Özel: Pazarda, Çarşıda Dolaşamayacaksın; Kongrede CHP’yi Yuhalatacaksın!

0
3

 CHP Genel Başkanı Özgür Özel, ”Türkiye’nin bir sonraki cumhurbaşkanını, darbe yoluyla ekarte etmeye çalışanlara karşı dimdik ayaktayız. Biz bu darbeye teslim olmayız. Ön seçim yapmayalım diye partimizin yönetimine göz dikenlere teslim olmayız. Varsa onların içeriden iş birlikçileri, Tayyip Erdoğan’ın çukuru sizin de yerinizdir. Biz biriz ve beraberiz. Bu partiyi böldürtmeyiz, muhalefeti böldürtmeyiz. Hep beraber yürüyoruz, iktidarı alacağız” dedi.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, TBMM’de partisinin grup toplantısında konuştu. Özel’in konuşmasından öne çıkanlar şöyle:

“Maalesef hukukun olmaması, yargı tacizleri her gün saldırılar, her sabah bu sefer sıra kimde hissiyatıyla uyanmalar, alarmla değil kötü haber telefonlarıyla uyanmak artık muhalefetin tümünün ana gündemi, yaşantısının bir parçası oldu. En son 1 milyonu aşan nüfusuyla Van Büyükşehir Belediyesi’ne bir kayyım daha atandı. Bugün sabahleyin EMEP’in, DİSK’in, toplumsal muhalefetin birer parçaları olan pek çok yapının çok sayıda mensubu bir gerekçeyle yaratılmaya çalışılan bir algıyla, ‘Beş sene önce bir konferansa davetlilermiş gitmişler, demokrasi konuşmuşlar, toplumsal muhalefeti güçlendirmeyi konuşmuşlar’. Bugün onların her birisinin kapısına polis dayandı ve yeni bir operasyon başladı. Kayyım olarak atanan valiler, halkın iradesini bir kez daha yok sayarken buna demokratik itirazlar şiddetle ve yeni gözaltılarla, tutukluluklarla cezalandırılıyor.”

Memlekette geliri gerilemeyen, fakirleşmeyen kimse kalmadı

“Memlekette geliri gerilemeyen, fakirleşmeyen kimse kalmadı. Eskinin orta direği artık yoksul, eskinin yoksulları ise derin yoksulluğun pençeleri arasında can çekişiyorlar. Bu ekonomik buhranda emekliler, asgari ücretliler kadar mağdur olan kesimlerin başında öğrenciler de geliyor. Yapılan bilimsel bir çalışmada Eylül 2024’te üniversite öğrencisinin aylık yaşam maliyetinin 22 bin 900 lira olduğunu gösteriyor. Eylül’den bugüne resmi enflasyon rakamı işlendiğinde bu rakam 25 bin liraya çıkıyor. Üç öğün beslenme ve barınma giderlerinin bir asgari ücreti geçtiği bir ülkede yaşıyoruz. Son yıl okulunu donduran üniversite öğrencilerinin sayısı pandemide donduranların üzerine çıkmış durumda. 2023’te 74 bin, 2024’te 56 bin üniversite öğrencisi okulunu dondurdu. Burada bir yoksulluk pandemisi ile karşı karşıyayız. Konu o kadar hazindir ki 2022 yılında evladını üniversitede okutacak kudreti kendisinde gören 74 bin aile evladına mahcup olmuş, evladının boynunu bükmüş ve memlekete geri dönmüştür. Aynı rakam 2024’te de 56 bin olarak gerçekleşmiştir.

Bu şartlar altında İş-Kur üzerinden haftanın bir ya da üç günü çalışacaklara iş bulmak için yani üniversite öğrencileri için bir program açılıyor. Mezun olan 100 gençten 20’sinin işsiz olduğu noktada üniversite öğrencilerine İş-Kur’un ilan ettiği 69 bin kontenjana tam altı günde 250 bin başvuru yapıldı. Öğrencilerin nasıl bir yoksullukla, barınma, karnını doyurma sorunu ile karşı karşıya olduğunun en net göstergesidir. Bu öğrencilerin neredeyse tamamı KYK kredisi almak durumunda olan öğrenciler. Erdoğan, kendisinden önceki koalisyon hükümetini ve Başbakanı Ecevit’i aşağılarken sürekli ‘ben geldiğimde 45 liracık KYK bursu vardı biz onu nerelere getirdik’ diyor. 45 liracık KYK bursu ile o gün 30 liracık olan çeyrek altından bir buçuk tane alıyordu. Bugün KYK kredisi 3 bin lira yani yarım çeyrek altın alınamaz durumda. Yani aşağıladığı dönemin fillen üçte biri kadar öğrencilere burs veriyor.

Açlar, tokların kendilerini anlamadığını gayet iyi biliyorlar

İstiyor ki yaptığı yargı tacizlerini, haksız saldırıları konuşalım ve bu meseleleri konuşmayalım. Yangın, yoksulluk, yenidoğan çetesi konuşulmasın, milletvekillerinin doktorları hedef göstermesi konuşulmasın. Öğrencinin açlığı, yoksulluğu konuşulmasın. Ramazan geliyor, tokların açların halinden anlaması için üzerlerine farz olmuş bu ibadet geliyor. Açlar, tokların kendilerini anlamadığını gayet iyi biliyorlar. Bu grup toplantısında Ramazan Bayramından önce hep yaptığımız bir karşılaştırmayı Ramazan kolisi için yapalım. Sadece geçen sene içinde ayçiçek yağı, bulgur, makarna, nohut, kıyma, un, pirinç ve çaydan oluşan bir Ramazan kolisi 950 lira iken bu sene bin 610 lira. Artış yüzde 70. Bu alışveriş yapacak herkesin vicdanına emanet ediyorum. Asgari ücretliye verilen zam yüzde 30. Bu koliyi geçen sene alabilen asgari ücretliye bu sene ‘kıymayı bırak, unu elleme, nohutsuz da doyarsın’ diyeceksin. Emekliye son verilen zam yüzde 15. Sürünen emekliye 14 bin 500 lira geçin diyorlar.

Biz Tayyip Erdoğan’la sürekli birbirimizi takip ediyoruz. Ben takip ediyorum o sıcak salonlarda atadıklarına kendisini alkışlatıyor. O takip ediyor ben bunu eleştiriyorum, ‘Özgür Özel memleket memleket gezip sarraflara girip altın hesabı yapıyor’ diyor. ‘Altın hesabını bırak’ diyor. Çağırdığı tarafa gitmediğim için çıldırıyor. Bir yılda 54 memlekete, 213 ziyaret yapmışım, Tayyip Bey deprem bölgesinde bile tek bir ile gidip sıcak salonlarda 5’li çetelere ödüller dağıtmış. Oysa ben onu konteynerlara çağırdım. ‘Bir yılda evinize gireceksiniz’ dediği 670 bin kişinin sesini duymaya çağırdım. Hatay’daki 222 bin kişiden 215 binin hala konteynerde olduğunu görmeye çağırdım. ‘Konutların yüzde 30’unu verdik’ diyor ama konteynerların yüzde 10’u boşalmamış. Onu görmeye çağırdım ama dinlemiyor.

Dünya’daki bütün ekonomistler şunu söyler; ülkenin tuttuğu yol doğru bir yol değil

Asgari ücret ilk 1951’de belirlenmiş. 1951’den bugüne kadar asgari ücret ilk kez bu sene bir tam altın alamaz duruma gelmiş. Bugün Cumhuriyet altını Anadolu’nun dört bir yanında 23 bin 470 lira, asgari ücret bunun altında. 74 yıldır ilk kez asgari ücreti bir altın alamaz hale getiren Erdoğan’ı ona oy veren ve altın hesabını herkesten iyi bilen Ayşe teyzemle Mehmet amcama şikayet ediyorum. Televizyonlarda izlerken çok üzüldüğüm görüntüler var. ‘Durumunuz nasıl’ diyorlar ‘geçinemiyorum’ diyorlar. Sonra dönüp ‘fitre, sadaka kabul ediyor musunuz’ diyorlar çoğunun da çok gururuna dokunuyor. Çok kötü görüntüler, buğulanan gözler görmeye dayanamıyoruz ama bu soru şu yüzden yöneltiliyor; Diyanet İşleri’nin geçen yıl 130 lira olan fitreyi 180 liraya yükseltmesi ve sorulan soru üzerine asgari ücretlinin ve emeklinin de fitre kabul edebileceklerinin söylenmesiydi. Bu maaşa emekliyi mahkum edene de bu soruyla emekliyi muhatap edene de yazıklar olsun.”

Emeklilere verilen bayram ikramiyesine ilişkin ise Özel, “2018’de bizim zorumuzla verdiği bin lira 24 kilo kıyma alıyordu. Bugün 3 bini 4 bin 500’e bile yükseltse yapacağı 6 kilo kıyma. Tam 4’te birine inmiş durumda. Emeklilerin ikramiye beklentisi tartışmasını buradan okumakta fayda var. Bu fakirliğin temel nedeni ne diye sorarsanız Dünya’daki bütün ekonomistler şunu söyler; ülkenin tuttuğu yol doğru bir yol değil” ifadesini kullandı

 

Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz

Özel, 11 ayda 11 belediyeye kayyım atandığını, CHP olarak kime atandığına bakmaksızın bu operasyonlara karşı çıktıklarını belirterek, “Dün güçlü bir heyetle kamuoyu tarafından dikkatle takip edilen bir ziyareti Van’a gerçekleştirdik. Van sokaklarındaki demokrasi dayanışmasına Cumhuriyet Halk Partisi’ne verilen önem, duyulan güven ve geleceğe dair umut şunu gösteriyor ki; adı Zafer Partisi de olsa DEM’li belediye de olsa Cumhuriyet Halk Partisi de olsa Emek Partisi de olsa taban tabana zıt siyasetler de olsa bu iktidarın karşısındaki bütün muhalefete düşen şudur ki, kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz” diye konuştu.

3 milyar lira ciro yapıp 390 bin lira vergi ödeyenler emekçinin yemeğine, yol parasına göz dikmişler

Özel, Gaziantep’te bir AK Parti milletvekilinin fabrikasında yaşanan eylemlere değinerek, “BİRTEK-SEN Sendikası’nın Başkanı Mehmet Türkmen önce gözaltına alındı, had bildirildi, akıllı ol dendi salıverildi. Ardından dün tekrar gözaltına alındı ve hapse atıldı. Onun isyan ettiği fabrika AK Parti milletvekilinin fabrikası. 2023 yılında 3 milyar lira ciro yapmış. Ödediği vergi yalnızca 390 bin lira. 3 milyar lira ciro yapıp 390 bin lira vergi ödeyenler dönmüşler emekçinin yemeğine, yol parasına göz dikmişler. Öte yandan Türkiye’nin iki büyük fast food zincirinin 7 bin işçisi konkordato mağduru ancak Çalışma Bakanlığı yanlarında, arkalarında duracağına bu işçileri yalnız bırakıyor. Hak aramalarına engel oluyor. Çayırhanlı madencilerin attıkları her adıma eşlik ettik. Çayırhan’daki madencilerin de, kapatılan konkordato ilan edilen şirketlerin mağdurlarının da, Gaziantep emekçilerinin de, hakkını arayan kim varsa onun da yanında, yakınında dimdik ayakta durmaya devam ediyoruz” ifadesini kullandı.

Dört gazetecinin de olduğu 52 kişi yeni bir şafak şafak operasyonuyla sindirilmeye çalışılıyor

Özel, Halk TV’ye açılan soruşturmaya ilişkin olarak, “Hesap ediyorlar ki Halk TV’yi susturabiliriz. Özgür basını susturabiliriz. Gazetecileri sindirebiliriz. Bugün de aralarında dört gazetecinin de olduğu 52 kişi yeni bir şafak operasyonuyla sindirilmeye çalışılıyor. Bir yandan bakıyorsunuz çok farklı siyasi partilerin genel başkanları, yöneticileri bakıyorsunuz Erdoğan’ı defalarca yenmiş İstanbul Büyükşehir Belediye başkanı ve belediye başkanları, meclis üyeleri, bir tarafta muhalif olan tüm gazeteciler bir tarafta sendikacılar, onun yanında TÜSİAD, onun yanında… Herkes birden bu iktidarın baskısının altında ve sopasının hedefinde. Şu kadarını özetleyeyim ya neler oluyor diye bakan ve bu olan bitene biraz uzaktan bakan vatandaşımıza şunu söylemek isterim. Bir Afrika atasözü var. Diyor ki ‘Eğer ormandan aslan, zebra, ceylan, sırtlan hep birlikte aynı yöne kaçıyorlarsa orman yanıyor demektir’. Ormanı yakıyorlar, memleketimizi yakıyorlar, hepimizi yakıyorlar, hep birlikte sahip çıkmak zorundayız” diye konuştu.

Özel, HÜDA PAR tarafından hafta sonu Diyarbakır’da düzenlenen çalıştaya tepki göstererek, “Kürt sorununu HÜDA PAR’ın yarattığı zeminden tartışmaya kalkarsak bu parti kendini inkar etmiş olur. O HÜDA PAR ki domuz bağcıların partisidir. O HÜDA PAR ki kadına karşı şiddetin simgelendiği, vücut bulduğu bir partidir. O HÜDA PAR ki bekar kadınları sahiplendirmek lazım diyen bir partidir. O HÜDA PAR bayrağa, devlete, Atatürk’e karşıdır. Demokrasiden yararlanıp ortadan kaldırmaya çalışmaktadır. O HÜDA PAR’a sesim yok ama Recep Tayyip Erdoğan’a söyleyecek bir sözüm var. Kimler kimlerle birlikte Tayyip Bey” ifadesini kullandı.

Ülkü Ocaklarını bu hale getirmenin hesabını eminim ki gerçek ülkücüler ve Milliyetçi HareKet Partililer onlardan soracak

Özel, eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş suikastına ilişkin olarak da, “Ankara’nın orta yerinde kalkmamış, kanı yerde kalmış bir cenaze duruyor. Anneciği geçen hafta geldi Sinan Ateş’in. ‘Kapı kapı geziyorum evladım, derdimi anlatıyorum. Evladım bana söyledi. Kalemimi kırdılar dedi. İstanbul civarında torbacı, uyuşturucudan hüküm giymiş sanıkları buluyorlarmış, beni onlara öldürtecekler dedi. Verdiği isimleri mahkemede haykırdım, Hakim bey duydu duymazlıktan geldi. Evladımın katillerini, azmettiricilerini biliyorum ama sesimi kimseye duyuramıyorum. Sen konuşunca televizyonlar veriyor. Rica ediyorum anlat derdimi’ dedi. Şunu söyledi, ‘Benim evladımın katillerinin, katillerini azmettirenleri ve onları yönetenleri, altlarına araba çekenleri biliyorum. Bunlardan Ülkü Ocakları Genel Başkanı Ahmet Yiğit Yıldırım kendisi şüpheli iken dosyanın sanığı avukat Serdar Öktem ile tutuklu getirildiği hastanede buluştu. Kendisine devletin infaz koruma memurları resmen brifing verdiler. Durumu anlattılar, yer gösterdiler. Deliller hastane kamerasındaydı. O kayıtları biz aldık mahkemeye biz sunduk. Savcılığın elinde bu görüntüler var. Katiller Olcay Kılavuz’un evinde yakalandı. Polisler tutanak yaptı bahçesinde arabaya binip konuşmuşlar. Araçları kullananlar belli, taşıyanlar belli. Bu 22 kişiye sırf Ülkü Ocakları ve MHP ile ilişki kurulmasın diye hepsinin dosyasını ayırdılar şimdi de takipsizlik verdiler’ dedi. ‘Benim evladımın katilleri şimdi bulunmuş mu oluyor’ dedi. ‘Onları arayıp bulanlar, yolda taşıyanlar, evinde saklayanlar, araçla götürenler duracak benim de içim yanmayacak öyle mi?’ dedi. Ben de ‘Söz veriyorum anneciğim anlatacağım’ dedim. Vicdanı olan herkes bu meselenin üzerine bir baksın, bir düşünsün. Burada bu yargı operasyonuyla, güya MHP’yi, Ülkü Ocakları bir bütün olarak asla suçlanamaz ama Ülkü Ocaklarını bu hale getirmenin, bir siyasi partiyi suç işleyenler içinde var diyip partiyi aklamak yerine onları aklayıp partiyi ve Ülkü Ocaklarını bu hale getirmenin hesabını eminim ki gerçek ülkücüler ve Milliyetçi Harelet Partililer onlardan soracak” diye konuştu.

 

”Çok kritik, zor, sonu güzel ama yolu çok zor bir sürecin içindeyiz. Baskılar, hukuksuzluklar, her birimizi bir şekilde tehdit eden kişilere, kurumlara, hatta partilere yönelik siyaset alanıyla ilgili birtakım tasarımları içeren bir sürecin içindeyiz. Bugün, bu kürsüden kayda geçirmek isterim ki Türkiye, bir sivil darbe dinamiğinin işlediği bir sürecin içindedir. Türkiye’de yaşanan ve yaşatılan süreç, bir sivil darbe girişimidir. Derbaeyi askerler yaparsa askeri darbedir, siviller yaparsa sivil darbedir ve darbe, ülkeyi yönetenlere karşı yapılır. Bütün dünya muhalefete bakar, ana muhalefetin gözünün içine bakar. Benzer süreçlerde nasıl davrandığımız hatırlatmak gerekirse 15 Temmuz’da kapalı olan Meclis’te, darbe duyulduğunda bu Meclis’in açılması çağrısını yapmış; Ankara’daki milletvekillerini Meclis’e toplamış ve ‘Bugüne kadarki bütün rekabetimiz bir yana, darbe var. CHP yeniden adil bir seçim yapılıp milletimiz kendisine yeni bir görev verene kadar ana muhalefet partisidir. Seçilmiş parlamentonun ve demokrasinin arkasındadır. Darbecilerin karşısındadır ve bu darbeye meydan okumaktadır’ diyen kişi kişi benim. Buna tarih şahit ki bunu kürüde ifade eden nöbetçi grup başkanvekili olarak oradaki 15 arkadaşım, kendi dilleri döndüğünce destek vermiştir. Bir CHP’li de bunun dışında bir tutum ve tavır içinde olmamıştır. Çünkü biz Cumhuriyet’i kuran, demokrasiyi kuran ve bugünlere taşıyan iradenin gösterildiği her köşe taşında varız. Cumhuriyet’in ve demokrasinin kıymetini en iyi bilenler bizleriz.

Erdoğan’ın siyasi yasağını kaldırmış partidir CHP’

Yine benzer süreçlerde, örneğin Sayın Erdoğan, okuduğu bir şiirden dolayı siyasi yasak aldı. Biz o siyasi yasağı desteklemedik. Hatta devamında partisinin başında olup milletvekili olamadığı için Sayın Baykal Anayasa’yı değiştirip, Siirt’teki milletvekilimizi de istifa ettirip, yapılan erken seçimle Erdoğan’ı Meclis’e taşıyıp başbakan yapacak sürece olanak sağlayacak kadar bir demokratik olgunluk ve erdem göstermiş; ‘Siyasi yasak doğru değil. Milletin seçimine mani olmak, karar vermek, yön göstermek doğru değil. Patron millettir, halktır. Onun dediği olur’ demiş ve Erdoğan’ın siyasi yasağını kaldırmış partidir CHP.

İl başkanlarımızın 81’i birden kol kola partilerinin yanındalar

Şimdi Ekrem İmamoğlu’nun kendisine karşılaşılan beş ayrı davada -ışık hızıyla- 25 yıl hapsi isteniyor. Sayın İmamoğlu‘na beş ayrı davadan beş sefer siyasi yasak isteniyor. Ankara’da MİT eliyle tetiklenen bir süreci inşa etmiş ve o an için o ifşanın üzerinden durdurmuştuk. Belediye başkanlarımız, belediye meclis üyelerimiz tutuklanıyor. Muhalefetin tüm muhalefet olanakları, sesini duyuracağı televizyon kanalları, haberlerini yapan gazeteciler, onlarla birlikte eylem yapan sivil toplum örgütleri baskı altına alınmaya çalışılıyor. Dört bir yandan bu giderken bu sivil darbe girişimi, CHP’ye karşı da kirli bir planın içinde. Biz meczubun ifadesi, bir meczubun hakaretine karşı açılan bir davayı, alıp Ankara’ya yollayıp, bir buçuk yıl tutup, her seferinde de Erdoğan’a buradan haber uçurup, kürsülerden bizi bu konuya çekmeye çalışıp orada çünkü girip CHP’liler tartışsak AKP’nin parmağı olduğu gözükmeyecek. Parti bunu yapmamış yakın zamana kadar ve bir vesile bunu tartıştırabilir bir hale gelindiğinde derhal soruşturmaya çağırmalar, her duyduğu ismi almalar… CHP’nin hep birlikte yaşadığımız, bugün burada 81 il başkanımız var. 46’sı karşımızda, 35’i yanımızdaydı o gün. Bugün 81’i birden omuz omuza, kol kola partilerinin yanındalar.

‘CHP’nin içinde bulunduğu ve yürttüğü çok kıymetli bir süreci durdurmaya çalışıyorlar

Biz o gün yarımızdan fazlası bir tarafta, ona yakını başka bir taraftaydık. Kongreyi yaptık. Bütün delegelerle yan yanaydık, aynı odalardaydık, aynı otellerdeydik, aynı salondaydık. ‘Bu kongrenin o gün kazanan ve kaybeden tarafları, bugün Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün partisinin 81 ildeki temsilcileri olarak o kurultayın namusuna, onuruna, partimizin onuruna, namusuna kefiliz ve sahip çıkıyoruz’ demeye geldiler. Ama birileri kongrede hiçbirimizin yanına sokmadığı septik tiplerden, birtakım meczuplardan birtakım şahitler, birtakım deliller üretmeye çalışıp -ki hepsinin ne kadar boş, ne kadar yalan olduğunu okuyan herkes görüyor- CHP’yi meşgul etmeye, kongresini iptal ettirmeye, yeniden bir kongre sürecinin içine sokup milletin gerçek sorunlarını söylememeye ve esas olarak içinde bulunduğu ve yürttüğü çok kıymetli bir süreci durdurmaya çalışıyorlar.

Erken seçim sandığını en kararlı şekilde isteyeceğiz

O süreç yapılan bütün baskılardan sonra, partinin bütün yetkili organlarının bir araya gelerek hep birlikte cumhurbaşkanı adayımızı belirleme, bunu da öyle bir-iki-10 kişiyle değil, 1 milyon 600 bin kişiyle birlikte yapmaya yönelik aldığı kararı, dün başlayan aday belirleme sürecini, 28’ine kadar baba ocağına gelen herkesin cumhurbaşkanı adayına oy vereceğini bildiklerinden ve 23 Mart‘ta büyük bir demokrasi şöleniyle adayımızı da belirlemiş bir şekilde, erken seçim sandığını en kararlı bir şekilde isteyeceğimizden, memleketin gerçek sorunlarını 81 ilde 973 ilçede durmadan, duraksamadan dile getireceğinizden, emekliye, asgari ücretliye hakkını vermeyen, gençlerin yüzünü güldürmeyen, herkesi yoksullaştıran, hepimizi baskı altında tutan bunlara karşı onların istediği gündeme değil, milletin gerçek gündemine; seçime ve iktidara odaklanacağımızdan…

Yönettiğiniz darbe ittifakı, bugünkü cumhurbaşkanına değil, bir sonraki cumhurbaşkanına darbe yapmaya çalışmaktadır

‘O endişeyle CHP bir yola girdi. Bu girdiği yol, benim iktidardan gitmemin yoludur. Çünkü bu birliktelik 31 Mart’ta Türkiye İttifakı ile sosyal demokratların, muhafazakar demokratların, milliyetçi demokratların, Kürt demokratların, Türkiye’nin bütün demokratlarının ayağa kalkmasıyla tüm siyasi yaşamımızda partimizin ilk yenilgisini bize tattırdı’ diyen, ‘Beni dört kez yenen birisi, ön seçime girecek, karşıma aday o gelirse gelip beni beşinci kez yenecek’ diyen birinin ve ‘CHP’de herkes gerektiği yerde görev üstlenmeye, gerektiği yerde fedakarlık yapmaya ama bu baskı, zulüm iktidarını değiştirmeye and içtiler. Karşılarında duramam’ deyip bir darbeye kalkışıyor. Bu darbe bugün yapılırsa bu iktidara, karşısında ben dururum. Ben 15 Temmuz’da nasıl durduysam bir darbeye, bugün milletin seçtiğine sahip çıkarım. Ama Sayın Erdoğan, geçen sefer, beş ay önce darbeyi haber verenler ve ‘Ankara’da hususiler bir villada toplandı’ diyenler, ‘Yavaş yavaş darbe geliyor. Tavuk tarda sayılır’ diyenler sana anlatsın; o günler ve bugünler birbirine nasıl benziyor. Ve bugün, sistematik bir şekilde yönettiğiniz, dahil olduğunuz bir darbe ittifakını görmüyor değiliz. O darbe ittifakı bugünkü cumhurbaşkanına değil, bir sonraki cumhurbaşkanına darbe yapmaya çalışmaktadır.

Kültür Turizm Bakanı’nı atayan meselenin tek sorumlusudur, o da Recep Tayyip Erdoğan’dır

Bolu Kartalkaya, 36’sı çocuk 78 vatandaşımızın hayatını kaybettiğinden beri geçen hafta 3 demiştik, 4 hafta oldu. Tam 28 gün oldu. 28 gündür vicdanlar yanıyor, o kor hiç sönmüyor. ‘Biz bu işi 10 günde bitiririz’ diye söz veren İçişleri Bakanı’nın ağzını bıçak açmıyor. Görevlendirilen ilk bilirkişi heyeti, sorumluları Bolu’daki İl Özel İdaresi ve Turizm Bakanlığı diye söyledi diye raporu alınmayan, ‘Buradan Bakanı sil, Bolu Belediye Başkanı’nı yaz’ dendi diye mesleki namuslarına dokundurtmayan ve raporlarının arkasında duran, o raporları teslim alınmayan bilirkişi görevleriyle duruyorlar. ‘Heyeti genişletiyoruz’ diye sulandırmaya çalışan, sonra direnci görünce ‘Yeni heyet görevlendirdik’ diyen bilirkişinin ise raporu hala ortada yok. Gözaltı süreleri uzatıldı, ardından tutuklamalar, serbest bırakmalar yapıldı ama bir bilirkişi raporuna göre değil, Ankara’dan giden baskıya ve oradaki talimatlandırmaya göre yapıldı. Tuirizm Bakanlığı’ndan kimseye dokunmadılar ve AK Parti’ye yük olmayacak bir sistematiğe dönüştürdüler. İnsanın tüyleri diken diken oluyor. Sinan Ateş davasında nasıl katleden ve katledilenin kimliği yargıyı tarihin en büyük adaletsizlik sürecine sürüklediyse burada da sorumlu tutulanın aidiyeti, partisi ve aslında sorumluluğu olmayanlara yüklenmeye çalışılan yük bizi bu noktaya getirdi.

Dikkatle takip ediyoruz. Şunu biliyoruz: Pazar bekleniyor. Nasıl o gün 6 saat boyunca o an için 66 rakamı sabah 09.00’da belliyken ‘10 kayıp var’ deyip 6 saat Erdoğan’ın Ankara’daki kongresi beklendiyse, rozet takılıp, katılım töreni bitip, alkışlar sustuktan sonra hepimizin bildiği gerçek rakam ilan edildiyse şimdi de Turizm Bakanı’nı görevden almak yerine kongre sonrası geniş bir kabine değişikliğinin içinde bu işi eritip AK Parti’nin sorumluluğunu örtme çabaları açıkça görülüyor. Hukuken sorumluluklar var, siyasi sorumlu var ama bir tane vicdani sorumlu varsa böylesi bir dönemde ‘Bir tek kişiyi seçeceksiniz, gerisini o seçecek. Meclis olarak karışmayacaksınız, gensoru veremeyeceksiniz, hesap soramayacaksınız, hesabı bir kişi verecek’ denilen yerde yenidoğan çetesini bu hale getiren, o bebelerin hayatına sebep olan Bakanı atayan da bu Kültür Turizm Bakanı’nı atayan da meselenin tek sorumlusudur. O sorumlunun bir adı vardır, o da Recep Tayyip Erdoğan’dır.

Kişisel gaftan çok sistemin sağlık emekçilerinin emeğini ve bedenini de değersiz gördüğünün açık bir kanıtı

Kültür Bakanı, ‘İstifa edecek misin’ diyen arkadaşlarına ‘Neden edeyim, Sağlık Bakanı etti mi’ demişti. ‘Seni görevden alır mı, nasıl alacak’, ‘Yenidoğan çetesini Sağlık Bakanı’nı aldı mı, beni alacak’ demişti. İşte o sağlık sistemi bir yandan AK Partili milletvekillerinin ağızlarından dökülen sözlerle nerelere geldiğini hekime karşı şiddetin, sağlık emekçisinin emeğinin nasıl değersizleştirilip nasıl onlara şiddetin yönlendirildiğinin itirafı geldi. Milletvekilinin ardından yaptığı özrü önemsiyorum. Hiç değilse kırdıklarından özür diledi ama bir gerçek var. ‘Memnuniyetsizlik varsa ben şunu yaparım, sağlık personelinin gırtlağına yapışın. Ben devlet olarak üzerime düşeni yaptım, hizmeti vermeyen onlardır.’ Yıllar önceydi, AK Parti’nin anketlerde en güçlü olduğu yer, sağlık görünürdü. Yüzde 70’in üzerinde memnuniyetler görünürdü. O zamanki sağlığa karşı şiddet araştırmalarında somut tespit vardı. Bunların iktidar tarafından kendi lehlerine yoğun iletişimi, sağlık alanında ortaya çıkabilecek herhangi bir olumsuzlukta ‘Her şey bu kadar iyiyken niye benim, yakınım başına bu geldi diye doğrudan sağlık emekçisini hedef gösteriyor’ derlerdi. Şimdi o memnuniyetler yüzde 78’lerden yüzde 40’ın altlarına gerilemişken o gün bile ‘Memnuniyetin iletişimi hedef gösteriyor’ derken bilim insanları, bugün bu kadar memnuniyetsizlikle ‘Biz her şeyi iyi yapıyoruz, gidin gırtlağını sıkın’ meselesi bir milletvekilinin kişisel gafından, hatasından çok sistemin kendisini nereye dayandırdığı, nasıl suçu başkalarına attığı ve sağlık emekçilerinin emeğini değersiz ve aslında bedenini de değersiz gördüğünün açık bir kanıtı olması açından son derece önemli.

Malatya’da rezerv alan kriziyle karşı karşıyayız

Hatay’ın rezerv alan sorunu bütün farklı illerde de yaşanmaya başladı, yaşanıyor. Bu sefer de Malatya Yeşilyurt ilçesinde bir rezerv alan kriziyle karşı karşıyayız. Bilimsel olarak değerlendirmelerin subjektif kriterlerle, hele hele değerli yerleri ‘Bu garibanların burada işi ne, onları alalım, şuralara taşıyalım, buraları farklı değerlendirelim’ yaklaşımının Hatay’da aldığı itiraz, çeşitli şehirlerden yükseliyor. Bu konudaki takibimizi ve dikkatimizi sürdürdüğümüzü ifade etmek isterim.”

 

Varsa onların içeriden iş birlikçileri, Tayyip Erdoğan’ın çukuru sizin de yerinizdir

Türkiye’nin bir sonraki cumhurbaşkanını, darbe yoluyla ekarte etmeye çalışanlara karşı dimdik ayaktayız. Biz bu darbeye teslim olmayız. Ön seçim yapmayalım diye partimizin yönetimine göz dikenlere teslim olmayız. Varsa onların içeriden iş birlikçileri, Tayyip Erdoğan’ın çukuru sizin de yerinizdir. Biz biriz ve beraberiz. Bu partiyi böldürtmeyiz, muhalefeti böldürtmeyiz. Hep beraber yürüyoruz, iktidarı alacağız. Darbeye karşı ayağa kalkan örgütümün alnından öpüyorum. Hiçbir darbeden medet ummadık, hiçbir darbeye de teslim olmadık, olmayacağız.”

Salondakilerin ”Kurtuluş yok, tek başına. Ya hep beraber ya hiçbirimiz” sloganı atması üzerine CHP Lideri Özgür Özel, konuşmasını kürsüden aynı sloganı tekrarlayarak bitirdi.

Reklam Alanı