Milliyet Yazarı Özay Şendir, bugünkü köşesinde İsrail’den bahsetti.
İsrail kurulduğunda sayıları 40 bin civarında olan Ultra Ortodoks Yahudilerin nüfusu bugün 1 milyonu geçti.
Bugün İsrail’de iktidar olmak isteyen her parti, yüzde 12 oy potansiyeli olan Ultra Ortodoks Yahudi partileriyle koalisyon kurmak zorunda.
Kurulan koalisyonlar ve o partilerin dayattığı gündem ve yasalar İsrail’i öyle bir hale getirdi ki, İsrail Cumhurbaşkanı Herzog, ülkesinin 75. kuruluş yıldönümü mesajında “İsrail’in ilk kez parçalanma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığını” söylemek zorunda kaldı.
Türkiye için İsrailleşme riski işte bu noktada başlıyor.
Kimi adayların 2028 Cumhurbaşkanlığı seçiminde DEM’den blok oy alma arzusu, siyaseti her gün biraz daha çok şekillendirmeye başladı.
DEM yasal bir siyasi parti ve TBMM’de temsili var, normal şartlarda DEM ile yol yürümeye karar verene neden böyle yapıyorsun deme hakkımız yok.
Ancak kâğıt üzerinde olanla gerçek hayatta yaşananlar çok farklı.
Biliyoruz ki, Kandil, DEM’in ancak kendi belirlediği sınırlarda sivil siyaset yapmasına izin veriyor ve partinin seçimlere giren adaylarını tek başına belirliyor.
İmralı Notları adlı kitapta, Öcalan’ın, İdris Balüken, Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder’e tüm adayları Kandil’in belirlemesine izin verdikleri için “Siz nasıl siyasetçisiniz, hiç mi iradeniz yok?” diye kızdığı anlatılıyor.
Yani DEM’den gelecek blok oylar için bir siyasi çizgi belirlemek, Kandil’in dayattığı gündeme teslim olmak anlamına gelebilir.
Türkiye’nin İsrailleşme riskine karşı herkesin çok dikkat etmesi gerekiyor…
Yarım porsiyon sivil siyaset
“Ben kayyum uygulamasına karşıyım ama Kandil’in atadığı kayyumlara da karşıyım.”
2023 seçimleri öncesinde konuk olduğum her ekranda bu cümleyi kurmuş birisiyim.
Bugün yeniden kayyum meselesi tartışılıyor, tartışılsın elbette ama bu tartışma tek yönlü olmaz.
Devlete kayyum atamaları için kızan, “28 Şubat Yönetimi bile bunu yapmadı” diye yazanlar, Kandil’in sivil siyasete silah zoruyla yaptığı baskıya, tüm belediye başkan adaylarını belirleyen haline, bir belediye işçisinin bir belediye başkanını sorgulamasına, rögar kapakları altına saklanan patlayıcılara, belediyelere ait kamyonlarla karakollara düzenlenen bombalı saldırılara dair tek bir cümle kurmadılar.
İlk düğme yanlış iliklendiğinde son düğme neden yanlış diye hesap sorarak demokrasiye varılmaz.
Kandil’e karşı sivil siyaseti savunamayıp, devlete karşı aslan kesilmek kolay ama bu yolla varacakları en iyi yer yarım porsiyon demokrasi olur…
Futbol, bir ulusal güvenlik sorunu…
* Bir süredir Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iç cepheyi güçlendirme tezini ve bu çerçevede atılacak adımları konuşuyoruz. Türkiye, toplumsal fay hatlarını kırılmaktan kurtarmaya çalışırken, futbol giderek belirginleşen bir fay hattı haline geldi.
* Adalet duygusu sarsılan bir toplumda bireyin devlete olan güveni azalır. Büyük, küçük, Süper Lig, alt ligler, neredeyse tüm takımların tarafları yani on milyonlarca insan sahada hakkının yendiğini, futbolda sonucun masada alındığını düşünüyor. Bu duygu mutlaka ortadan kaldırılmalı.
* Futbol eskiden bir eğlence aracıydı, birbirimize takılır, şakalar yapardık, futbol şimdi toplumsal bir nefret aracı haline geldi. Sorumlu makamlarda olanların, televizyon ve internet mecrasında yayın yapanların kullandığı şiddet dilinin aşağıya doğru yansıması fiziki şiddet olur. Bu konunun hafife alınacak yanı kalmadı.
* Futbolda tuz kokarsa noktası hakemlik kurumunun tartışıldığı noktadır. Kimi hakemlerin 5’er milyon lira alarak avukatlarla anlaştığı ve sosyal medyadaki hakaretler üzerinden para kazandığı iddiasını, yetkililer hariç herkes duydu. Hakemlerin toplantılarda yaptıkları konuşmalar, tuttukları takımı gösteren online toplantı adreslerini de herkes duydu, gördü. Yıkmadan yenisini yapmanın imkânsız olduğunu, aynı isimlerle farklı sonuçlara ulaşılacağını düşünmenin büyük bir hata olduğunu görme zamanı geldi de geçiyor bile.