Hürriyet gazetesi Yazarı İlber Ortaylı, bugünkü köşesinde turizmi ele aldı.
Bugün Ege kıyılarında insanlar bir restorana girmeye çekiniyor. Bodrum’da plajlar paralı ve çok pahalı. Fiyatlar lüks tatil merkezi Mykonos’un üstünde diyorlar. Ulaşımın artması, hızlı teknelerin sefere girmesi ile Ege kıyıları daha çok darbe yiyecek çünkü karşıda çok daha iyi restoranlar ve hizmet yarı yarıya düşük fiyatlarla.
Yetkili turizm otoriteleri şikâyetlerini yücelttiler. Turizm gelirleri bu yılın sonunda ve gelecek yıl hiç de iç açıcı rakamlara ulaşmış değil. Artış düşük, seneye hatta daha düşük olacak. Asıl önemlisi içeriye turist yığınını getirmek değil, gelir olmalıdır. Amerika Birleşik Devletleri’ne gelen turist sayısı Avrupa’nın büyük turizm merkezlerine gelen sayıyla mukayese edilemeyecek kadar düşüktür ama elde ettikleri turizm geliri daha yüksektir. Ürün çeşitliği, arz edilen malın ucuzluğu, fiyat düşüklüğü, insanların dudaklarını uçuklatan restoran ve servis hizmetleri yanında pekâlâ orta sınıf insanları tatmin edecek, yüzlerini güldürecek hatta daha iyisini aratmayacak bir hizmetin Avrupa’ya göre çok daha ucuza temini. Bu Amerikan iktisadi anlayışının bir gereğidir.
İNSANLAR RESTORANA GİRMEYE ÇEKİNİYOR
O kadar uzağa gitmeyelim. Ege kıyılarındaki restoran ve otel fiyatları lüks hizmetin pahalılığına sahip ama onun yanında insanın yüzünü güldürecek rahatlığın ve kalitenin eksiliği mevcut. Bugün Ege kıyılarında insanlar bir restorana girmeye çekiniyor. Bodrum’da plajlar paralı ve çok pahalı. Fiyatlar bu konuda Yunanistan’da ölçüyü kaçırmış diye bilinen lüks tatil merkezi Mykonos’un üstünde diyorlar. Ulaşımın artması, katamaran gibi hızlı teknelerin sefere girmesi ile Ege kıyıları daha çok darbe yiyecek çünkü karşıda çok daha iyi restoranlar ve hizmet yarı yarıya düşük fiyatlarla. Bu yıl bizdeki fiyatlar hiç kimseyi memnun etmemişe benziyor. Hatta burayı “eli mahkûm” nitelendiren Arap turistleri bile.
Geçen hafta sevgili dostlarım Büyükelçi Ayşe ve Aydın Sezgin ile Midilli’ye geçtik. Mevsimin dönüşe geçtiği günlerdi. Midilli yeşil bir ada. Aynı paraleldeki kuzey Ege kıyılarıyla aynı iklime sahip olduğunu söylemek gereksiz. Şu farkla, orada zeytinlikler ve tabiat korunuyor. Çevrenin istismarı bizimle mukayese edilmeyecek derecede az. Midilli kıyılarını gezdikçe, yeşil alanların nasıl korunduğunu gördükçe insan zeytinlerin beş para etmez binalar için kesildiği, hoyrat yapılarla kıyıların kapatıldığı Türkiye’deki Ege’nin hüznünü daha iyi anlıyor. Çirkin bir bloğu yapan adamın binasının temelini atmadan evvel kıyısını betonla kapatıp örtmesi âdet hâline gelmişken, her yeri altyapısız bungalovlar sarmışken, Midilli’nin güzelliğine her seferinde daha hayran olurum ve gıpta ile bakarım. Halbuki Küçük Asya’nın zenginliği ve güzelliği antikiteden beri bütün yazar ve coğrafyacıların kalemindedir. Bu laubalilik bakalım ne kadar devam edecek.
ŞARTLAR AYNI KALİTE FARKLI
Karşıda her şey ucuz göründü ve öyle; restoranlardaki yemekler, deniz ürünleri, ulaşım hizmetleri, hepsi ve canlılığın çoğu eskiden beri yükselen Türk turizminin ilgisi nedeniyle. Hadise çıkmadan alıcılar da satılar da memnun hayat sürüyor. Bu arz ve talebin birbiriyle uyuşması demek. Çünkü Yunan adalarındaki turizm sektörü mensupları çalışıyorlar. Aynı iklim şartlarına sahipler. Onların yazı da bazı yerde kısa bazı yerde uzun sürüyor ama müşteri ilgisinin mevsimden ve iklimden çok daha hassas olduğunun farkındalar.
Şikâyet edeceğinize yaptığınız işi ve kalite fiyatını ayarlarsınız. Yabancı turistten evvel Türk turistin canı yanıyor.
İTALYA
ONE Derneği (Türkiye Ortak Nesiller Entegrasyonu Derneği) Demet Sabancı ve dostları Cenova’da bir sempozyum tertiplediler. Konu enteresan, Prof. Savaş Arslan’ın yürüttüğü bir proje; Ceneviz kaleleri. Hiç şüphesiz ki dünkü imparatorluğumuzun sınırlarındaki Ceneviz eserleri daha kalabalıktı ama Türkiye’nin Karadeniz ve Ege kıyılarında da yeterince Ceneviz eseri var. Hatta İstanbul’un yakınındaki kavaklardan bunu görebilirsiniz.
İLGİNÇ BİR RAKİPTİK
Cenova İtalya’nın en kuzeydeki önemli liman şehri. Tarihinde deniz cumhuriyetlerinin hâkim olduğu devirdeki başlıca rakibi Venedik Cumhuriyeti’ydi. Akdeniz’in her yerinde Cenova ve Venedik vardı. Bizim tarihimizin içinde ve İstanbul Galata’daki Podesta Sarayı, bugün bile kalıntıları görülen Cenevizli aileler, Venedik Sarayı ve Venedikliler yer alır. Hiç şüphesiz ki kuvvetli bir savaşçı niteliği olan kısa zamanda donanmasını kurmaya çalışan ve kuran Osmanlı İmparatorluğu, Roma’da Papalık, Venedik Cumhuriyeti ve Cenova için ilginç bir rakipti. Hem işbirliği yapardık hem de savaşırdık.
Bununla birlikte tarihte Cenova’ya nazaran Venedik’le daha çok savaş yapmışızdır. Cenevizler ise bizim tarihimizde daha yapıcı rol oynarlar. Mesela Kırım Hanlığı’nda Cenevizlilerin dış ticareti yönlendirdiği, hatta diplomaside rolleri olduğu, Kırım hanlarının Litvanya büyükelçilerinden birinin Mirza Vinsenti adlı mirzalar silkine alınmış bir Cenevizli patrici olduğu malûmdur.
Şehirdeki ailelerden bazılarının isimlerini ve rollerini belirttiğimde tebliğden sonra ihtiyar bir beyefendi geldi: “Bizden bahsettiniz. Ben Beneventi’lerdenim” dedi. Karşılıklı epey sohbetimiz oldu. Şehrin önemli müzelerinden biri Pallavicini ailesinin sarayıdır. Pallavicini’ler İstanbul’da oturup bir kısmı da Avusturya’dadır. Son Avusturya Macaristan Büyükelçisi Marki Pallavicini’ydi.
ŞAŞAALI BİR ORGANİZASYON
Sempozyumda benim de Osmanlı İmparatorluğu’nda Cenevizliler için kısa bir konuşma yapmamı istediler. Organizasyon doğrusu şaşaalıydı. Palazzo Ducale’de yani bir zamanki denizaşırı Ceneviz Cumhuriyeti’ni yöneten binada toplandı. Tarihi binada işinsanlarına has tasarruf ve pratiklik görülüyor. Venedik’teki dukalık sarayının şaşaası yanında bu dukanınki küçük. Cumhuriyeti yöneten Ceneviz dukaları iki yıl için seçililerdi. Herhâlde dışarı çıkıp entrika yapmasın, ziyaretlerde bulunmasın diye sarayından çıkması bu iki yıl içinde yasaktı. Şehrin Belediye Başkanı Marco Bucci, üniversite rektör yardımcısı Fabrizio Benente güzel konuşmalar yaptılar. Artık emekli olan bir Ceneviz uzmanı, kaleler üzerinde böyle bir toptancı seminer için pek fazla olan uzun bir konuşma yaptı ama değerli bilgiler içeriyordu. Bizden Nezih Başgelen de konuşmacılar arasındaydı.
İzmir Belediye Başkanı Tunç Bey geldi, bir sürprizdi. Buna Venedik Belediye Başkanı sevindi. Roma’daki Büyükelçi’miz Ömer Gücük Bey ve Milano Başkonsolosu’muz Mehmet Özöktem de oradaydı. Cenova’da da Türk öğrenciler var. Bazıları da etkinliğe katıldı. Bu bir günlük seminerle herhâlde büyükşehirlerimiz, Ceneviz ve ONE Derneği arasında sıcak bir ilgi kuruldu. Mühim olan çalışmaların devam etmesi. Hiç değilse Osmanlı liman şehirleri için zengin bir edebiyatı bulunan Cenovalı bilginlerin eserlerinin tercüme edilmesi zamanı gelmiş de geçiyor bile.
TÜRKİYE’Yİ ANLAMAK İÇİN
Kültürel ve bilimsel ilişkiler her zaman fayda getirir. İzmir’i andıran Cenova’nın mantalitesi de öyle. Bana göre İzmir kadar güzel değil ama daha çok korunduğu açık bir husus. Türkiye’yi anlamak için dış dünyanın tarihinde onu aramak lazım, sandığımızdan daha çok derinliği olan bir ülke. Akdeniz tarihi enteresandır. Türklüğün ne kadar önemli bir unsur olduğunu, gezip tetkik ettiğinde insan daha iyi anlıyor.