Karar Yazarı Taha Akyol, bugünkü köşesinde milliyetöilerin birleşmesini ele aldı.
Güzel bir slogan… Seçimlerden hemen sonra Tuğrul Türkeş’in “milliyetçi lig” çağrısı, sonra MHP lideri Bahçeli’nin İYİ Parti’ye seçim ittifakı çağrısı ‘milliyetçilerin birleşmesi’ söylemini gündeme taşıdı.
Fakat hemen sormak lazım: Nasıl bir program uygulamak için birleşilecek? Ortada Türkiye’nin sistem, hukuk, ekonomi, eğitim, dış politika gibi sorunlarını çözecek programlar var mı?
Millet İttifakı uzmanlarının hazırladığı programların kalitesi inkâr edilemez. Fakat seçim döneminde kalmış gözüktüğü gibi ‘birleşme’ çağrılarında program içeriği yok.
Hamasi nutuklar söylemek mümkündür, kolaydır ve yaygın bir alışkanlıktır. Ama yüksek kalitede programlar ve kendini bu programlara adamış liyakatli kadrolar olmazsa hamasetin bir işe yaramadığı açıktır.
HAMASET VE BİLİM
Türkiye’de “milliyetçi oyların yükselmesi” gerçeği, milliyetçi hislerin yükselmesi anlamındadır. “Vatan tehlikede” duygusu yaratılırsa, bütün toplumlarda yükselir bu hisler.
Fakat sorunlar hislerle çözülmüyor. Bilimsel uzmanlıklar ve siyasette “rasyonel zemin” gerekiyor.
Yüz yıldır neden bir Japonya, bir Güney Kore olamadık, hatta Yunanistan seviyesine çıkamadık?! Bunun sebebi vatanseverliğimizin, milliyetçi duygularımızın yetersiz olması değildir! Milliyetçi düşüncenin büyük hocalarından merhum Mümtaz Turhan’ın belirttiği gibi “ilim zihniyeti” eksikliğimizdir.
Türkiye Bilimler Akademisi’nin “2020 Türkiye Bilim Raporu” bakın ne diyor:
“1985 yılında Türkiye ve Güney Kore’de 1 milyon kişi başına düşen bilimsel yayın sayısı aynı seviyelerde bulunmaktadır. 2015 yılına gelindiğinde ise Güney Kore’de bu oran Türkiye’deki rakamın 3 katından fazlasına ulaşmıştır.” (Sf. 23)
2022 yılı ‘Hukuk devleti İndeksi’nde Güney Kore 19, Türkiye 116. sıradadır! Akbelen’de yaşananlara milliyetçiler ne diyor?
‘DIŞ GÜÇLER’
Cumhurbaşkanı Erdoğan dün enflasyon terimini kullanmadı, “hayat pahalılığı”nın küresel krizlerin etkisinden kaynaklandığını söyledi. Öyleyse bizdeki enflasyon niye dünyada yok?
Cumhurbaşkanı, “Ülkemize siyasi olarak diş geçiremeyen, milletimizi birbirine düşüremeyen çevrelerin ekonomimiz üzerinden çevirdikleri oyunlar”dan da bahsetti.
Öyleyse neden onların sermayesini getirmek istiyoruz?
Erdoğan, AB çizgisinde ve ortodoks politikalarla ülkeyi yönetirken Merkez Bankası bağımsızdı, ülkeye yabancı sermaye akıyordu ve kendisi de “dış güçler söylemine katılmıyorum” diyordu.
Ülkeyi dış güçlerin saldırısı altında göstermek milliyetçi hisleri yükseltip oy getiriyor ama işte sonunda “rasyonel zemine dönmek” zorunlu oldu, on yılda 12.500 dolar kişi başı gelirden 10 bin dolara düştükten sonra!
SİYASETTE RASYONEL ZEMİN
Asıl “rasyonel zemine dönme” zorunluluğu siyaset alanında. Siyasette elbette bir ölçüde hamaset, hissiyat ve karizma gerekir ama “rasyonel zemin”den bu çapta uzaklaşmamak kaydıyla.
Başta sistemin rasyonelleşmesi… Herkes kendi kutsal, yüce, ulu ilerici, devrimci davasının kavgasına daldığında, koalisyonlar yüzünden ülke verimli yönetilemediği gibi CB sisteminde yetkilerin denetimsiz tekelleşmesi yüzünden de ülke verimli yönetilemiyor.
Devlet Bahçeli’nin iki sene önce açıkladığı “Kurumsallaşmış Başkanlık Sistemi” önerisi, CB sisteminin getirdiği “şahsi yönetim”in sakıncalarını çok iyi ortaya koyan, kaliteli bir metindi. Parlamenter sisteme yakın bir başkanlık öneriyordu. (4 Mayıs 2021) Arkasını kendisi de bıraktı nedense.
Güçlendirilmiş parlamenter sistemi ve iktisatta ortodoks politikaları savunan ve ‘şehirli’ rengi ağır basan İYİ Parti’nin Cumhur İttifakına yaklaşması kendi kimliğini soldurmak olurdu. Teklifin amacı da bu olsa gerek. İYİ Parti yetkilileri reddettiler zaten.
GELİŞMİŞ ÜLKE SEVİYESİ
İYİ Parti lideri Meral Akşener’in 26 Ağustos’ta önemli bir konuşma yapacağı açıklandı. Umuyorum ki Sadri Maksudi’yi, Ali Fuat Başgil’i, Mümtaz Turhan’ı, Erol Güngör’ü hissederiz. ‘Yöneten demokrasi’ merkez sağ ve sol ana sütunlara dayanır. Türkiye’de ‘merkez sağ’ı 21. Yüz Yıl şartlarında inşa etme zarureti vardır. İYİ Parti’nin ve muhalefetteki tüm sağ partilerin perspektifi bu olmalıdır.
Milliyetçiliğin asli gündemi Türkiye’yi gelişmiş ülkeler seviyesine çıkarmak olmalıdır. Bunun da yolu bilim, hukuk ve özgürlüklerdir.
O düzeyde bir ülke bölünmez, kimse itip kakamaz.