TV100 Yazarı Hacer Haniç, bugünkü köşesinde TÜİK verilerden bahsetti.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından yayınlanan 2024 “Yaşam Memnuniyeti Araştırması”, ülke genelindeki bireylerin mutluluk, umut ve beklenti seviyelerine dair güncel bilgiler sunuyor. Son veriler, 2023 yılında yüzde 52,7 olan “kendini mutlu hisseden” vatandaş oranının 2024’te yüzde 49,6’ya gerilediğini gösteriyor. Benzer şekilde, geleceğinden umutlu olduğunu belirtenlerin oranı da yüzde 67,1’den 64,3’e düşmüş durumda.
Bu düşüş, sadece istatistiksel bir detay değil; aslında sokağa, işyerlerine, evlere yansıyan bir moral ve motivasyon kaybını işaret ediyor. Ayrıca araştırma, Türkiye’nin en önemli 3 sorununun; “hayat pahalılığı, eğitim ve yoksulluk” olduğunu ortaya koyuyor. Gelin, bu üç temel başlığın, mutluluk ve umuda nasıl etki ettiğine bakalım.
Türkiye’de yüksek enflasyon ve fiyat artışları uzun süredir gündemdeki yerini koruyor. Market raflarından akaryakıt istasyonlarına ve pazar tezgâhlarına kadar birçok alanda artan maliyetler, vatandaşın alım gücünü doğrudan etkiliyor. Gelirler, giderler kadar hızlı yükselmediğinde “ay sonunu getirme” kaygısı kalıcı bir ruh hâlini alabiliyor. Bu da vatandaşlar arasında genel bir memnuniyetsizliğe, umutsuzluğa ve öfkeye dönüşebiliyor.
TÜİK araştırmasına göre ikinci büyük sorun olarak görülen eğitim, aslında sadece bugünün değil, uzun yıllardır ülkenin temel sorunlarından ve tartışma konularından biri. TÜİK’in verilerine göre Türkiye’de 2024 yılında TÜFE’de fiyatı en çok artan harcama grubu yüzde 91,6 ile eğitim oldu. Veliler, artan eğitim fiyatları nedeniyle şikâyetçi.
Eğitim masraflarındaki hızlı artış, Türkiye’yi “eğitim enflasyonu” kategorisinde dünya sıralamasında ikinci konuma taşımış durumda. Gerek özel okulların hızla yaygınlaşması ve yüksek ücret talepleri, gerekse devlet okullarındaki giderlerin veliler üzerinde oluşturduğu ek maliyetler, her geçen gün ağırlaşıyor.
Kitap, kırtasiye, servis, yemek gibi zorunlu harcamalardaki artış, dar ve orta gelirli ailelerin eğitim masraflarında ciddi bir pay oluşturuyor. Üstelik bu harcamalar, enflasyonun genel seyrinden daha hızlı yükseliyor. Eğitim enflasyonunun bu denli yükselişi, ekonomik imkânları kısıtlı ailelerin çocuklarını kaliteli eğitim imkânlarından mahrum bırakma riski taşımakta.
Eğitim reformu: Bu noktada atılabilecek ilk adım; eğitimde maliyet artışlarını dengeleyici tedbirlerin alınması, aileler üzerindeki yükü hafifletmeye yönelik destek mekanizmalarının geliştirilmesi ve devlet okullarının kalite standartlarını yükselterek özel eğitime duyulan mecburi talebi azaltmaktır. Eğitimin hem niteliğini yükseltecek hem de fırsat eşitliğini sağlayacak kapsamlı bir reform elzem. Öğretmenlerin mesleki gelişiminden okulların altyapısına kadar uzanan geniş bir yelpazede iyileştirme çalışmaları, gelecek nesillerin hayata daha umutlu bakmasını sağlayacaktır.
Araştırma, vatandaşların üçüncü büyük sorun olarak yoksulluğu gösterdiğini belirtiyor. Yoksulluk, hayat pahalılığının gölgesinde özellikle kırsal bölgelerde ve kentlerin düşük gelirli mahallelerinde işsizlik ile düzensiz gelirler nedeniyle farklı şekillerde hissediliyor ve temel ihtiyaçlara erişimi giderek zorlaştırıyor.
Gelir dağılımı adaletsizliği, zengin ile yoksul arasındaki uçurumu derinleştirerek “kendini dışlanmış ve değersiz hisseden” geniş kitlelerin oluşmasına neden oluyor; bu durum yalnızca maddi değil, aynı zamanda psikolojik bir çöküntüyü de tetikleyerek toplumsal bütünlüğün bozulmasına zemin hazırlayabilir…
Umut ve çözüm önerileri: TÜİK’in verileri, ülke genelindeki bireylerin mutluluk ve umut seviyelerinin düştüğünü “itiraf” niteliğinde yansıtsa da, bu tabloyu tersine çevirmek için geç kalınmış değil. Toplumun yarıya yakını hâlâ mutlu olduğunu, büyük bir çoğunluğu da geleceğine umutla baktığını söylüyor. Ancak bu oranlar hızla gerilerken, sürdürülebilir politikalar geliştirmek şart.
Yoksullukla sistematik mücadele: Sosyal yardımlarla sürdürülen geçici çözümler yerine, yatırım, istihdam odaklı, katma değerli üretime ve dezavantajlı kesimlerin ve bölgelerin kalkınmasına öncelik veren politikaları hayata geçirmeye odaklanmak önemli. Mikro kredi programları, kırsal kalkınma hamleleri bu çerçevede değerlendirilebilir.
Mutluluk ve umut gibi kavramlar; ekonomik verilerin ötesinde, insanların günlük hayatta hissettikleri, gelecek tasavvuruyla doğrudan bağlantılı duygulardır. TÜİK’in “Yaşam Memnuniyeti Araştırması” sonuçları, sıradan bir istatistikten çok, ülkenin ruh hâline tutulmuş bir ayna niteliğinde.
Elbette bu tabloyu tersine çevirmek mümkün. Ülkenin kurumları, siyasetçileri, iş dünyası, akademisi ve her bir bireyin ortak gayretiyle; hayat pahalılığına karşı daha adil ekonomik politikalar, eğitimde seviyeyi, niteliği ve kaliteyi artıracak, kalıcılık sağlayacak reformlar ve yoksullukla mücadelede sistematik adımlar atılırsa, umut yeniden yeşerir…