Hürriyet Yazarı Nedim Şener,bugünkü köşesinde Trump’a yapılan saldırıyı değerlendirdi.
Eski ABD Başkanı ve kasım seçimlerinde yeniden aday olan Donald Trump’a yönelik suikast girişimi konusunda Türk Dışişleri Bakanlığı’nın “darbeli” kınama mesajı ilginçti:
“ABD eski Başkanı ve yapılacak seçimlerde başkan adaylarından olan Donald Trump’a, Pennsylvania eyaletindeki kampanya etkinliği sırasında düzenlenen saldırıyı en güçlü biçimde kınıyoruz. Söz konusu suikast girişimi, aynı zamanda halkın iradesine yapılmış bir saldırıdır. Demokratik siyasete şiddet, darbe ve diğer gayrımeşru yollarla müdahale edilmesi kabul edilemez. ABD’de düzenlenecek seçimlerin huzurlu bir ortamda gerçekleşmesini temenni ediyoruz.”
Tam da ABD’nin arkasında olduğu Fetullahçı Terör Örgütü’nün giriştiği 15 Temmuz’un yıldönümüne denk gelen kınama mesajında, “ABD”, “Pensilvanya” ve “darbe” kelimelerinin geçmesi ilginç bir tesadüf olsa gerek.
ABD VE DARBE
Aslında dünyanın herhangi bir yerinde askeri darbe olduğunda gerçek fail olarak akla ilk Amerika Birleşik Devletleri gelir. ABD’nin belgelenmiş şekilde darbeler tarihindeki rolü hakkında kitaplar, belgeseller itiraflar arşivlerde tazeliğini koruyor. En son eski Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton, kendisini “başka ülkelerde darbe planlamalarına yardımcı olmuş biri” olarak tanıtarak itiraflarda bulunmuştu.
ABD’NİN SUÇLARI
Türkiye ise 15 Temmuz darbe girişiminin faili olarak Fetullahçı Terör Örgütü’nün rolünden ne kadar eminse, bu vatan haini örgütü topraklarında korumaya alan ABD’nin 15 Temmuz darbe girişiminin arkasındaki ABD olduğundan o kadar emin.
Amerikalı gazeteci William Blum “Amerika’nın en ölümcül ihracatı: Demokrasi” (2013) kitabında ABD’nin bu kirli yönünü ayrıntılı biçimde ortaya koyar: İkinci Dünya Savaşı’ndan 2013 yılına kadar Amerika Birleşik Devletleri’nin, başka ülkelerde demokratik yollardan başa gelen 50’den fazla hükümeti devirmeye çalıştığını, en az 30 ülkede demokratik seçimlere büyük çapta müdahale ettiğini, 50’den fazla yabancı lideri öldürmeye çalıştığını, 30’dan fazla ülke halkının üstüne bomba yağdırdığını 20 ülkede halkçı ya da ulusalcı hareketleri bastırmaya çalıştığını anlatır.
BAŞKANLARA SUİKAST GELENEĞİ
Konu ABD ve siyasi iktidarların darbe gibi yasadışı müdahalelerle değiştirilmesine gelince çok bilinen espri ile karışık şu soru sorulur; “Amerika’da neden hiç askeri darbe olmaz?” Cevap: “Çünkü orada Amerikan elçiliği yoktur!”
Ama artık soruya verilecek cevabı değiştirme zamanı geldi galiba…
Yani bundan sonra “Amerika’da neden hiç askeri darbe olmaz?” sorusuna, “ABD’de askeri darbe olmaz çünkü ABD, kendi başkanlarına suikast yapar” yanıtı verilmedi.
Bugüne kadar görev yapmış 46 ABD Başkanı’ndan 10’u saldırıya uğramış bunların 4’ü suikastlarda öldürülmüş, 6’sı ise kimi yaralı kimi yara almadan saldırıdan kurtulmuş.
Yani 235 yıllık Amerikan siyasi tarihi içinde görev yapmış ABD başkanlarının 5’te birinden fazlası neredeyse 4’te biri silahlı saldırıya uğramış.
Yani ABD siyasetinde darbe değil suikast geleneği var. ABD’de başkanlara yönelik 159 yıllık suikast geleneğinde saldırıya uğrayan isimler şunlar:
-Abraham Lincoln, 14 Nisan 1865 tiyatroda suikasta uğradı ve öldürülen ilk ABD başkanı oldu. Suikasttan iki yıl önce İç Savaş sırasında Lincoln, Konfederasyon içindeki kölelere özgürlük tanıyan Özgürlük Bildirgesi’ni yayınlarken, siyahların haklarına verdiği destek öldürülme sebebi olarak gösterildi.
-James Garfield 2 Temmuz 1881’de silahlı saldırı sonucu öldürüldü.
-William MCKinley New York’ta yaptığı bir konuşma sonrası 6 Eylül 1901’de vuruldu.
-John F. Kennedy, ABD’nin Dallas kentinde 22 Kasım 1963’te öldürüldü.
-Theodore Roosevelt, ikinci kez aday olduğu seçim kampanyası sırasında 14 Ekim 1912’de kurşunların hedefi oldu.
-Franklin Roosevelt ise 15 Şubat 1933’te Miami’de silahlı saldırıya uğradı.
-Gerald Ford 5 Eylül 1975’te ilk, birkaç hafta içinde ikinci suikast girişimine maruz kalırken bunları yara almadan atlattı.
-Ronald Reagan ise Mart 1981’de başkent Washington bir konuşmasından çıkıp konvoyuna doğru yürürken uğradığı silahlı saldırı sonucu yaralandı.
-George W. Bush’a ise 2005’te Gürcistan Cumhurbaşkanı Mihail Saakaşvili ile Tiflis’te katıldığı bir mitingde konuşması esnasında el bombası atıldı. El bombasının pimi, mendil çok sıkı sarılı olduğundan takılı kalınca bomba infilak etmedi.
-Donald Trump, Pensilvanya’da konuşma yaptığı sırada uğradığı suikast girişimine uğrayan 10’uncu ABD Başkanı oldu.
TETİKÇİNİN ARKASINDAKİ GÜÇ
Trump kelimenin tam anlamıyla ölümden döndü. Sadece birkaç milimle başına isabet ederek ölümüne sebep olacak mermi kulağını sıyırıp yaraladı. Tetikçi olduğu söylenen kişi öldürüldü.
Arkada sorular ve komplo teorileri ile karmaşık hale getirilen gerçekler kaldı.
“Suikastın arkasında kim var?” sorusunun cevabı için bugüne 4’ü öldürülen 6’sı yaralı kurtulan 10 ABD Başkanı’na yapılan saldırılara bakmak gerekiyor.
Siyasi suikastlarda tetikçiye değil tetikçiyi kullanan güce bakılır. Hepsi değil ama bazı suikastlar sadece ABD değil dünyadaki politik dönüşümler için anlam taşır.
İlk başkanlık döneminde ABD’nin kurulu düzen aktörleri, güç odakları ve medyasıyla hesaplaşmaya girişen bunun için gün gelip FBI gün gelip CIA ile kimi zaman Beyaz Saray bürokrasisi kimi zaman Dışişleri Bakanlığı kimi zaman da Savunma Bakanlığı Pentagon ile karşı karşıya gelen Trump’ın vaatleri çok tartışılıyor. Biden’ın başlattığı Rus-Ukrayna savaşına bakışı, düşman olarak bakılan Rusya ve Çin’e bakışındaki farklar, ABD’nin NATO’yu kullanarak kurmak istediği yeni hegemonya düzenine karşı açıklamalarının onu hedef haline getirdiği açık. Hakkında açılan davalar, tutuklanan ilk ABD Başkanı haline getirilmesi, ABD kurulu düzeninin medyasının saldırısı seçimi kazanma ihtimali olan Trump’ı hedef haline getirmişti. Ya hukuk yoluyla ya seçim hilesiyle ya da suikast gibi bir yolla durdurulması gerekiyordu. Hepsi denendi geriye suikast kalmıştı. Bu olayın dünya siyasetinde etkisi olacaktır elbette. Sonucunu Kasım’daki seçimde göreceğiz. O zamana kadar Türk Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamasındaki temenniyi tekrar etmekten başka yapacak bir şey yok: “ABD’de düzenlenecek seçimlerin huzurlu bir ortamda gerçekleşmesini temenni ediyoruz.”