların hepsine karşı aşılıyız. Bazı muhalefet partilerinin içinde yaşayan bu zehirli ideoloji bizlere bulaşamıyor. İster iktidardakiler olsun ister muhalefettekiler olsun bu zihniyeti her türlü reddediyoruz.”

Asıl TÜİK’e o talimatları verene o davaları açmak lazım

Babacan, cebinden çıkardığı 200 Türk lirasını göstererek şunları söyledi:

”2018 yılı Haziran ayında Sayın Erdoğan’ın başkanlık sistemiyle birlikte ilk cumhurbaşkanı seçildiği tarih. Ne diyordu ‘Bana yetki verin. Öyle bir yetki verin ki kimse önümde durmasın. Öyle bir yetki verin ki aklıma geleni yapayım’ dedi. Millet dedi ki hadi bakalım görelim yetkiyi al, ne yapacaksın görelim. 2018 yılında tek yetkili cumhurbaşkanı olarak göreve başladığı günkü fiyatlara bir bakalım. 2018 haziranında ramazanda gıda alışverişi kaç para tutuyormuş, ürünler kaç paraymış bir hatırlayalım. Dikkat edin o günlerde daha henüz TÜİK’e müdahale yok. TÜİK hala fiyatları açıklıyor. 1 litre ayçiçek yağı 8,68 TL, 1 kg pirinç 8,07 TL, bir paket makarna 3,35 TL. Markete gittik, 1 kg paketli et artık satılmıyor dediler. En büyük ambalaj 400 gram dediler. 400 gr dana eti TÜİK’in o günkü rakamlarına göre 17 lira 53 kuruşmuş. 1 litre süt 3,75 TL, beyaz peynir 24,33 TL, çay 27,30 TL, 1 kg küp şeker 5,08 TL ve 275 gramlık ramazan pidesi 2 TL’ye satılıyormuş. Sayın Erdoğan daha iyi bilir, benim asıl iyi bildiğim ürün çocuk bezi biliyorsunuz. Ancak onu sepete alamadık ramazan en önemli konu. Toplamda bu ürünler 100 TL tutuyor. Bu 200 TL’yi veriyorum karşılığında da 100 TL alıyorum. Gelelim bugüne. TÜİK sepetindeki ürünlerin fiyatlarını artık açıklamıyor. Çünkü fiyatları bir açıklasa foyası ortaya çıkacak. Fiyat açıklarsa gerçek enflasyonun yüzde kaç olduğunu itiraf etmek zorunda kalacak. İlk defa devletin kurumu davalık oldu. Sen milyonlarca emeklinin maaşından çaldın, milyonlarca asgari ücretin maaşından çaldın diye davalık oldu. Asıl TÜİK’e o talimatları verene o davaları açmak lazım.”

GELECEK PARTİSİ GENEL BAŞKANI AHMET DAVUTOĞLU

DEVA, Gelecek ve Saadet partilerinin çatı partisi Yeni Yol, grup toplantısını yaptı. Toplantıda konuşan Gelecek Partisi Genel Başkanı Davutoğlu, TÜİK’in Aralık ayında yüzde 1,03, Ocak ayında yüzde 5,03 ve Şubat ayında yüzde 2,27 olarak açıkladığı enflasyon oranlarını hatırlatarak, kış aylarında bu denli dalgalanmaların yaşanmasının olağandışı olduğunu belirtti. Bu durumu, hükümetin halka maaş vermekten kaçınma çabası olarak nitelendiren Davutoğlu, “‘Halkı enflasyon karşısında ezdirmeyeceğiz’ diyenler, halkı tank gibi ezdiler, halkın üzerinden tank geçti” dedi. Ayrıca, Emekli Yargıtay Üyesi Seyfettin Çilesiz’in, “TÜİK’in enflasyon verilerinin asılsız olduğu” gerekçesiyle açılan davanın takipçisi olacaklarını ifade etti.

Subayevleri’nde oturan Tayyip Erdoğan’ı, Beştepe’de oturan Tayyip Erdoğan’a şikayet ediyorum

Davutoğlu, sağlık beslenme harcamaları ve gelir adaletsizliğine dikkati çekerek, Sağlık Bakanlığı verilerine göre 4 kişilik bir ailenin sağlıklı beslenmesi için aylık 23 bin 940 TL harcama yapması gerektiğini ifade etti. Davutoğlu, bu rakamın asgari ücretten bile yüksek olduğunu vurgularak, “4 kişilik bir aile Çırağan Sarayı’nda bir iftara giderse 24 bin lira. Yani bir ailenin bir ayda yaptığı Ramazan masrafını, bir iftarda harcayan bir kesim var bu ülkede. Birisi kıtlık Türkiyesi diğeri mutlu azınlık Türkiyesi. Biri İkinci Dünya Savaşı şartlarında yaşayan Türkiye diğeri Lale Devri’nde yaşayan Türkiye. İki Türkiye bir yerde yaşayamaz” dedi.

Ayrıca, “Beştepe’de oturan Tayyip Erdoğan’ı, Subayevleri’nde oturan Tayyip Erdoğan’a şikayet ediyorum” diyerek, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçmişteki yaşam koşullarıyla şimdiki hayatını karşılaştırdı ve yönetimi eleştirdi.

Açların ahı, tokların sofrasını zehir eder

Davutoğlu, TÜİK’in geçen yıl açıkladığı büyüme endeksine dikkat çekerek inşaat ve finans sektörlerinin rant oluşturarak parayı paylaştığını, sanayiye ise kaynak kalmadığını belirtti. Davutoğlu, “Bir rant ekonomisi ve gelir adaletsizliği var. Açların ahı, tokların sofrasını zehir eder” diyerek hükümeti eleştirdi.

Mehmet Bey, o vergi memurlarını çekip, holdinglere gönder

Davutoğlu, esnafın yaşadığı ekonomik sıkıntılara dikkati çekerek Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’e seslendi. “Cengiz Holding’e 30, Limak ve Kalyon’a 19’ar kez vergi muafiyeti verdiniz. Tüm esnafı toplasanız, bu ayrıcalıkların yanına yaklaşamaz” diyerek vergi adaletsizliğini eleştirdi. Davutoğlu, şöyle konuştu:

“Mehmet Bey, o vergi memurlarını çekip, holdinglere gönder. Sen benim Başbakanlık dönemimde Maliye Bakanıydın, o zaman esnaf böyle zulüm görüyor muydu? O Mehmet Şimşek nereye gitti? Çünkü talimat veriyorsunuz: ‘Vergi açığını kapat, ama nasıl kapatacaksın? Esnafa yüklenerek mi?’ Bunları yapmanıza rağmen 2023 enflasyonu yüzde 39’du, şimdi yine yüzde 39. Esnafı soy, zulmet ama bir adım ilerleme kaydetme. Yarın iktidara gelince imar affı değil, esnaf affı getiririz.”

Biz iyi niyetle atılan, terörden arındırılmış Türkiye’ye ulaşacak her yol ve yöntemi destekleriz, samimi olmak şartıyla

Davutoğlu, bu yıl Ramazan’ın Nevruz’la birleştiğine dikkat çekerek, “21 Mart hem Ramazan hem de Nevruz. Gönül ister ki, 21 Mart Nevruz baharın gelişiyle Türkiye’de de toplumsal barışın gerçekleştiği bir bahar olsun” dedi.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim’deki terör örgütü PKK lideri Abdullah Öcalan’a yaptığı çağrıyı hatırlatan Davutoğlu, “Biz iyi niyetle atılan, terörden arındırılmış Türkiye’ye ulaşacak her yol ve yöntemi destekleriz, samimi olmak şartıyla” dedi. “Sayın Erdoğan alışılmışın ötesinde sessiz ve kararsız, ne dediğini bilmiyor, topu yuvarlıyor” diyen Davutoğlu, Erdoğan ve Bahçeli’nin farklı düşünceleri varsa, oturup anlaşarak topluma bir proje sunmalarını istedi.

Üç ayaklı bir masa oldu. AK Parti, MHP, DEM hatta İmralı

Davutoğlu, Öcalan’ın çağrısının hem olumlu hem olumsuz yanları olduğuna dikkati çekerek, şöyle konuştu:

“Ben ülkenin menfaatine bakarım. Kimseyi bilinçli şekilde kötülemem ve karalamam. Birinci olumlu yönü, 2013’te silahlı grupların Türkiye’den çıkmasını söylerken, şimdi direkt olarak örgüt tasfiyesinden bahsediyor. İkinci olarak, yeni açıklama devlet yapısını tartışmıyor, üniter devlet yapısı içinde demokratikleşmekten bahsediyor. Sayın Bahçeli ve Sayın Erdoğan’ın geçen sene söyledikleri ve bu sene söylediklerini yan yana koyarsanız, ‘Altılı Masa’nın yedinci ayağı’ ile şimdi üç ayaklı bir masa oldu. AK Parti, MHP üçüncü ayak da DEM oldu, hatta İmralı oldu… Barış getirecekse eyvallah biz onlar gibi davranmayız. Ülke batsın da ben iktidar olayım demeyiz.

Takvimlendirilmiş somut bir yol haritası görmeden hiçbir zaman inanmam. Bahçeli sürekli vites yükseltirken, Erdoğan sürekli el frenini çekiyor. Erdoğan’dan, bir kere de süreç doğrudur ve hedefe ulaşacak gibi bir açıklama duymadık. Bahçeli hasta yatağında tüm DEM Partilerle görüşüyor. Peki, biz kime inanacağız? AK Parti konuşabilir; hükümetten kimse, yani İçişleri Bakanı ya da Cumhurbaşkanı Yardımcısı, konuştu mu? 2013 yılında bütün parti seferber olmuştuk. Kamu diplomasisi yapılmıyor, halka izah edilmiyor. Sayın Erdoğan çıkın ve halka ne yapmak istediğinizi söyleyin, sır perdesi arkasında kalmayın. Kaç cumhurbaşkanı seçimi kazanacaksınız Kürt sorunu ve başörtü sorununu istismar ederek, yapmayın. Çözebiliyorsanız çözün, çözemiyorsanız biz gelelim, biz çözelim.”

Reklam Alanı