CHP Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin haftalık grup toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Yaklaşan 14 Mart Tıp Bayramı öncesi şiddet gören ve ülkeyi terk etmek zorunda kalan doktorlara destek veren Özel, sağlık sistemindeki yapısal sorunların çözülmesi gerektiğini söyledi. Özel, şöyle devam etti:
“14 Mart Tıp Bayramı geliyor, ne sağlık çalışanları sistemden memnun ne vatandaş memnun. Türkiye’de bugün sağlık çalışanları hak ettikleri itibarı göremiyor madden ve manen. Son 5 yılda 70 binden fazla sağlık çalışanı şiddet mağduru olmuş. Yani sözlü, fiziki şiddete maruz kalmış ve kayıtlara geçmiş. Sağlıkçılar pandemide, depremde cansiperane çalıştılar. Pandemide de depremde de herkes onları övüyordu, ‘Hakkınız ödenmez’ dediler, gerçekten haklarını ödemediler. Son 5 yılda 15 bini aşkın hekim yurt dışına gitti. Bu rakam daha 2 bindeyken Sayın Erdoğan, ‘Giderlerse gitsinler. Gerekirse asistanlarla yolumuza devam ederiz’ demişti. Yani o anlayış; 15 bin yetişmiş, ailesinin, devletin emek verdiği, 6 yıllık tıp eğitimini tamamlamış 15 bin yetenekli gencimizi çoğunu Almanya olmak üzere Avrupa ülkelerine kaybettik. İşte yaklaşım bu, hadi devam et bakalım asistanlarla.
“Liyakatsız, partizanca yönetilen sağlık kurumları tarafından uygulanan mobbing sağlık çalışanlarını canlarından bezdiriyor”
Ülkemizde hekim sayısı yetersiz. 1000 kişiye düşen doktor sayısı OECD ülkelerinde 3,7, Türkiye’de 2,3. Hemşire sayısı 1000 kişiye OECD ülkelerinde 9,8, Türkiye’de 3,6. Belirsiz performans hedefleri, güvencesiz çalışma, aşırı iş yükü malpraktis baskısını artırıyor. ASM’lerde grup elemanları güvencesiz. Pek çoğu asgari ücretin altında çalışmak zorunda kalıyorlar. Atamada, yükselmede liyakat yok, partizanlık var, hangi sendikaya üye olduğun önemli. Liyakatsız, partizanca yönetilen sağlık kurumları tarafından uygulanan mobbing sağlık çalışanlarını canlarından bezdiriyor. 14 Mart’ta aile hekimleri bir kez daha iş bırakma eylemi yapacaklar. Bu çığlığın duyulması lazım. Bu kadar eylem, tartışmayla hala daha sorunlar çözülmediyse değerlendirmek lazım. Sağlık çalışanlarının yeterli maaşla, insanca koşullarda çalışmalarının temin edilmesi, hekim göçünün durdurulması Türkiye’nin geleceği açısından çok önemli bir meseledir. Sevk zincirinin uygulanmaması, telefon başında randevu alma sorunu, aylar sonraya giden randevular, fahiş ilaç katkı payları, ödenmeyen ilaçlar, muayene ücretleri, maaşlardan kesilen paralar hastaları canından bezdirdiği gibi zaman zaman da sağlık emekçileriyle karşı karşıya getiriyor. Bu yapısal sorunların tamamının çözüldüğü yarınlarda 14 Mart’ların Tıp Bayramı olarak kutlanabilmesini ümit ediyoruz.”
“Bu kadar karlı bir işletme göz göre göre, işçilerin açlık grevlerine, Ankara’ya yürümelerine, rağmen bedavaya verildi”
Çayırhan Termik Santrali’ndeki özelleştirme ihalesine ilişkin açıklamalarda bulunan Özel, Çayırhan işçisinin yalnız olmadığını belirterek, CHP iktidarında Çayırhan’ın geri alınacağını belirtti. Özel, şunları kaydetti:
“Vicdansızlar, izansızlar bizim altın yumurtlayan tavuğu yine kestiler. Çayırhan bedavaya gitti. Dedim ya, ‘Bir hediye paketi yapmamışsınız.’ Çayırhan Termik Santrali’nin değeri 1 milyar dolar. Kömür sahalarının yaklaşık değeri 3.5 milyar dolar. Toplam 4.5 milyar dolar, bugünkü kurla 164 milyar lira ediyor. 164 milyar liralık Çayırhan’ı 20 milyar TL’ye 35 yıllığına verdiler. Taşınmazlar el değiştirdi, kömürün kullanım hakkıymış. 35 yıl boyunca çıkaracak, yakacak ve 20 milyar liraya. Üstelik yüzde 20’si peşin, gerisi Türk Lirası üzerinden 6 taksitle ödenecek.
Çayırhan 620 megawatt, 600 megawattlık Seyitömer özelleştirilmiş 2013 yılında, 2 milyar 248 milyona. 600’lük Seyitömer’den daha çok 620 megawattlık Çayırhan 543 milyon dolara, yani Seyitömer’in beşte biri fiyatına özelleştirildi. Burayı 25 yıl önce özelleştirmişlerdi. Süresi doldu, geri geldi. Bu kadar karlı bir işletme şimdi bir kez daha göz göre göre, işçilerin açlık grevlerine, Ankara’ya yürümelerine, kendilerini madene kapatmalarına rağmen bedavaya verildi. Şirket yılda 120 milyon dolar kar edecek, özelleştirme bedelini 5 yıl içinde çıkartacak, geri kalan 30 yıl kara çalışacak. Özelleştirmesek bu paranın 7 katı cepte. Sadece 20 milyar, onun da yüzde 20’si peşin, 4 milyar sıcak para için 164 milyarlık Çayırhan’ımızı verdiler. İhaleyi alan şirkete bir şey söyleyeceğim; hem işçi hakları hem işçi sağlığı ve iş güvenliği üzerinden gözümüz üzerinde. Çayırhan işçisi yalnız değildir. Yapılacak seçimden sonra Çayırhan bizimdir kardeşim, geri alacağız. Öyle Tayyip Beyin şartnamesine güvenip de oradan, buradan yangından mal kaçırır gibi milletin malını kaçırtmayız. Kırk haramilere de söylüyorum, bu son haramiye de söylüyorum: Milletin malını size yedirmeyeceğiz.”
“Sayın Erdoğan’a çağrıda bulunuyorum; AYM’nin iptal etmesini beklemeyin”
“Geçen hafta hem veteriner hekimlerinin meslek örgütüyle hem o meslek örgütü kurulmadan önce kurulmuş Veteriner Hekimleri Derneği’yle bu konuları konuştuk. Bu yasa çıktıktan beri kısırlaştırma yüzde 30’a düştü. Çünkü yer yok. Aldığın sırada kuduz aşısı yapıyordun yapamıyorsun kuduz tehlikesi var ormana temas eden her yerlerde. Diğer aşılar yapılmıyor havyan sağlığı halk sağlığı tehdit altında. Buradan Erdoğan’a çağrıda bulunuyorum; AYM’nin iptal etmesini beklemeyin. Gelin yeniden hem hayvanseverleri, hayvan hakları derneğini en önemlisi veteriner hekimleri bu işin uzmanlarını, Türkiye’deki başarılı kısırlaştırma işleri sahiplendirme projelerini başarmış yerel yöneticileri hangi partide varsa çağıralım, Meclis’te şu yasayı düzeltelim. Çünkü bu yasa ne hayvana sağlık, huzur ne insana sağlık, huzur verecek bir yasa değildir. Tutulacak bir tarafı yoktur. Bu konuda çağrımızı yeni kayıplar olmadan, yeni Rana bebekler ölmeden iktidara bir kez daha hatırlatıyorum.”
“Kalemin sahibi de Recep Tayyip Erdoğan’dan başkası değil”
Özel, Kartalkaya’da meydana gelen yangın faciasına ilişkin olarak, şunları kaydetti:
“Diğer bir konu Kartalkaya. Bugün 49’uncu gün. İlk gün de oradaydık her hafta da burada konuştuk. 40 günde üç kez gittim Bolu’ya. Yedi bilirkişi görevlendirildi. Üç gün içinde rapor istendi. Gece gündüz çalışıp rapor yazdılar. Teslim edince Başsavcı almadı. Ankara’dan baskı geliyor; ‘O rapora bir bakın.’ Raporda Turizm Bakanlığı ‘Sorumlu’ diyor, ‘Bolu Belediyesi sorumsuz’ diyor. ‘Buradan Bakanlığı çıkarın Bolu Belediyesi yazın.’ ‘Efendim kanunda yeri yok. Bolu Belediyesi’nin yetkisi yok. Bolu Belediyesi yıllarca AK Parti’deyken yapılmamış. Görev alanının dışında başka ilçede bu belediye.’ ‘Hayır bunu böyle yazmazsanız azlinizi isteyin.’ Azilnameleri geçen hafta gösterdim. Halen dört başı mamur yazılmış bilirkişi raporu yok. Mutlaka bir rapor çıkacak ama artık o raporda yazanlara bir önceki raporun, ortadan kalkan raporun, dört başı mamur yazılmış o raporu işlerine gelmediği için siyaseten reddedenler ne diyecekler hep beraber göreceğiz ama 36’sı çocuk 78 canımızın hesabını sormaya, bu meselenin peşini bırakmamaya devam edeceğiz. Sayın Ali Yerlikaya’ya söylüyorum; 10 gün bana süre verin dedi. Kendi talep ettiği sürenin üzerinden 39 gün geçti. Sus pus bir kenarda oturuyor. Çünkü onu atayan dolma kalemin mürekkebiyle suçluyu atayan dolma kalemin mürekkebi aynı, kalemin sahibi de Recep Tayyip Erdoğan’dan başkası değil.”
“CHP’nin ortaya koydu hattın ne kadar kıymetlendirildiğini gördüğümüz ziyaretler yaptık”
Özel, geçen hafta Brüksel’i ziyaret ettiklerini belirterek, “Avrupa Birliği’ne tam üyelik hedefimize giden yolda ilişkilerimizi kuvvetlendiren, CHP’nin Avrupa tarafından ne kadar önemsendiğini ve CHP’nin ortaya koyduğu hattın ne kadar kıymetlendirildiğini gördüğümüz ziyaretler yaptık. Onlara şunu hatırlattım; NATO’nun en büyük ordusu bir anda başkanı o ordunun savrulunca, olur olmaz şeyler yapınca, bu kaygıları yaratınca demiyor musunuz; ‘Keşke NATO’nun en büyük ikinci ordusu tam üyemiz olsaydı’ diye. Karşılıklı hatalar yaptık. Elbette Türkiye’nin Kopenhag Kriterlerini yerine getirmediği bir noktada tam üye olmasını kimse bekleyemez. Hatanın büyüğü Türkiye’nin değil Türkiye’yi 22 yıldır yöneten bu hükümetin. Ama Avrupa Birliği de hatalar yaptı. Onları da anımsattık. Ve dedik ki; Türkiye’yi Trump’a, Putin’e, çağdaş dünyanın dışına itmeyin. Türkiye’yi kapsayın. Dedik ki; Türkiye’yi dinleyin” diye konuştu. Özel, şunları kaydetti:
“77 ülkeden 89 parti imza attı”
“Türkiye’yi demokrasi zemininde müzakere edilecek bir ülke olmaya davet edin. Doğru yolun bu olduğunu karşılıklı mutabakatlarla ifade ettik. Deniyor ki; Avrupa’nın da Türkiye’ye ihtiyacı var ama keşke demokratik standartları sağlasa. Avrupa Parlamentosu’nda her adımda karşımıza terk edilen Kopenhag Kriterleri çıkıyor. Hani Tayyip Bey diyordu ‘Gerekirse Kopenhag Kriterlerini alır Ankara kriterleri yapar, kendi sürecimizi kendimiz tamamlarız.’ Birisini yaptınız mı?
Türkiye’nin bütün gençlerine hatırlatıyorum vize sorunu çeken bütün geçenlere, iş insanlarına, hastalara, akademisyenlere herkese; CHP’nin ortaya koyduğu bu perspektif yani iktidar olduğumuzda ışık hızıyla Kopenhag Kriterlerini hayata geçireceğiz dediğimizin altına 77 ülkeden 89 pekçoğu da ülkelerinde iktidarda olan sosyal demokrat partiler, sosyalist partiler imza attı. Diyorlar ki; ‘CHP’nin Avrupa Birliği’ne tam üyelik hedefini destekliyoruz.’ Önümüzdeki seçim bir anlamda referandumdur. Ya Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün gösterdiği muasır medeniyetlere doğru yürüyüp yakalayıp geçeceğiz zenginleşeceğiz ve demokratikleşeceğiz yada son Cumhurbaşkanının götürdüğü tarafa gidip hep birlikte perişan olacağız. O sandığı bekliyor millet.”
“Bu rakama inanıyor musunuz?’ diye soruluyor. Bakın cevap. Türkiye tablosu. İnanmayan yaptırsın, farklı bir şey canlı yayında göstersin hep beraber görelim. Ama kim bakarsa buna, bunu görüyor. ‘TÜİK, bu ay enflasyonu yüzde 2,27 olarak açıkladı. Bu rakam doğru mu?’ sorusuna ‘Enflasyon açıklananın çok üstünde’ diyen yüzde 55, üstündedir diyen yüzde 30 yani Türkiye’nin yüzde 85’i enflasyon açıklanandan yüksek diyor. Yüzde 11, ‘açıklanan ile aynı’ diyor. Yüzde 4 ‘açıklanandan düşüktür’ demiş. CHP’de inanmayanlar yüzde 93. DEM Parti’de yüzde 100. İYİ Parti’nin yüzde 88’i inanmıyor. Peki MHP’nin? Sokaktaki MHP’li öyle peşinden gelemiyor. Neden? Bakkala, kasaba, pazara gidemiyor MHP’li. Yüzde 73’ü bu enflasyon rakamlarına inanmıyor. Sokaktaki AK Partili öyle demiyor. Çünkü boğazından geçmiyor. Karnını doyuramıyor, fileyi dolduramıyor. AK Partililerin yüzde 68’i açıklanan enflasyon rakamlarına inanmıyor. Tayyip Bey, yaptır çalışmayı, hani yansıtıyorsun ya bir bakalım ne olmuş ne bitmiş diye. Yalan, yanlış videolarla, onunla, bununla. Sahte montajlarla gösteriyorsun ya yaptır çalışmayı bakalım. Enflasyona inanan AK Partili var mı sokakta görelim.
“Soğukta bekleyen vatandaşlara kilo sınırı var”
Besiciyi desteklemek yerine, Et ve Süt Kurumu’nu ithalat kurumu haline getirdiler. Bunlar bir anlaşma yapmışlar. Zincir lokantalar, yemek yenen yerler var. Çoğunun patronu yandaş. Bu zincirlerdeki sürekli et satan mağazalar için Et ve Süt Kurumu bir anlaşma yapmış. Onlara 175 liradan getirdiği ithal canlı hayvanı veriyor. Bundan satılmaya hazır haldeki etin maliyeti 270 lira. Ama Et ve Süt Kurumu’nun önünde soğukta -10 derecede kuyruk bekleyenlere 400 lira. Bakın 175 lira canlısını, löp eti maliyeti 270 liraya geliyor zincir marketlere. Onlara her bir istedikleri kadar var. Ama soğukta bekleyen vatandaşa bir kilo sınırı var. Şimdi bu vatandaş, bir kilo et için -17 derecede bekleyip, 400 lira veriyor. Zincir market, 270 liradan Et ve Süt Kurumu’ndan bunu alıyor. Yok, -17’de beklemezsen, gidip marketten alırsan, aynı eti de 750 liraya satıyorlar.
“İftar sofralarındaki fiyat artışı, Tayyip Bey’in iktidarda olmasının maliyeti”
Bir yandan Ramazan, iftar sofralarına hep birlikte gidiyoruz. Her gittiğimiz yerde başka bir şey duyuyoruz. Örneğin, Ramazan’da altın hesabını bıraktık, Tayyip Bey kızıyor diye. Pide hesabı yapacakken, güllaç istedi teyzem, güllaç hesabı yaptık. Bu sefer oturduğumuz iftar sofrasında ‘Buralar iyi oldu. Komşularla burada’ yiyoruz diyor. Bir bakayım dedim Ramazan Ayında iftara dört kişilik bir aile, dört kişilik komşuyu davet ederse ne olur? Çok geriye değil, geçen seneye gidiyoruz. Mercimek çorbası, kavurma, pide, pilav, cacık, baklava. Geçen sene dört kişilik aileyi davet edip, onlara bunu evde pişirmenin maliyeti bin 370 liraydı. Bugün aynı iftar sofrasının maliyeti 2 bin 530 lira olmuş. Aradaki bin 200 lira, Tayyip Bey’in iktidarda olmasının iftar sofrasına maliyeti. Tayyip Bey’in iktidarının maliyeti. Tam olarak artış, yüzde 85. O da TÜİK, ‘yüzde 39’ derken, ENAG ‘enflasyon yüzde 80’ diyor ya işte bu rakam da TÜİK’i yalanlıyor. Vatandaşın hissiyatının doğru olduğunu gösteriyor.
“Kent lokantasına ‘gizli reklam’ diyor, Allah akıl fikir versin”
İftarda dört kap yemeğin evdeki maliyeti kişi başına 320 lira. Belediyelerin kent lokantalarında, dört kap yemek, 40-50 lira bilemedin en pahalısında 70 lira. İstanbul’da Ekrem Başkan’ın başlattığı, markalaştırdığı kent lokantalarından şu anda 110 tane var. Bunun en çarpıcı örneği, kent lokantalarında yediği yemeği, sosyal medyada paylaşan Vedat Milor’e açılan soruşturma. Çünkü Vedat Milor, ‘Herkes konuşuyor. Çok ucuz, herkes gidiyor. Gideyim, yiyeyim’ demiş. Yiyince de ‘Bu fiyata bu lezzet, gerçekten inanılmaz’ demiş. Vedat Milor’e soruşturma açtılar. Ticaret Bakanı da ‘Ne yaptık? Kent lokantasına mı açtık? Vedat Milor’e sorduk. Sen burada gizli reklam mı yapıyorsun?’ diyor. Be Allah’ın adamı. Kent lokantasının reklama mı ihtiyacı var? Bir mercimek çorbasının 150-200 lira olduğu yerde, mercimek çorbası yanında daha üç kap yemek 50 liraya satılıyor, önünde 500 metre kuyruk var. ‘Kent lokantasına gizli reklam’ diyorlar. Allah akıl fikir versin. Kent lokantası kuyruklarında en çok emekliler var. Çünkü milyonlarca emekli geçim sıkıntısında. Bugün ‘müjde’ diye emekli ikramiyesini duyurdular. Gerçekten müjde olsa, Tayyip Bey dün çıktı, konuşma yaptı. O kadar emekli var, müjde olsa demez mi, emekli ikramiyesini, 3 bin liradan, CHP’nin söz verdiği gibi 22 bin lira yapıyorum. 4 bin lira yapınca Abdullah Güler’e açıklatmışlar. Açıklanan rakamın ne kadar değerli olduğunu, ne kadar değerli bir kardeşimin açıkladığından anlayacaksın. Utandı söylerken, içine yuttu rakamı. 3 bin lira olan emekli ikramiyesi, 4 bin lira diyecek, diyemedi.
“İkramiye, asgari ücretin yüzde 18’i”
2018 seçimine giderken, seçimden önceki son bayramda, bin lira ikramiye verdiler. Biz itiraz ettik. Bir asgari ücret olacaktı dedik. Asgari ücretin o gün yüzde 62’siymiş. 24 kilo da dana kıyma alınıyormuş. Bu sene 4 bin lira yaptıkları emekli ikramiyesi, asgari ücretin yüzde 18’i. Nazlana, nazlana itirazlarımıza rağmen verdikleri bin lira, asgari ücretin yüzde 62’siyken, bugünkü asgari ücretin yüzde 18’i. İşte bu yüzden Abdullah Güler açıklıyor, Tayyip Erdoğan açıklamıyor. O gün 24 kilo dana kıyma alan bayram ikramiyesi, bugün sadece 5 kilo dana kıyma alıyor. Bütün emeklilere gösteriyorum. Bu size o dönemde Sayın Kılıçdaroğlu’nun kazandırdığıydı. Bu da halden anlamaz Tayyip Erdoğan’ın sizden çaldığıdır. 24 kilodan, 5 kiloya düşmüş.
“Para babaları, kazandıkça çoğalıyor”
Tayyip Bey, malum döviz ihracatçıyı perişan etmesine rağmen zorla baskılanıyor. Dövizi bastırdıkça, dolar üzerinden hesaplandığı için, milli gelir bağıl olarak artıyor. Yani paranın sokakta satın alma gücü yok. Döviz olarak milli gelir artıyormuş gibi görünüyor. Onunla övünüyor. Emekliler açısından baktırdım. 15 yıl önce ortalama emekli aylığının milli gelire oranı yüzde 58’miş. Şu anda ortalama emekli maaşının yükseldi dedikleri milli gelire oranı yüzde 33. Yüzde 58’den, yüzde 33’e gerilemiş emekli açısından ama milli gelir artıyor çünkü para babaları, o paraları burada bir tarafta kazandıkça çoğaltıyor. Pandemide herkes sürünürken, Kredi Garanti Fonundan verilen paralarla, villaları, uçakları aldılar. Halen o paralara yüzde 8 faiz ödüyorlar. O gün dükkanı kapalı olan berberin, lokantacının, esnaf kefaletten aldığı yüzde 9’luk kredinin faizini, yüzde 29 yaptılar şu an.”
“Tayyip Bey’in talimatıyla belediyelerimiz milletin gözü önünde silkelenmeye devam ediyor. Normalde olmayan şeyler oluyor, herkes biliyor ki bunların hepsi Tayyip Bey’in hasetliği, kıskançlığı yüzünden, bundan sonra bir kez daha seçim kazanamayacağını bilmesi yüzünden. ‘CHP’li belediyeler başarılı silkeleyin, iftira atın, paralarını alın, içeri atın yeter şu belediyeleri karşımdan alın’ diyor. Esenyurt Belediye Başkanımız Ahmet Özer 30 Ekim’de tutuklanmıştı, 20 Şubat’a kadar iddianame bekledik. 300 kişiye 4 günde iddianame yazmakla ünlü savcı, bir kişinin iddianamesini 4 ayda zor bitirdi. Şimdi mahkeme günü vermişler 23 Mayıs’a. Allah’tan korkun. Neredeyse sene-i devriyesi geliyor. Bu iddialarla içeride kalması mümkün değil yaza gelecek, adli tatile gelecek, bir sonraki duruşma bir yıl sonrasına gelecek. Ceza almayacağı bir davadan… Ahmet Özer’in neyle suçlandığını hatırlayalım; 15 yıl önce Van’da birine bir telefon açmış, o kişi de PKK’da yöneticiymiş. Telefon taziye telefonu, annesinin öldüğü gün. 6 kardeş bunlar, teröristin de kendisine açmamış kardeşine açmış. Bunun üzerinden terör örgütü bağlantısı kuracak kadar şuurunu kaybetmiş bir ekiple karşı karşıyayız. Ahmet Özer’i, Rıza Akpolatı’ı, Alaattin Köseler’i abuk sabuk iddialarla içeride tutmaya devam ediyorlar.
“Gelen para ile giden parayı karıştıran izansız, bu adamı yolsuzluktan içeride tutuyor”
Beykoz Belediye Başkanımız yoksula yardım için alınan peynirin, yoğurdun, tereyağının, tuzun hesabını veriyor. ‘Hoşgeldin bebek’ paketi yüzünden soru soruyor, tutuklama yapıyorlar. Ahmet Özer’e 4 ay önce niye konser yaptın diyen savcı bugün Alaattin Köseler’e konseri niye iptal ettin diye soruyor. 67 bin lira para hareketi bulmuşlar gönderen Alaattin Bey. Çünkü Alaattin Bey otobüs üstünde söz vermiş, kendi yemek parasını, ulaşım parasını belediyeden almıyor. Belediyede yediği yemeğin, hızla aldığı uçak biletinin parasını hesaplamış ve özel kalem hesabına geri yollamış. Tabi bunların kitabında böyle bir şey olmadığı için ’67 bin lira zimmetine para geçirmiş’ diyorlar. 67 bin lirayı belediyeye iade ediyor. Gelen para ile giden parayı karıştıran izansız bu adamı yolsuzluktan içeride tutuyor. Yazıklar olsun hepsine.
Geçen hafta Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin yaptığı izansızlığı anlattım. Bir başka izansız çıkmış Bursa Büyükşehir’in normal temsil ağırlama giderlerine ilişkin ‘burada da bu var’ diyor. Denilen şu; seçim dönemi belediye başkanı aday ve özel kalemden yapılan harcamalar, AK Parti özel buluşma giderleri, İl Başkanlığına giden paketler, AK Parti il binasında kokteyl masrafı, Hüda-Par’ın kongre gideri, BBP yemek bedeli, DSP lansman giderleri, DSP yemek giderleri, TÜGVA yemek bedeli… Hepsi birden 154 kalem Bursa Büyükşehir’in özel kaleminden harcanmış. Bunu söylüyorum bir başka izansız çıkıyor ‘özel kalem temsil ağırlama olur’ diyor; olmaz. Hüda-Par’ın kongresi Bursa Büyükşehir’den ödenmez.”
“Bugünkü parayla 3 miyar 700 milyon lira durduk yerde İBB’nin cebinden çıkmış”
İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediyelerinin önceki dönemlerinde toplam 100’ün üzerinde dosya bulunduğunu belirten Özel, her hafta grup toplatısında bunları anlatacağını ifade etti. İki yolsuzluğu aktaran Özel, şu ifadelere yer verdi:
“İstanbul’da 37, Ankara’da 97 yolsuzluk dosyası hazır. Süleyman Soylu gelip dosyalara el koydu, 3 yıldır tık yok. Bu AK Partili Belediye Bursa Orman Bölge Müdürlüğü’nün arazisine mülkiyet sorununu çözmeden gasilhane yapmış. Yani kaçak gasilhane yapmış. Seçimler bitmiş, CHP kazanmış. Orman Bölge Müdürlüğü arazi bizim diyerek gasilhaneye el koymuş. Hadi biriniz hukuk tanımazsınız da birinizde de hiç mi akıl yok? Tahsisi yapın da hiç değilse vatandaşların sorunu çözülsün. Bu dosyaları teker teker anlatmak boynumuzun borcu. Bugün iki tane anlatacağım;
2011 yılında İstanbul Fatih’te bir özel şirket yeşil alan olan bir arsayı ne akla hikmetse 25 milyon liraya satın alıyor. İmar planında yeşil alan. Sonra İBB bu yeşil alana imar izni veriyor ve değeri katlanıyor. Değeri 430 milyar liraya çıkıyor. Peki ne olmuş bu 430 miyar lira? İBB aynı arsayı sattıktan altı yıl sonra aynı kişiden 430 milyon liraya geriye satın almış ve ardından bu arsayı tekrar yeşil alana çevirmiş. Bugünkü parayla 3 miyar 700 milyon lira durduk yerde İBB’nin cebinden çıkmış. Yeşil alan olarak satıyor, kat veriyor. Adam kat yapıp satsa imar usulsüzlüğü diyeceksin. Aynı arsayı 17 kat paraya İBB’ye geri satıyor. Bu dosyayı hakime verecektik Süleyman Soylu elimizden aldı. Şimdi soruyorum; her şeye Türkiye Başsavcısı gibi atlayan Akın Gürlek’e soruyorum; bu dosyayı al da işlem yap bakalım. Sana bu dosyayı her gün hatırlatacağım.
“İBB’nin bugünkü kurla 500 milyar TL zararı var”
2016 yılında İBB, doğrudan temin yoluyla 41 milyon liraya Başakşehir’de bir arazi satın alıyor. Araziyi İBB’ye satan şirketin avukatı İBB Sancaktepe Meclis Üyesi ayrıca AK Parti Maltepe önceki dönem ilçe başkanı Kamil Barkır. Bu arazinin hiçbir yapılaşma hakkı yok. Arazi bir askeriyenin içinde, askeriyenin izni olmadan karayolu ulaşımı yok, üstünde uçuş yasağı var. Araziye 5 yıl sonra değerleme yaptırmışlar 13,3 milyon lira. Yani aradan geçen 5 yıla rağmen değeri 4 kat düşmüş. İçine dahi giremedikleri arazi AK Partili avukat tarafından tekrar İBB’ye satılmış 13,4 milyona. Bugünkü kurla 500 milyar TL zararı var. Dosya hazır, Süleyman Soylu aldı İçişleri Bakanlığı’nda duruyor.
Ey Ali Yerlikaya; Soylu’nun aldığı bu dosyalara bir bak. Orada duruyorsa soruşturma iznini ver. Ey Türkiye Başsavcısı Akın Gürlek; bu dosyayı her şeyi isteğin gibi İBB’den iste, gereğini yap. Gereğini yapmadıkları takdirde her hafta bu dosyaları yenilerini de hatırlatmaya devam edeceğim. Çünkü İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı AK Parti’nin siyasi operasyon şefi değildir. İstanbul’da adaletin tecelli etmesine memur kılınmış kişidir. Hepimizin vergileri ile maaş almaktadır. O maaşının gereğini ya yapacak ya da o aldığı maaşları kendisine haram zıkkım edeceğiz.”
“Dün, DEM Parti’nin değerli eş genel başkanlarını ve heyetini, genel merkezimizde ağırladık, verimli bir görüşme yaptık. Kürt meselesinde, tarihsel tutarlılığa sahip bir parti olarak durumunun, tutumumun en net olduğu, tutumundan herkesin emin olduğu ve tutarlı bulduğu siyasi parti CHP’dir. Yıllardır dediğimiz gibi, konjonktürel bakmayız. Kürtler, ‘Sorunum var’ diyorsa Kürt sorunu vardır. Çözülmelidir. Nasıl çözülmelidir? Demokratikleşmeyle çözülmelidir. Bu Meclis’in çatısı altında çözülmelidir. Kürt sorununu kapsayan, hatta Kürt sorununu da aşan hem Alevilerin hem Kürtlerin sorunlarını hem Türkiye’de ifade özgürlüğüne, kişisel hak ve özgürlüklere ilişkin, evrensel kazanımları bırakın Türkiye’nin 20 yıl önceki kazanmılarının fersah fersah gerisinde kalmış tüm sorunlarını çözecek bir demokratikleşme paketine ihtiyaç olduğunu söylüyoruz.
“Kürt sorununun tarihe gömülmesinin yolu, Kürtler için de Türkler için de demokrasidir”
Bir yandan belediyelere kayyum atayacaksın, Kürtlerin yoğun olduğu şehirlerde, ilçelerde. ‘Siz teröristsiniz. Biz yöneteceğiz’ diyeceksin. Hem de sonra bir başka taraftan bir başka müzakereyle bir başka açılım yapacaksın. İstanbul İttifakı, Kent Uzlaşıısı, o dönemlerde ‘DEM’leniyorusunuz. PKK’lıları belediyelere dolduracak’ diyorlardı; şimdi geçmişe dönük terör örgütü olan PKK, gelecekte terör örgütü olmaktan çıkacak anlaşılan, geleceğe dönük terör örgütü icat ediyorlar. O kişilerin gittiği bir kongre üzerinden terör tanımı yapıyorlar. Oranın üzerinden belediye meclis üyelerine saldırıyorlar. Sonra çıkmış, ‘Bir sihirli değnek değdi. Bütün sorunlar çözülecek. Türkiye’de terör sorunu da bitecek Kürt sorunu da tarihe gömülecek.’ Bunu yapmanın yolu, Kürtler için de Türkler için de demokrasidir. Bunu yapmanın yolu, kayyumları tarihe gömmektir. Bunu yapmanın yolu, herkesin ifade özgürlüğünün, inanç özgürlüğünün önünü açmaktır. Devletin tarafsız ve yasakları yasaklayan bir çizgiye dönmesidir.
“Erdoğan’ı bıraktım, hasta yatağındaki genel başkanla asla polemik yapmam ama bu Meclis’in bir başkanı var”
Yıllarca ‘Yasaklarla mücadele edeceğiz’ diye gelip Türkiye’yi, bırakın Avrupa’yı dünyadaki ülkelerin içinde yasakların en fazla olduğu bir ülkeye getirenlerin Türkiye’ye kazandıracak bir şeyi yoktur. O yüzden bıraktım Tayiyp Erdoğan’ı, hasta yatağındaki genel başkanla asla polemik yapmam. Ama bu Meclis’in bir başkanı var. Sayın Kurtulmuş‘a çağrıda bulunmuştum, dedim ki ‘İnisiyatif alın. Gelin, bu parlamentonun tüm partilerini Türkiye’nin tüm sorunlarını çözecek, önünü açacak ve Türkiye’nin zenginleşmesini sağlayacak bir büyük demokrasi yürüyüşünü, siyasi parti gruplarına yapacağınız çağrıyla başlatalım.’ Sayın Kurtulmuş’un her şeye rağmen ben hızla inisiyatif almasını beklerim ama günü gelince devreye gireceğini, Meclis’in inisiyatif alacağını ve bu konuda adımlar atacağını söyleyen ifadelerinden memnuniyet duyduğumu ifade etmek isterim. Süreci dikkatle takip edeceğiz.
“Kimse endişe etmesin, 100 yıllık CHP var”
Kimse endişe etmesin. 100 yıllık, Sivas Kongresi’nden beri gelen 106 yıllık CHP burada. Kökü sağlam, temelleri sağlam, gövde sağlam. Ne kolonomuzda kırık var ne kirişimize bir şey çaktırmışız. Dimdik ayakta duruyoruz. O yüzden, ‘Kişisel pazarlıklar olur mu? Al-ver işleri yaparlar mı? Bu işin sonu bir Anayasa bilmem nesi olur mu? Oradan birileri kanar, birileri kandırılır mı?’ Bunların hepsi bir yana. Biz Türkiye’nin hem önümüzdeki seçimlere gidip de bu millet, bu parlamentoya gerçek, sivil, demokratik bir Anayasa yapma yetkisi verene kadar mevcut Anayasa’ya bile uymayanlarla Anayasa masasına oturmayız, nokta. Hiçbir pazarlığın tarafı olmayız. Olanların olduğunu görürsek de onlardan onlardan yana olmayız, onlarla aynı yerde olmayız.
“CHP’nin kendine ait bir planı vardır”
Süreci dikkatle, hassasiyetle, şehit ailelerinin ve gazilerin teminatı olarak onların da mutlaka rızalarının alınmasını gözeterek parlamento zemininde takip etmeye devam ediyoruz. Kimse bizden ne kanın akmasının, şehit gelmesinin durmasının, teörürün bitmesinin ve insanların Türkiye’nin demokratikleşip özgürleşmesinin önünde engel olmamızı beklesin ne de başkasının planına alet olmamızı beklesin. CHP’nin kendine ait bir planı vardır. O da bu ülkeyi gerçek bir demokrasiye kavuşturmak, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün hayallerini gerçekleştirmektir.
“230 bin yeni üyeyle 1 milyon 750 bine ulaştık”
Son olarak bir teşekkürle bitirmek isterim. Şubat ayı içinde, kısa şubatta dedik ki ‘Baba evinin kapılarını açıyoruz.’ O gün 1 milyon 530 bin üyemiz vardı. Dedik ki ‘Hadi bakalım gençler gelsin, milliyetçi demokratlar, muhafazakar demokratlar, Kürt demokratlar gelsin. CHP’ye kaydolanlar şubat sonuna kadar şubat ayının sonunda kesinleşecek listelerle 23 Mart tarihinde oy kullanacaklar.’ Hedefimizi, ‘1 milyon 600 bin üyeyle sandığa gideceğiz’ demiştik. 28 Şubat geldi, bitti. Kayıtlar artık devam ediyor ama o güne kadar katılanlar Türkiye’nin cumhurbaşkanı adayını ilk ön seçimle belirleyecek o tarihi seçimde seçmen oldular. 70 bin gelsin diye beklerken tam 230 bin yeni üyeyle 1 milyon 750 bine ulaştık. Bir yanda, ‘İstanbul’u kaybeden Türkiye’yi kaybeder’ lafı. Recep Tayyip Erdoğan’ın bence hayatında söylediği en doğru laf. ‘İstanbul’u kazanan Türkiye’yi kazanır’ lafı. Bu ondan da doğru. Bu yüzden İstanbul’u kazanana, kendisini dört kez yenene bir kez daha bu şansı vermemek için onu kuşatmaya çalışan, onu kuşatmak için masum belediye başkanlarımızı içeri atan, suçsuz insanlara terör yaftası sürmeye çalışan ve kendi belediyelerindeki akıl almaz yolsuzluklar ağı bir yana, kir tutmaz CHP’ye elindeki kiri bulaştırmaya çalışan anlayışa inat; biz sinmedik, geri adım atmadık, eğilmedik, susmadık. Hep birlikte ayağa kalktık. Meydana okuduk.
“23 Mart sabahı uyanın, ayağa kalkın ve sandık başına koşun. Bir sonraki cumhurbaşkanını seçmeye gidiyorsunuz”
23 Mart Türkiye’nin baharıdır. Dünyada diktatoryal rejimler, örneğin Arap Baharı’nda milyonların meydanlara çıkmasıyla değiştiler. O işleri BOP’a ve BOP’un eş başkanına soracaksınız. Bizim Gazi’den aldığımız miras sandıktır. Sandığa inanırız, sandığa güveniriz. Seçimsiz hiçbir şeye tevessül etmeyiz. Şimdi o esas sandığı getirebilmek için ön seçim sandığı var. 23 Mart, Türkiye Cumhuriyeti’nin Türkiye baharının tarihidir. 1 milyon 750 bin üyemize sesleniyorum: 23 Mart sabahı uyanın, ayağa kalkın ve sandık başına koşun. Bir sonraki cumhurbaşkanını seçmeye gidiyorsunuz. Gelin, seçin, tarihe geçin. 230 bin genç üyemize, 1 milyon 750 bin üyemize sesleniyorum: Gel, seç ve tarihe geç. Hepinize güveniyorum, hepinize inanıyorum. Gençler sizi yürekten selamlıyorum. Gelin, seçin, tarihe geçin.”