Türkiye ekonomisinin 3 yıllık yol haritası açıklandı!

0
6

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, “Orta Vadeli Program’ın amacı enflasyonun tek haneye düşürülmesi, yatırım, istihdam, üretim ve ihracatın artırılması, gelirin toplumun tüm kesimlerine adil dağıtılmasıdır” dedi.

2025-2027 dönemini içeren Orta Vadeli Program’ı (OVP) açıklayan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz, şunları kaydetti;

2025-2027 dönemi programının temel amacı, enflasyonun kademeli olarak tek haneli seviyelere düşürülmesi, büyüme potansiyelimizin dezenflasyon süreciyle uyumlu şekilde yükseltilmesi, yapısal reformlarla verimliliğe dayalı yatırım, istihdam, üretim ve ihracatın artırılması, sağlanacak refah artışıyla gelirin toplumumuzun tüm kesimlerine daha adil bir şekilde dağıtılmasıdır. Bu hedefler doğrultusunda, para, maliye ve gelirler politikalarının güçlü bir şekilde eşgüdümü sağlanacak ve enflasyonla mücadele öncelikli bir alan olarak ele alınacaktır.

“Üst gelir grubuna çıkılması öngörülmektedir”

Bu yeni OVP dönemiyle birlikte, ekonomimizin sürdürülebilir büyüme ve istikrar hedeflerini gerçekleştirmek üzere atılacak adımları ve öncelikleri belirliyoruz. Bu bağlamda, büyümenin kaynaklarında, beşeri sermayenin güçlendirilmesi, sabit sermaye yatırımlarının artırılması ve toplam faktör verimliliğinin yükseltilmesi öncelikli olacaktır. Böylece, ekonomimizin rekabet gücünü artıracak ve uzun vadede sürdürülebilir bir büyüme patikasına oturacaktır. Yapısal reformlarla verimliliğe dayalı yatırım, istihdam, üretim ve ihracatın artırılması, bir diğer kritik stratejimizdir. Bu reformlar, ekonomimizin temel yapısını güçlendirerek daha verimli bir üretim ve ticaret ortamı yaratmayı hedeflemektedir. Orta ve uzun vadede, bu reformların katkısıyla, orta-üst gelir grubundan üst gelir grubuna çıkılması öngörülmektedir.

“OVP, atılacak önemli adımları kapsamaktadır”

Depremin yaralarının sarılması ve daha dirençli şehirler oluşturulmasının yanı sıra, gelirin tüm kesimlere adil bir şekilde dağılımı sağlanarak toplumsal refahın artırılması amaçlanmaktadır. Ekonomik büyümenin herkes için eşit fırsatlar sunmasını ve toplumun tüm kesimlerine yayılmasını sağlamak ana amaçlarımızdandır. Son olarak, demografik fırsat penceresinden azami düzeyde faydalanılması, kadınların ve genç nüfusun ekonomiye kazandırılması hedeflenmektedir. Bu, uzun vadeli ekonomik büyüme için büyük bir potansiyel taşımaktadır. Bu yeni OVP dönemi, Türkiye’nin ekonomik yapısını güçlendirmek ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşmak için atılacak önemli adımları kapsamaktadır. Programın tüm bu strateji ve hedefleri, ülkemizin refah seviyesini yükseltecek ve küresel arenada rekabet gücümüzü artıracaktır.

 

Türkiye ekonomisinin 3 yıllık yol haritası açıklandı

 

Yeni OVP döneminde, ekonomimizin sürdürülebilir büyüme ve gelişme hedeflerine ulaşabilmesi için çeşitli alanlarda reformlar yapılması öngörülmektedir. İlk olarak, makroekonomik ve finansal İstikrarın Kalıcı Hale Getirilmesi hedefimiz bulunmaktadır. Bu reform alanı, enflasyonun kalıcı olarak tek haneye düşürülmesi, kamu maliyesinin disiplin altına alınması ve finansal istikrarın sağlanması gibi unsurları kapsamaktadır. Ekonomimizin dış şoklara karşı daha dirençli olabilmesi için güçlü bir makroekonomik temel oluşturmak önemlidir. Kamu Mali Reformlarının Hayata Geçirilmesi ise, kamu harcamalarında etkinliğin artırılması, bütçe disiplininin sağlanması ve kamu borcunun yönetilebilir seviyelere çekilmesi gibi adımları içermektedir. Bu reformlar, kamu maliyesinin sürdürülebilirliğini artırarak uzun vadeli ekonomik istikrarı destekleyecektir.

“İş gücümüzü geleceğin ihtiyaçlarına hazırlayacağız”

Bir diğer öncelikli alan, Ar-Ge ve Yenilikçilik Kapasitesinin Geliştirilmesi’dir. Bu, ekonomimizin yenilikçilik kapasitesini artırarak yüksek katma değerli üretimi teşvik etmeyi amaçlamaktadır. Ar-Ge yatırımlarının ve yenilikçi projelerin desteklenmesi, Türkiye’nin rekabet gücünü artıracak ve teknoloji odaklı bir büyüme modeline geçişini hızlandıracaktır. Yeşil ve Dijital Ekonomiye Geçişe Yönelik Teknolojik Dönüşümün Sağlanması da önceliklerimiz arasında yer alıyor. Bu alan, sürdürülebilir kalkınma hedefleri doğrultusunda çevre dostu üretim yöntemlerinin ve dijitalleşmenin yaygınlaştırılmasını kapsamaktadır. Bu adımlar, hem çevresel sürdürülebilirliği hem de ekonomik verimliliği artıracaktır. Ayrıca, Beşeri Sermayenin Güçlendirilmesi ve İşgücü Piyasasının Etkinleştirilmesi reformlarıyla, iş gücünün niteliğini artırmayı ve istihdam oranlarını yükseltmeyi hedefliyoruz. Eğitim ve beceri geliştirme programlarına yatırım yaparak, iş gücümüzü geleceğin ihtiyaçlarına hazırlamayı amaçlıyoruz.

“Kamu gelirlerini artırmayı amaçlıyoruz”

İş ve Yatırım Ortamının İyileştirilmesine Devam Edilmesi de bir diğer önemli alan olarak karşımıza çıkmaktadır. İş yapma kolaylığının artırılması, yatırımcı dostu politikaların sürdürülmesi ve bürokrasinin azaltılması ile ekonomimizin rekabet gücü artırılacaktır. Son olarak, Ekonomide Kayıt Dışılığın Azaltılması da kritik bir reform alanıdır. Kayıt dışı ekonomiyle mücadele ederek, haksız rekabeti engellemeyi, vergi tabanını genişletmeyi, vergi adaletini sağlamayı ve kamu gelirlerini artırmayı amaçlıyoruz. Bu temel politika alanları, Türkiye’nin sürdürülebilir büyüme ve kalkınma hedeflerine ulaşması için gerekli olan yapısal değişiklikleri hayata geçirecek ve ekonomimizin uzun vadeli istikrarını sağlayacaktır.

“Büyümenin tekrar hız kazanması öngörülmektedir”

2023 yılında Gayri Safi Yurt İçi Hasıla büyümesi yüzde 5,1 olarak gerçekleşmiştir. Bu büyüme oranı, pandemi sonrası toparlanmanın etkilerini ve Türkiye ekonomisinin direncini yansıtmaktadır. Ancak, yüksek enflasyon riskinin bertaraf edilmesi ve dengelenme süreci, daha ılımlı ve sürdürülebilir bir büyüme sürecini gerektirmektedir. Bu çerçevede, 2024 yılında bölgemizde artan jeopolitik gerilimlerin de etkisiyle, büyüme oranının yüzde 3,5 oranında gerçekleşmesi beklenmektedir. Önceki OVP’ye göre yüzde 0,5’lik bir aşağı yönlü revizyon söz konusudur. 2025 yılına geldiğimizde, büyüme oranının toparlanarak yüzde 4,0 seviyesine ulaşması hedeflenmektedir. Bu dönemde, ekonomik reformlar ve yapısal düzenlemelerin etkisiyle, büyümenin tekrar hız kazanması öngörülmektedir. 2026 ve 2027 yıllarında ise büyüme oranlarının sırasıyla yüzde 4,5 ve yüzde 5,0 seviyelerine çıkması planlanmaktadır. Bu hedefler, ekonominin potansiyel büyüme kapasitesine ulaşmasını ve uzun vadede istikrarlı bir büyüme eğilimi yakalamasını amaçlamaktadır.

“Ekonomik büyümeyi destekleyeceğiz”

Bu büyüme patikası, enflasyonist baskı oluşturmadan, sürdürülebilir ekonomik kalkınmayı hedefleyen bir yaklaşımla oluşturulmuş olup dezenflasyon süreciyle uyumludur. Kısa vadede enflasyonla mücadele büyüme üzerinde geçici etkiler yapsa da, orta ve uzun vadede iki hedef uyumludur. Enflasyonun düştüğü bir ortamda ekonomide dengeli ve istikrarlı bir büyüme sağlamak, hem iç piyasalarda hem de küresel alanda Türkiye’nin rekabet gücünü artıracak ve ekonomik refahı sürdürülebilir kılacaktır. Yeni OVP dönemi, dengeli bir büyüme stratejisiyle, ülkemizin ekonomik hedeflerine ulaşmasına katkıda bulunmayı amaçlamaktadır. Bu doğrultuda, büyüme oranlarını optimize ederek, hem enflasyonla mücadeleyi sürdürecek hem de ekonomik büyümeyi destekleyeceğiz.

“GSYH’nın 20 bin 420 dolara ulaşması planlanmaktadır”

2023 yılında GSYH’miz cari fiyatlarla 26,5 trilyon TL seviyesindeyken, 2024 yılında bu rakamın 44,2 trilyon TL’ye çıkması beklenmektedir. Dolar cinsinden bakıldığında, milli gelirimizin 2024 sonunda 1 trilyon 331 milyar dolar ve kişi başına gelirimizin ise 15 bin 551 dolar olmasını bekliyoruz. 2027 yılına geldiğimizde ise GSYH’nın 83,1 trilyon TL seviyesine ulaşması öngörülüyor. Dolar cinsinden bakıldığında ise, GSYH’nın 2023 yılında 1,1 trilyon dolar seviyesinden 2027 yılında 1,8 trilyon dolara yükselmesi hedeflenmektedir. Kişi başına düşen gelir ise, 2023 yılında 13 bin 243 dolar seviyesindeyken, 2027 yılı sonunda 20 bin 420 dolara ulaşması planlanmaktadır. Bu göstergeler, ekonomimizin büyüme eğilimini sürdüreceğini ve refah seviyesinin artacağını göstermektedir.

Hükümetlerimiz döneminde refah artışı en önemli önceliklerimizden olmuş, 2002-2023 yılları arasında son yirmi yıllık dönemde milli gelirimiz 238 milyar dolardan 1 trilyon 130 milyar dolar büyüklüğüne ulaşmıştır. Bu dönemde vatandaşlarımızın satın alma gücü de önemli oranda ilerleme kaydetmiş, kişi başına düşen milli gelirimiz satın alma gücü paritesine göre 9 bin 279 dolardan 42 bin 997 dolara yükselmiştir. Ülkemiz, nominal dolar bazında 17’nci, SAGP bazında ise 11’inci büyük ekonomi konumuna gelmiştir.

“2025’te, işsizlik oranı yüzde 9,6 öngörülmektedir”

2023 yılında işsizlik oranı yüzde 9,4 olarak gerçekleşmiştir. Bu oran, pandemi sonrası toparlanma sürecinin ve küresel ekonomik belirsizliklerin iş gücü piyasası üzerindeki etkilerini yansıtmaktadır. 2024 yılı için ise işsizlik oranının yüzde 10,3 olan geçen yılki tahminin oldukça altında, yüzde 9,3 seviyesine gerilemesi beklenmektedir. Bu düşüş, ekonomideki toparlanmanın devam ettiğini ve iş gücü piyasasında kısmi bir iyileşme yaşandığını göstermektedir. 2025 yılına geldiğimizde, işsizlik oranının yüzde 9,6 seviyesinde olacağı öngörülmektedir. Bu artış, ekonominin yeniden dengelenme sürecinin bir parçası olarak değerlendirilmektedir. Ancak, 2026 ve 2027 yıllarında işsizlik oranlarının sırasıyla yüzde 9,2 ve yüzde 8,8 seviyelerine gerilemesi beklenmektedir. Söz konusu düşüş eğilimi, ekonomik büyüme ve yapısal reformların işgücü piyasası üzerindeki olumlu etkilerini yansıtmaktadır.

“2,3 milyon ilave istihdam hedeflenmektedir”

OVP dönemi boyunca toplamda 2,3 milyon ilave istihdam oluşturulması hedeflenmektedir. Bu hedef, ekonominin büyüme potansiyelini artırırken, işsizliğin kademeli olarak azaltılmasını sağlayacaktır. İş gücü piyasasındaki bu olumlu gelişmeler, Türkiye’nin sosyal ve ekonomik kalkınmasına önemli katkılarda bulunacaktır. Sonuç olarak, programdaki işsizlik projeksiyonları, Türkiye’nin istihdam piyasasında yapısal dönüşümler gerçekleştirmeye ve işsizlik oranlarını düşürmeye yönelik kararlılığını ortaya koymaktadır.

“İstihdamın, 2027’de yüzde 51,1’e yükselmesi bekleniyor”

İş gücüne katılım oranının 2023 yılında yüzde 53,3 iken, 2027 yılı sonunda yüzde 56’ya çıkması öngörülmektedir. Bu artış, iş gücünün ekonomiye katılımının güçlendiğini ve istihdam oluşturma kapasitesinin arttığını göstermektedir. İstihdam oranı açısından bakıldığında, 2023 yılında yüzde 48,3 olan istihdam oranının, 2027 yılında yüzde 51,1’e yükselmesi bekleniyor. Bu artış, daha fazla kişinin iş gücü piyasasına katılacağını ve istihdam edileceğini göstermektedir. İşsizlik oranında da 2023’teki yüzde 9,4 seviyesinden 2027’de yüzde 8,8 seviyesine kademeli bir düşüş öngörülmektedir. Bu düşüş, iş gücü piyasasının daha da iyileşeceğini ve ekonominin istihdam oluşturma kapasitesinin artacağına işaret etmektedir. Hükümetlerimiz döneminde yeni istihdam serisinin başladığı 2005 yılı ile 2023 arasında toplam 12,2 milyon kişinin istihdamı sağlanarak istihdam düzeyi 19,4 milyondan 31,6 milyona yükselmiştir. Aynı dönemde nüfusumuz 17,6 milyon artmış, artan nüfusun yaklaşık yüzde 70’ine istihdam imkanı sağlanmıştır.

“2026’da yüzde 9,7’ye düşen enflasyon oranı öngörüyoruz”

Programın en temel amacı fiyat istikrarını sağlamaktır. 2023 yılında, küresel tedarik zinciri sorunları, enerji fiyatlarındaki dalgalanmalar ve iç talep koşulları dahil pek çok olumsuz gelişmenin etkisiyle, enflasyon oranı yüzde 64,8 seviyesinde gerçekleşmiştir. Uygulamaya konulan sıkı para ve maliye politikalarıyla 2024 yılı için enflasyon oranının yüzde 41,5’e gerileyerek, enflasyonla mücadelede önemli bir mesafe kat edilmesi beklenmektedir. 2025 yılı itibarıyla, enflasyon oranının daha da gerileyerek yüzde 17,5 seviyesine inmesi hedeflenmektedir. Bu dönemde, ekonominin dengelenmesi ve para politikalarının istikrarlı bir şekilde uygulanması, enflasyonun tek hanelere inmesinde kritik rol oynayacaktır. 2026 yılına geldiğimizde, enflasyonun yüzde 9,7 ile tek haneli seviyelere gerilemesi ve 2027 yılında yüzde 7,0’ye gerilemesi öngörülmektedir.

Bu projeksiyonlar, Türkiye ekonomisinin sürdürülebilir bir büyüme ortamına geçiş yaparken, enflasyonla mücadelede de kararlı bir duruş sergileyeceğini göstermektedir. Dezenflasyon sürecinin başarılı bir şekilde yürütülmesi, ülkemizin ekonomik istikrarını koruma ve refah seviyesini yükseltme hedeflerine ulaşmasına katkı sağlayacaktır. Enflasyonun tek haneli seviyelere düşmesi, yalnızca fiyat istikrarını sağlamakla kalmayacak, aynı zamanda uzun vadede yatırım ortamını iyileştirerek, ekonomik büyümeyi destekleyecektir. Önümüzdeki dönemde, bu hedeflere ulaşmak için para, maliye ve yapısal reform ayaklarından oluşan bütüncül stratejimizle ve tüm ekonomik aktörlerle birlikte çalışmaya devam edeceğiz.

“Türkiye’nin dış ticaret açığını yönetme kapasitesi artacak”

2023 yılında cari işlemler açığının milli gelire oranı yüzde 4 olarak gerçekleşmiştir. Ancak, 2024 yılının sonunda bu oranın yüzde 1,7’ye düşmesi beklenmektedir. Tahminimiz olan yüzde 3,1’in altında olan bu önemli düşüş, Türkiye’nin ekonomik yapısında başlayan dönüşüm ve dış ticaret politikasındaki stratejik değişimlerin bir sonucudur. 2025 yılında cari işlemler açığının milli gelire oranının yüzde 2 seviyesinde olması öngörülmektedir. Bu dönemde, ihracatta çeşitliliğin artması ve enerji maliyetlerindeki düşüşler, cari işlemler açığının iyileştirilmesine yardımcı olacaktır. 2026 ve 2027 yıllarına geldiğimizde, cari işlemler açığının milli gelire oranının sırasıyla yüzde 1,6 ve yüzde 1,3 seviyelerine gerilemesi hedeflenmektedir. Bu, Türkiye’nin dış ticaret açığını sürdürülebilir bir şekilde yönetme kapasitesinin artacağını göstermektedir.

Bu projeksiyonlar, Türkiye’nin cari işlemler dengesinde iyileşme sağlamak için attığı adımların ve yapısal reformların bir sonucudur. Özellikle, yüksek katma değerli üretimi hedefleyen yeni sanayi politikası ile ihracatın artırılması, enerji gibi kritik sektörlerde ithalat bağımlılığının azaltılması ve dış ticaretin optimize edilmesi, cari açığın sürdürülebilir bir seviyeye çekilmesinde kritik rol oynamaktadır. Sonuç olarak, bu hedefler, Türkiye’nin ekonomik yapısını güçlendirme ve dış ticaret dengesini sağlama yönündeki kararlılığını yansıtmaktadır. Ekonomimizin sürdürülebilir büyüme patikasında ilerlemesi ve dış şoklara karşı dayanıklılığının artırılması için gereken tüm tedbirler alınmaya devam edilecektir.

“Ekonomimizin dış finansman ihtiyacı azalacak”

Dış ticaret verilerine bakıldığında 2023 yılında ihracatımız 255,6 milyar dolar olarak gerçekleşirken, ithalatımız 362 milyar dolar seviyesinde kaydedilmiştir. 2024 yılında ihracatın 264 milyar dolara yükselmesi, ithalatın ise 345 milyar dolara düşmesi beklenmektedir. Program dönemi boyunca, ihracatın kademeli olarak artarak 2027 yılı sonunda 319,6 milyar dolara ulaşması, ithalatın ise 417,5 milyar dolara çıkması öngörülmektedir. Bu veriler, dış ticaret açığımızın kademeli olarak daralacağını ve ekonomimizin ihracat odaklı büyüme stratejisinin güçleneceğini göstermektedir.

Cari işlemler cephesinde, turizm gelirlerimiz 2023 yılında 55,9 milyar dolar seviyesinde gerçekleşmiştir ve 2027 yılına kadar bu rakamın 74,1 milyar dolara yükselmesi beklenmektedir. 2023 yılında cari açığın 45 milyar dolar olarak kaydedilmiştir. Bu açığın, 2024 yılında 22 milyar dolara kadar düşmesi ve 2027 yılında 22,6 milyar dolara gerilemesi beklenmektedir. Milli gelire oran olarak ise cari işlemler açığının 2023’te yüzde 4 iken, 2027’de yüzde 1,3 seviyesine kadar gerileyeceği öngörülmektedir. Cari işlemler dengesinin iyileşmesiyle ekonomimizin dış finansman ihtiyacı azalacaktır.

“Bütçe dengelerinde hızlı bir toparlanma görülmektedir”

Deprem kaynaklı harcamaların sürmesine rağmen, mali disiplinin güçlendirilmesine yönelik adımlar sayesinde bütçe dengelerinde hızlı bir toparlanma görülmektedir. 2024 yılında bütçe açığının bu yıl bütçede öngörülen yüzde 6,4’lük hedefin oldukça altında, milli gelire oranla yüzde 4,9 düzeyinde gerçekleşmesi beklenmektedir. Bütçe açığının, 2025 yılında yüzde 3,1 olarak gerçekleşmesi hedeflenmektedir. Bütçe açığının milli gelire oranının, OVP döneminde kademeli olarak azalarak 2027 yılında yüzde 2,5 düzeyine gerilemesi öngörülmektedir. Bütçe açığının 2024 yılında, bütçede öngörülenin 503 milyar TL altında, 2 trilyon 149 milyar TL düzeyinde gerçekleşeceği tahmin edilmektedir. Bu gelişmede, artış gösteren gelirlere karşılık alınan tedbirlerin etkisiyle harcamalarda artışın sınırlı tutulması belirleyici olmuştur. 2025 yılında, bütçe açığının 1 trilyon 931 milyar TL olması ve 19 milyar TL faiz dışı fazla verilmesi hedeflenmektedir. Bütçe açığının, kamu harcamalarında etkinliği artıran uygulamaların etkisiyle bu yıl milli gelire oranla yüzde 4,9 düzeyiyle sınırlı kalması beklenmektedir.

2025 yılında, gelir artırıcı çabaların yanı sıra harcamalarda tasarruf odaklı yaklaşımın güçlendirilerek sürdürülmesiyle, milli gelire oranla bütçe açığının yüzde 3,1 düzeyine gerilemesi hedeflenmektedir. Bütçe gelir ve harcama patikasına bakıldığında harcamaların milli gelire oranının aşağı yönlü, gelirlerin ise yukarı yönlü programlandığını görebilmekteyiz. Harcamaların milli gelire oranında 2 puana yakın düşüş, enflasyonla mücadelede maliye politikasının destekleyici rolünü açıkça göstermektedir.

AK Parti hükümetlerinin en büyük başarılarından biri mali disiplini tesis etmesi olmuştur. Mali disiplini, ekonomide istikrarı ve güveni artıran bir çıpa olarak korumaya ve güçlendirmeye devam ediyoruz. 2003-2023 yılları arasında bütçe açığının milli gelire oranının ortalaması yüzde 2,6 olarak gerçekleşmiştir. 2002 yılında aynı oran yüzde 10’un üzerindeydi. Geçmiş dönemlerde konjonktürel nedenlerle bütçe açığının hızlı yükselebildiği dönemler yaşanmış olmakla birlikte, Hükümetlerimiz döneminde mali disiplinin tesis edilmesi ve korunması her zaman temel önceliklerimiz arasında olmuştur. Program dönemi sonunda bütçe açığının milli gelire oranının uzun dönem ortalamasının altına, yüzde 2,5 oranına gerilemesi hedeflenmektedir.

“Kamu borcunun milli gelire oranı geriledi”

Mali sıkılaşmanın etkisiyle, AB tanımlı genel yönetim borç stoğumuz gerilemeye devam etmekte. Program dönemi sonunda, borç stoğunun milli gelire oranının yüzde 24,8 düzeyine gerilemesi beklenmektedir. Türkiye’nin kamu borcunun milli gelire oranı 2023 yılında bir önceki yıla göre 2,2 puan gerileyerek yüzde 29,8 seviyesinde gerçekleşmiştir. İlgili oran gelişmekte olan ülke ortalaması olan yüzde 69,5 ve gelişmiş ülke ortalaması olan yüzde 108,2 seviyesine göre oldukça düşük düzeyde bulunmaktadır.

Türkiye, hanehalkı borçluluğunda da benzer şekilde gelişmekte olan ülke ortalamalarına göre düşük bir riskliliğe sahiptir. 2023 yılında Türkiye’de hanehalkı borcunun milli gelire oranı bir önceki yıla göre yatay seyrederek yüzde 11 seviyesinde gerçekleşirken aynı dönemde gelişmekte olan ülkelerin ağırlıklı ortalaması yüzde 49,1, gelişmiş ülkelerin ağırlıklı ortalaması ise yüzde 71,8 olarak gerçekleşmiştir.  Türkiye’nin reel sektör borcunun GSYH’ya oranı ise, 2022 yılına göre 6,8 puan azalarak 2023 yılı sonunda yüzde 48,5’e gerilemiş olup benzer ülkeler ortalamasının altında seyretmeye devam etmektedir. Çin hariç gelişmekte olan ülke ortalaması 2023 yılı sonunda yüzde 62 düzeyinde gerçekleşmiştir.

“Bu Merkez Bankamızın tahmin aralığı içinde olan bir revizyon”

Sunumunun ardından basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Yılmaz, Merkez Bankası ile OVP uyumu konusunda şunları söyledi:

“Revize ettiğimiz enflasyon 41,5. Bu Merkez Bankamızın tahmin aralığı içinde olan bir revizyon. Onu aşan bir revizyon değil. Merkez Bankamız ile diğer kurumlarla olduğu gibi yine bu süreçlerde istişare içinde hareket ettik. Şunun da altını çizmek isterim. Biz bütün kurumların kendi bağımsız alanlarındaki kararlarına saygılıyız. Herkes kendi alanında çalışıyor. Ama elbette Türkiye olarak bütüncül bir stratejiyi de hayata geçiriyoruz. Her zaman altını çizdiğimiz gibi para politikaları, maliye politikaları ve yapısal reformlar bütünlüğünden oluşan bir stratejimiz var. Bütüncül bir stratejimiz var. Bunu hayata geçiriyoruz. Dolayısıyla buradaki uyuma son derece hassasiyetle yaklaşıyoruz. Hedefler, bir miktar her zaman değişebilir. Hedefler ile gerçekleşmeler. Ama önemli olan doğrultunuzdur, nereye doğru gitmekte olduğunuzdur. Buna bir ay erken ulaşırsınız, iki ay geç ulaşırsınız ama sağlıklı bir politika belirlediyseniz ve doğru bir yönde ilerliyorsanız er veya geç hedefinize ulaşırsınız.”

“Revizyon olmaması anormal olur”

Bu süreçte hedeflerde dışsal bazı şoklardan veya bazı öngörülemeyen gelişmelerden kaynaklanan revizyonların dünyada da olduğu gibi Türkiye’de olabileceğe dikkati çeken Yılmaz, “Bunları garipsememek gerekir. Revizyon olmaması anormal olur. Bir yıl önce yaptığınız bir tahminin, hiçbir sapma olmadan gerçekleşmesi olağanüstü durum olur. Dolayısıyla önemli olan doğrultudur. Nereye doğru gittiğinizdir, hedeflerinizdir, politikanızın tutarlılığıdır. Bunu yaptığınız sürece er veya geç hedeflerinize ulaşırsınız. Bir miktar belki ince ayarlar yaparsınız. Bir miktar zamanlama oynayabilir ama hedeflerinize doğru yürümeye devam edersiniz. Biz Orta Vadeli Programdaki çerçeveyle, mali çerçeveyle, yapısal reform çerçevesiyle Merkez Bankamızın ortaya koyduğu para politikası çerçevesinin son derece uyumlu olduğunu düşünüyoruz.” şeklinde konuştu.

“Dönemsel birtakım inişler çıkışlar her zaman mümkün”

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz, büyüme konusundaki revizyonun yüzde 0,5 düzeyinde olduğuna dikkati çekerek, bu revizyonda sıkı para politikasının etkisi kadar Türkiye’nin bölgesindeki jeopolitik gelişmelerinde bir miktar etkisinin olduğunu dile getirdi.

Önceki Orta Vadeli Programı ilan etmelerinin ardından öngöremedikleri birtakım gelişmelerin de söz konusu olduğunu ifade eden Yılmaz, “Bunun dışında bir etki de TÜİK revizyonundan kaynaklandı diyebiliriz. TÜİK geçen yılı 4,5’ten 5,1’e revize edince, bazı büyütünce, bu bazın 2024’e yansıması takdir edersiniz ki olumsuz yönde gerçekleşti. Dolayısıyla bunun da bir miktar etkisini görmüş olacağız.” dedi.

Orta ve uzun vadede enflasyon ile büyüme arasında bir çelişkinin olmadığını bildiren Yılmaz, şöyle konuştu:

“Kısa vadede sıkıntılı geçici dönemler olabilir. Geçici dönemler itibarıyla büyüme enflasyonla mücadeleden bir miktar etkilenebilir. Ama bu geçici bir etkidir. Esas ilişki olumlu bir ilişkidir. Enflasyonun düştüğü bir ortamda, fiyat istikrarının sağlandığı bir ortamda öngörülebilirlik artmış olur, yatırım ortamı iyileşir, güven ortamı pekişir ve sağlıklı büyüme sağlarsınız. Büyümenin, arzın arttığı bir ortamda da yine enflasyonunuza katkıda bulunmuş olursunuz. Arz yönünü bir şekilde. Dolayısıyla burada temel bir çelişki görmüyoruz. Ama kısa dönemli, dönemsel birtakım inişler çıkışlar her zaman mümkündür. Bunları da öngörüyoruz. Yaptığımız revizyon çok büyük bir revizyon da değil bu arada. Gelişmekte olan ülkelerde de dünyada da büyümede çok böyle yüksek oranların olduğu bir dönemden geçmiyoruz.”

“Tüm kesimlere büyümenin sonuçlarını yansıtmayı hedefliyoruz”

Yılmaz, Türkiye’nin dezenflasyon politikasına rağmen büyümesini belli bir oranda tutmayı başardığını belirterek, şunları kaydetti:

“Önümüzdeki dönemde büyüme açısından en büyük önceliklerimizden biri, büyümenin kompozisyonunu daha sağlıklı hale getirmek. Tüketimin, iş talep yönlü katkıların daha ılımlı hale geldiği ama dış talebin ön plana çıktığı, yatırımın, üretimin, ihracatın daha fazla destek verdiği bir büyüme kompozisyonu, büyüme stratejimizin yine çok önemli bir unsuru. Bu da kısa dönemde tüketimle ilgili daha alımlı bir tüketimi getirse de uzun dönemde aslında tüketimimizi de daha yüksek seviyelere çıkaracaktır. Üretmeden tüketemezsiniz. Ne kadar çok yatırım, üretim, ihracat yaparsanız sağlıklı tüketim altyapınızı da geliştirmiş olursunuz. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde bu sağlıklı büyüme politikasıyla Türkiye ekonomisi büyümeye devam edecek. Büyümenin nimetlerini de sosyal adalet ilkesiyle hiçbir kesimi kayırmadan, bütün kesimlere belli bir adalet içinde dağıtmayı öngörüyoruz. Kamu çalışanlarından emeklilere, çiftçilerden esnafa, toplumu oluşturan tüm kesimlere bu büyümenin, bu sağlıklı büyümenin sonuçlarını yansıtmayı hedefliyoruz. Enflasyonun düştüğü bir ortamda kalıcı refah artışı da mümkün hale geliyor. Aksi takdirde bugün yaptığınız bir artış üç gün sonra eriyip gidiyor. Dolayısıyla burada enflasyonun düştüğü bir ortamda kalıcı refah artışını sağlamayı öngörüyoruz.”

“Bu yılın sonuna kadar piyasa beklentilerini esas alıyoruz”

Eğitim ve istihdam başta olmak üzere politikalarında vatandaşları kendi ayakları üstünde daha fazla duran, daha çok üreten, daha çok kazanan bir noktaya taşımayı hedeflediklerini vurgulayan Yılmaz, “Sosyal politika derken sadece desteklerden bahsetmiyoruz. Sosyal bünyeyi güçlendirmektir esas olan. Daha nitelikli, daha donanımlı bir genç nüfusu geleceğe hazırlamaktır. Bu çerçevede politikalarımızı şekillendiriyoruz.” dedi.

Her OVP hazırlandıktan sonra tersine mühendislikle bir kur hesabı yapıldığını ve bunun kamuoyuyla paylaşıldığını anımsatan Yılmaz, şu değerlendirmede bulundu:

“O yüzden buna bir açıklık getirmemizde gerçekten fayda var. Bizim dalgalı kur rejimimiz var. Döviz piyasalarıyla ilgili dalgalı kur rejimimiz var. 2001’de başladı ve devam ediyor. Dalgalı kur rejiminde ne bir kur tahminimiz var ne bir kur hedefimiz var ne de böyle bir irademiz söz konusu. Kuru esas belirleyecek olan piyasadaki arz ve talep şartlarıdır. Tabii ki spekülatif hadiseler olabilir, onlara müdahaleler olabilir. Onları tabii istisna görüyorum. Ama esas olan piyasadaki arz ve talep ve bunun oluşturduğu dövizin fiyatıdır. Bir doküman hazırlıyoruz bir taraftan. Bu dokümanda işte dolar bazında milli gelir var, kişi başına gelir var. Bir hesap yapmak zorundayız. Dolayısıyla burada ne yapıyoruz? Yöntemimiz şu; bu yılın sonuna kadar piyasa aktörlerinin beklentileri neyse, Merkez Bankamız onu hesaplıyor bir anketle, çalışmayla…”

Bu konuda piyasa aktörlerinin beklentileri neyse onu esas aldıklarını vurgulayan Yılmaz, “2024 yılı sonuna kadar esas aldığımız kur o. Ondan sonraki yıllar için ise 2025, 2026 ve 2027’de ise liranın ne değer kazanacağını ne değer kaybedeceğini varsayarak, bu şekilde bir hesap yapıyoruz. Fakat şunun da tabii ki farkındayız. Dezenflasyon politikası izlenen ülkelerde milli paraların genellikle avantajlı olduğunu daha fazla cazibe oluşturduğunu da biliyoruz. Ama biz hesap yapıyoruz ve bir kur tahmini yapmıyoruz. Sadece yaptığımız hesapları bir varsayımla paylaşmış oluyoruz. Varsayımımızı çok açık ve net ifade ediyorum. Bu yılın sonuna kadar piyasa beklentilerini esas alıyoruz. Gelecek yıl ve ondan sonraki yıllarda da dünya enflasyonu ve Türkiye enflasyonu farkını dikkate alarak ne değerlenen ne değer kaybeden değerini olduğu gibi koruyan bir para hesabıyla bu kur hesabını yapmış oluyoruz.” diye konuştu.

Yapısal reformları çok önemli bir başlık olarak görüyoruz”

Yılmaz, yapısal reformları çok önemli gördüklerini belirterek, şöyle devam etti:

“Bunu iki açıdan önemli görüyoruz. Birincisi, yapısal reformların somut sonuçları açısından, ikincisi de yapısal reform yapabilen ülkeler güven ortamını daha bir pekiştiriyorlar ve beklenti kanalıyla da kısa dönemli etkiler oluşturabiliyorlar. Dolayısıyla biz yapısal reformları önümüzdeki süreçte de çok çok önemli bir başlık olarak görüyoruz. YOİKK çerçevesinde, EKK bünyesinde diğer platformlarda bütün bakanlıklarımızla birlikte bunu yapmaya kararlıyız. Kritik sektörlerde özellikle makro politikalar dışında enerji gibi, tarım gibi, sosyal konut gibi birçok alanda reformlarımızla hem halkımızın refahını arttırmayı hem de makro istikrarımıza katkıda bulunmayı öngörüyoruz.”

OVP’de büyümeyi ve istihdamı da koruyacak tedbirler alındı

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan da enflasyonun düşürülmesi için uygulanan sıkı para ve maliye politikalarının bir sonucu olarak istihdamda geçici bir yavaşlamanın söz konusu olabileceğine dikkati çekti.

Bu sürecin, orta-uzun vadede sürdürülebilir büyümenin ve ekonominin yaratılabilmesi, aynı zamanda istihdamın da temelini oluşturduğunu vurgulayan Işıkhan, “Kalıcı istihdam artışı ve kalıcı refah için enflasyonun düşürülerek, enflasyonda kalıcılığın sağlanması bizim en önemli hedeflerimiz arasında yer almaktadır. Tabii burada Orta Vadeli Programımız fiyat istikrarına odaklanırken, aynı zamanda büyümeyi ve istihdamı da koruyacak tedbirleri almaktadır.” dedi.

“İşsizlik oranımız son 10 ayda yüzde 10’un altında gerçekleşti”

Dünyada işgücü piyasalarının sürekli bir dönüşüm içerisinde olduğuna dikkati çeken Işıkhan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Biz de istihdamın sürekli artırılması noktasında bugün Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımız da ifade etti, 32 milyon 600 bine yakın bir istihdamımız söz konusu, işsizlik oranımız son 10 ayda yüzde 10’un altında gerçekleşmiş durumda. Bu veriler aslında OVP’nin hedeflerine ne kadar da yaklaştığımızı göstermektedir.

Bunun yanında İşgücü Uyum Programları, istihdamın artırılması noktasında da bakanlık olarak çok önemli politikalar ve stratejiler uyguluyoruz. Bunların başında İşgücü Uyum Programı, iki hafta önce Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımızın teşrifleriyle hayata geçirdiğimiz çok önemli bir program. Bu program da tarihimizde ilk kez uyguladığımız bir program. Bu program sayesinde daha az maliyetle, daha fazla istihdamın piyasada yer almasına katkı getireceğiz.”

“Öğrenciler bizim için önemli bir hedef grubu olacak”

İşgücü Uyum Programı’yla 900 bin civarında istihdam hedefinin olacağına dikkati çeken Işıkhan, kamu hizmetlerinin yürütülmesi, istihdamın geliştirilmesi noktasında kontenjanları ayırdıklarını anlattı.

Bakan Işıkhan, şunları kaydetti:

“Bu çerçevede özellikle geri dönüşüm, evde bakım hizmetleri ve kamu hizmeti, aklınıza gelebilecek her türlü hizmetin sürdürülmesinde, özellikle çalışmayan, istihdama katılmak isteyen vatandaşlarımızı bu programımıza davet ediyoruz. Programımız yaklaşık olarak haftada 3 gün ve 22,5 saat olacak şekilde planlandı. Bu kapsam içerisinde öğrenciler bizim için önemli bir hedef grubu olacaktır. Onların işgücü piyasasına hazırlanmaları noktasında da bence önemli bir süreç olacaktır. En fazla 10 ay süreyle ve 140 fiili iş günü şeklinde planlıyoruz.”

Program kapsamında kamu hizmetlerinin yürütülmesinde Milli Eğitim Bakanlığına 120 bin kontenjan ayırdıklarına değinen Işıkhan, “Buna şu an 83 bin dolayında bir başvuru yapıldığını gördük. Bu da programın şu aşamada çok iyi bir noktada olduğunu göstermektedir.” dedi.

“Kadın, genç ve engelli istihdamının artırılması en önemli hedeflerimizden”

Kadın, genç ve engelli istihdamının artırılmasının en önemli hedefleri arasında yer aldığının altını çizen Işıkhan, “Bu makroekonomik dengeler sürdürülürken aynı zamanda bakanlık olarak hedefimiz, yeni işler yaratarak aynı zamanda İşgücü Uyum Programlarıyla birlikte piyasanın ihtiyaç duyduğu nitelikteki işgücünü, gençleri, kadınları piyasaya hazırlamak olacaktır.” ifadelerini kullandı.

İş Pozitif Kadın İstihdamı Programı’nı başlattıklarını, buradaki oranın şu an 460 bine yaklaştığını, kayıtlı kadın istihdamının desteklenmesine yönelik Women-Up Projesi’ni 19 Ağustos’ta hayata geçirdiklerini ve başvuruları almaya başladıklarını anlatan Işıkhan, İŞKUR aracılığıyla sağlanan birçok desteğin bulunduğunu söyledi.

Bakan Işıkhan, şöyle devam etti:

“Aynı zamanda genç işsizliğin azaltılması, kayıtlı genç istihdamının desteklenmesi noktasında AB’den aldığımız bir bütçe var. Bunu daha önce ifade etmiştim, bu projeyi de hayata geçireceğiz. Aslında tüm bu uyguladığımız aktif istihdam politikalarımızla, iş gücümüzün hem yapısını, niteliğini geliştirmeyi hem de Türkiye Yüzyılı’nda ihtiyaç duyulan iş gücünün şekillenmesine çok önemli politika süreçlerini bakanlık olarak biz yerine getiriyoruz.”

İŞKUR aracılığıyla çok önemli uygulamaları hayata geçirdiklerini, dijital dönüşüm, yeni nesil meslekler gibi işbaşı eğitim programlarının devreye alındığını, KALFA programının bulunduğunu aktaran Işıkhan, yürütülecek politikalarla istihdamı daha da geliştirmeye gayret edeceklerinin altını çizdi.

Reklam Alanı