Hürriyet Yazarı Nilgün Gümüş, bugünkü köşesinde İran’ın füze saldırısını değerlendirdi.
DÜNYA İran’ın cumartesiyi pazara bağlayan gece İsrail’e misilleme olarak düzenlediği dron ve füze saldırısını ve İsrail’in İran’a yanıt verip vermeyeceğini konuşuyor.
13-14 Nisan gecesi gerçekten de değişik bir geceydi.
SAVUNMA DİKKAT ÇEKTİ
ULUSLARARASI ajansların tabiriyle İran benzeri görülmemiş bir saldırı düzenledi. Buna mukabil İsrail, başta ABD, Fransa, İngiltere ve Ürdün olmak üzere müttefiklerinin ortaya koyduğu savunma operasyonu da bir o kadar emsalsiz bir harekât oldu. İran bu saldırıyı 1 Nisan’da Şam Başkonsolosluk binasına düzenlenen ve 7 devrim muhafızının öldüğü saldırıya karşılık yaptı.
İsrail kaynaklarına göre İran, 170 kamikaze dron, 120’den fazla balistik füze ve 30’dan fazla seyir füzesi ateşledi. Yine Batılı kaynakların iddiasına göre bu silahlar, uçaklar ve hava savunma sistemleri sayesinde yüzde 99 oranında engellendi.
Tabii bu oranın doğruluğunu teyit etmemiz mümkün değil, öte yandan İran da iddia edilenden daha fazla yıkım ve can kaybına sebebiyet verdiğini öne sürse de bunu da doğrulamamız olası değil.
DEMİR KUBBE, DAVUD SAPANI
ABD ve müttefikleri önemli oranda İran silahını imha ederken İsrail’in yıllardan bu yana inşa ettiği kademeli hava savunma sistemleri de devredeydi. İsrail’in kısa menzilli füzelere karşı Demir Kubbe, orta menzilli füzeler için Davud Sapanı, ayrıca Arrow 2 ve Arrow 3 füze savunma sistemleri var. Tüm bu sistemler düşman füzelerin hedefe ulaşmadan imhasını öngörüyor. Yine İsrail’in hayalet F-35 ve F-15 savaş uçaklarının da havada önleme yaptığı biliniyor.
UKRAYNA’NIN ÇAĞRISI
İRAN kasten büyük yıkım vermek istememiş olsa bile saldırının büyük ölçüde önlenmiş olması dikkat çekti. Nitekim Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski de benzer bir desteğin kendilerine de verilmesini istedi. Çünkü Ukrayna son dönemde Rusya’nın altyapısına yönelik artan saldırıları altında ve Kiev yönetimi acilen hava savunma sisteminin güçlendirilmesi için destek istiyor. Yine Yunan Savunma Bakanı Nikos Dendias, “Hava saldırılarına ve İHA’lara karşı İsrail benzeri savunma kubbeleri oluşturacağız” diye açıklama yaptı.
SAVUNMA SİSTEMLERİ KRİTİK
İRAN’ın misillemesi aslında bize hava savunma sistemlerinin ne kadar kritik bir rol oynayabildiğini gösterdi. Malûm Esad rejiminden Türkiye’ye yönelik füze tehditleri söz konusu olduğunda 2012’de NATO, Türkiye’ye Patriot füze sistemleri konuşlandırılmasına karar vermişti. ABD, Almanya, Hollanda ve İtalya’dan gelen bu sistemler zamanla tehdit algısının değiştiği gerekçesiyle geri çekilirken hali hazırda İncirlik’te kurulu olan İspanyol Patriot sisteminin görevi sürüyor.
S-400 MESELESİ
TÜRKİYE yıllarca ABD’den Patriot hava savunma sistemi almaya çalışmış, karşılık bulamayınca da Rusya’dan S-400 füze sistemi satın aldığı için Washington ile kriz çıkmıştı. S-400’ler 400 km’ye kadar varan bir menzille Rusya’nın gelişkin savunma sistemleri arasında yer alıyor.
ABD ise baştan beri S-400’lerin Türk Silahlı Kuvvetleri’nin envanterine girmesine karşı çıkarken ocak ayında Türkiye’yi ziyaret eden ABD Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Victoria Nuland, Patriot satışı için müzakerelerin sürdüğünü, S-400 meselesinin halledilmesi halinde F-35 projesine dönme olasılığının da gündeme gelebileceğini ifade etmişti.
YERLİ ÜRETİMİN ÖNEMİ
ÖTE yandan Türk Savunma Sanayisi’nin de savunma sistemleri üzerinde çalıştığını biliyoruz. Korkut uçaksavar sistemleri ile alçak irtifa, orta menzilli Hisar sistemlerinin envantere girdiği, uzun menzil yüksek irtifada hava savunması için geliştirilen Siper sisteminin de yakında envantere girmesinin beklendiği açıklanmıştı.
Aselsan Genel Müdürü Ahmet Akyol, şubat ayında yaptığı açıklamada Siper’in de dahil edilmesiyle Türkiye’nin hava savunma katmanının 2024’te tamamlanacağını söylemişti.
İsrail’in yönetim zaafının söz konusu olduğu Suriye ve Lübnan’da düşman olarak algıladığı hedefleri vurmaktan çekinmediği bir dönemde Rusya ve İran’ın da komşu ülkelere yoğun füze saldırıları düzenleyebildiğini görüyoruz. Dolayısıyla ülkemizin hava savunma ağının örülmesi ve bunun mümkün olduğu kadar yerli üretimle yapılabilmesinin böyle bir coğrafyada ne kadar önemli olduğunu daha iyi anlıyoruz.