Karar Yazarı Semra Alkan ,bugünkü köşesinde Ankara adaylarını değerlendirdi.
3 Şubat Cumartesi günü Saadet Partisi’nin ATO Congresium Salonu’nunda düzenlenen Belediye Başkan Adayları Tanıtım Toplantısına katıldım. Toplantıda, 9’ü büyükşehir, 26’sı il belediye başkanı olmak üzere 339 belediye başkan adayı tanıtıldı. Genel Başkan Temel Karamollaoğlu da bir konuşma yaptı.
Konuşmasında Karamollaoğlu ‘İsrafın i’sine dahi tahammülümüz yoktur. Vatandaşın cebinden kuruş kuruş toplanan paraları milyar milyar savurma dönemine mutlaka son vereceğiz. Belediyelerimizin kapısından arsız, hırsız girmeyecektir. Bizim belediye başkanlarımızın kursağından bir lokma yetim malı geçmez. Belediye kaynaklarını ise yetim malına sahip çıkar gibi değerlendireceğiz. Biz bu anlayışla israf, rüşvet ve yolsuzluk düzenine son vereceğiz. 1 Nisan sabahından itibaren ihaleler üzerinden birilerinin köşeyi dönme devri sona erecektir’ diye belirttiğinde salondaki Türkiye’nin her yerinden gelen teşkilat mensupları dakikalarca alkışladı.
Açıkçası ‘ekonomik ve sosyal’ olarak durumumuzun iyi olmadığı böylesi bir dönemde bu sözlerin salondaki kalabalıklar tarafından dakikalarca alkışlanması da değerlerin örselenmediği, ekonominin iyi olduğu günlere ne denli büyük bir özlem duyulduğunu gösteriyor.
Ayrıca Karamolaoğlu’nun ‘Siyonizmin oyunlarına figüran olan bir iktidar mı, yoksa kendi kuralını koyarak bu oyunları bozan büyük Ortadoğu projesini yırtıp atan bir iktidar mı; işte buna karar vereceğiz’ sözü de salondaki coşkulu kalabalık tarafından dakikalarca alkışlandı. Bu noktada görüştüğüm birçok kişinin iktidarın Gazze’de yaşananlarla ilgili attığı adımları eleştirdiğini söyleyebilirim.
Ankara’ya gelir gelmez sahanın ne dediğine kulak verdim, birçok kişiyle görüştüm. Şunu özellikle belirtmek isterim. Seçmen nezdinde Mansur Yavaş güçlü bir aday. Her ne kadar trafik konusunda şikayetler olsa da altyapı çalışmalarının, metro çalışmalarının yeterli olmadığı söylense de genel olarak Yavaş ismini olumlu anlamda daha çok duydum. Özelikle de hesap verebilir, şeffaf belediyecilik çalışmaları ve vatandaşa yakın durması olumlu karşılanıyor.
Turgut Altınok’un ise klasik belediyecilik çalışmaları yönünde güçlü olduğu düşünülüyor. Trafik sorununu çözeceği ya da daha fazla metro çalışması yapacağı düşünülüyor. Yalnız ekonomideki olumsuz tablonun Altınok’u da olumsuz etkilediği söylenebilir. Yavaş’ın özellikle Çankaya, Yenimahalle gibi semtlerde güçlü olduğu; Altınok’un ise Altındağ, Keçiören, Mamak gibi semtlerde güçlü olduğu belirtiliyor.
Diğer taraftan çoğunlukla İYİ Parti’nin adayının kim olduğu bile bilinmiyor.
Bir de MHP seçmeninin partilerine sadakatinin genel seçim öncesine göre daha da güçlendiğini gördüm.
Ayrıca son dönemde AK Partililer ile ne zaman konuşsam konu bir şekilde Hakan Fidan’a geliyor. İstanbul gibi Ankara’da da durum aynı. Fidan seçmen nezdinde ‘güçlü, yönetme iradesine sahip ve samimi’ olarak tarif ediliyor. Açıkçası ne zamandır sahayı gözlemliyorum. Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan sonra ilk defa Fidan’ın bu denli seçmen tarafından takip edildiğini, beğenildiğini söyleyebilirim.
Her yerde ekonomi konuşuluyor. Ankara’da da en başta hayat pahalılığından şikâyet ediliyor. Şimdi böyle bir ortamda muhalefetin fırtına gibi esmesi gerekir. Ama böyle bir fırtınadan eser yok. O onu dedi, bu kişi bunu söyledi cümlelerinin dışına çıkılamıyor gibi. Örneğin CHP’de hala aday tartışmaları devam ediyor. Bir türlü seçim çalışmaları tam olarak başlayamadı. CHP’liler bu cümleme kızabilir belki ama yaşanan tartışmalardan gördüğüm daha çok 31 Mart’tan ziyade 1 Nisan için pozisyon alınmaya çalışılıyor gibi. Açıkçası muhalefetin hâlihazırdaki dağınıklığı iktidarın tükenmişliğini perdeliyor gibi. Öte yandan yerel seçimlerin etkisinin bir yerel seçimden ziyade genel seçimler kadar etkisinin olabileceği düşüncesindeyim. Bazı partiler güçlenirken bazılarının da zayıflayabileceğini görebiliriz. O yüzden yerel seçimlerin önemli olduğu düşüncesindeyim. Bu noktada Yeniden Refah Partisi’ni bir sonraki yazıda ele alacağım.
Bir kardeşimizle yerel seçimleri konuşurken konu birden 28 Şubat dönemine geldi. O dönemde üniversitede 3. Sınıfta okuduğunu, başörtüsü kararı sebebiyle okula devam edemediğini ve sonrasında da okulu bıraktığını söyledi. Kardeşimiz bunları anlatırken sanki o dönem yaşadığı acıları tekrar yaşıyormuş gibi hissettim. Yalnız bu acıları anlattıktan sonra birden şu cümle dilinden döküldü: “Bu ülkeye AK Parti CHP’den daha çok zarar vermiştir” dedi. Ve şöyle devam etti:
“Haksızlık, hukuksuzluk arşı âleme ulaştı. Mülakat kaldırılacak deniyor kaldırılmıyor. Gün geçtikçe kurumların içi boşalıyor. Liyakatli insanlar geri plana itiliyor. Kaynaklar heba ediliyor. Yolsuzluk, rant söylentileri dillerde. Üretim yerine faiz konuşuluyor. Biz bunlar için mi bedel ödedik? Bunlar için mi acı çektik?”
Bu sözleri bir çırpıda söyledi ama o an birden hava ağırlaştı, kelimeler kurşun gibi saplandı. Kardeşimizin acılarına ortak olmak istedim, yapamadım, sonrasında bu dizeler aktı geldi…
Canın içinden acılar koptu, her yanı ateş aldı yaktı âlemi
Açın yaraları çıksın yerin yedi kat altından / Bırakın dağları yansın bir başına / Geçsin mevsimler, sönsün yıldızlar / Ellemeyin feleğe ağlasın, akıtsın zehrini toprağa, sulara, gökyüzüne
Ah bir bitse, çile bitse, çaba bitse, âlemi yerme bitse, toprağa yabancılaşma bitse, reddettiği her parçasını affetse, âşka yürüse…”