Taha Akyol Yazdı: İslam dinarı!

0
0

Karar Yazarı Taha Akyol,bugünkü köşesinde İslam kavramından bahsetti.

Kelimelerin, kavramların önüne “İslam, İslami” gibi kavramlar koymak o kelime ve kavramları “dinî” hale getirmez. Ancak bir kısım Müslümanların hoşuna gidiyor. Bunun örneklerinden biri “İslam dinarı” denilmesidir.

Yeniden Refah lideri Fatih Erbakan’ın sözleri şöyle:

Siyonizm’in en önemli sömürü aracı olan Amerikan doları ortadan kaldırılacak ve İslam dinarına geçilecek inşallah.”

Dindar bir Müslümanda heyecan ve hatta iftihar duygusu yaratabilecek bu ifade, ne ölçüde “dinî” ve ne ölçüde objektif anlamda “bilimsel”dir, düşünmek gerekmez mi?

BİZANS PARASI

Evvela, “dinar” kelimesi, evet, Kuran-ı Kerimde geçmektedir. (Âli İmran, 75). Fakat bu dinarın “dinî” bir kavram olduğunu göstermez. Kelimenin aslı Yunanca “denarius”tur. Diyanet’in İslam Ansiklopedisi’nde, para tarihi uzmanı Halil Sahillioğlu hocamızın belirttiği gibi, dinar, “aslında bir Bizans para birimiydi.”

Merhum âlim Muhammed Hamidullah’ın yazdığı gibi, Peygamberimiz zamanında Mekke ve Medine piyasalarında çeşitli kavimlerin altın ve gümüş sikkeleri para olarak kullanılıyordu. Bunlardan biri ateşe tapan Kisra’nın bastığı paralardı. Daha yaygın olanı Bizans İmparatoru Heraklit’in (Heraklios) resmini taşıyan Bizans dinarı idi.

Hz. Peygamber bunlara itiraz etmemiş, kendisi de para bastırmamıştı. Çünkü para din konusu değildir. Kuran’da “dinar” kelimesinin geçmesinin sebebi “dinî” değil, “tarihî”dir.

İSLAM TARİHİNDE PARA

İslam dinarı” kavramının İslami bir terim olduğuna dair, ben okuduğum iktisat ve fıkıh tarihi kitaplarında hiçbir gerekçe görmedim. Nitekim Peygamber Efendi’miz para bastırmamış, Bizans dinarına itiraz etmemiştir.

Hz. Ömer zamanında sikke yani metal paralar basılmış fakat bu paralar “İslam dinarı” değildi. “Ağırlık, desen ve hatta paralar üzerinde görülen insan resimleri ve yazılar bakımından eskilerden hiçbir farklılığı bulunmayan” yeni sikkelerdi. (Hamidullah, İslam Peygamberi, 1991, cilt 2, s. 985-986)

Emevi ve Abbasi hükümdarları, ardından Selçuklu ve Osmanlı hükümdarları sikke bastırmıştı fakat bu “İslamî” bir davranış olmadığı gibi “millî” bir davranış da değildi. Hükümdarlıklar çağında hükümdar adına para basılması bütün tarihlerde görülen bir olgudur.

İslam dinarı” yönünde bir teşebbüsün ne getirip götüreceğini de “rasyonel” olarak iyi düşünmek lazım.

MİLLİ DEVLETLER ÇAĞI

Bütün Müslümanlar için ortak bir para birimi tarihte hiç olmadığı gibi buna teşebbüs bile edilmemiştir.

Çağımızın ulus devletler çağı olduğunu görmemek, çağımızı yanlış okumaktır. “Milli para” terimi tarihen ve fiilen “milli devlet” (ulus devlet) kavramıyla özdeştir.

Evet Avrupa devletleri Avrupa Birliği’ni ve ortak para birimi Avro’yu kabul ettiler. Ama bunu başarmak, iki dünya savaşından sonra ve her bir Avrupa ülkesinin ekonomisi milli sınırları aşan boyutlar kazanıp zaten bir “Avrupa ekonomisi” ve bilhassa ortak hukuki değerler fiilen teşekkül ettikten sonra mümkün oldu. Coğrafi bütünlükleri de mevcuttu.

Türkiye’de bir iktidarın basacağı “İslam dinarı”nı Körfez ülkeleri ve Suud gibi petro-dolar ekonomileri niye kabul etsin? Hatta yoksul İslam ülkeleri niye kabul etsin?

NEO-OSMANLI?

Türkiye’nin İslam dünyasının lideri olması, hatta dünya Müslümanlarının Türkiye’nin liderliğini beklediği gibi duygulara hoş gelen söylemleri iyi düşünmek gerekir.

Osmanlı imajının, Hind ve Kuzey Afrika Müslümanları gibi bağımsızlığını Batılılara karşı mücadele ile kazanmış ülkeler dışında, Orta Doğu Araplarında bir Osmanlı romantizminin olduğunu sanmak hatadır.

Ak Parti İktidarının 2012- 2020 arasındaki İhvan politikasının Neo-Osmanlı imajı yaratmasının Araplarda doğurduğu tepkiler ve bunun dış politikamızda yarattığı hasar unutulmamalıdır. Hükümet bir süredir bunu tamir etmeye çalışıyor.

Bütün dünyada en saygın tarihçilerden biri olan Şükrü Hanioğlu’nun “Neo Osmanlı imajından sakınmak gerekir” uyarısı hiç akıldan çıkmamalıdır. (Karar, 11 Ocak 2021)

Üstelik Türkiye’nin uluslararası ekonominin dışında bir “İslam dinarı” sloganıyla ortaya çıkmasının yatırımcıda yaratacağı güvensizliğin nasıl iktisadi tahribat medana getireceğini de iyi düşünmek gerekir.

Hülasa, “rasyonel zemine dönmek”ten başka çaremiz yok.

Reklam Alanı