Hürriyet Yazarı Fulya Soybaş, bugünkü köşesinde Narin Güran cinayetini değerlendirdi.
Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesi kararını açıkladı. 3 kişi; Narin’in amcası, annesi ve ağabeyine, “İştirak halinde, kasten öldürme suçundan ağırlaştırılmış müebbet cezası” verildi.
Peki ama Narin’i kim ve neden öldürdü? Karara göre katiller belli ama ‘asıl’ katil kim?
Bu soru hepimizin kafasını kurcalamaya devam ediyor. Kararın açıklandığı akşam, Şule Çet cinayeti gibi kamuoyunda sıkça tartışılan pek çok davada bilirkişilik yaparak, suçluların serbest kalmasını engelleyen, Narin davasında da yorumları ile tanıdığımız Adli Tıp Uzmanı, Prof. Dr. Halis Dokgöz’ün ‘Kusursuz Cinayet’ isimli karikatür sergisindeydim.
Hem de Narin için çizdiği karikatürünün tam karşısında… Narin cinayeti için ‘Kusursuz cinayet’ diyebilir miyiz diye sordum. İşte yanıtı.
BİR CİNAYET AYDINLATILAMAMIŞSA ORADA İŞİNİ İYİ YAPMAYANLAR VARDIR
Farkındaysanız, TV’lerde yayınlanan onca program, dizi ve film, yanı sıra yazılan onca roman, cinayetler ve o cinayetleri çözme çabasının üzerine oturmakta. Cinayetlerin yarattığı gizem ve sürükleyicilik bizi içine çekiyor sanırım. Mersin Üniversitesi Çocuk Koruma ve Araştırma Uygulama Merkezi kurucu müdürü de olan Adli Tıp Uzmanı, Prof. Dr. Halis Dokgöz ile tanışmamız da yine böyle bir sebebe, Şule Çet davasına dayanıyor. Kendisinin aynı zamanda- Sedat Simavi ödüllü- karikatürist olduğunu öğrenmem de aynı zamana denk düşmekte.
Prof. Dr. Dokgöz’ün, ‘Kusursuz Cinayet’ isimli kitabının aynı isimli karikatür sergisi İstanbul Schneidertempel Sanat Merkezi’nde açıldı. 19 Ocak’a kadar da açık. Görmenizi tavsiye ederim. İki nedenden. Bir, Schneidertempel Sanat Merkezi, eski adı ile Terziler Sinagog’u, 1894’te, Padişah 2. Abdülhamit’in izniyle, Aşkenazi Cemaatinin ibadethane ihtiyacı için kurulmuş. Ancak cemaatin çok büyük kısmı- 1948’de İsrail devletinin kurulması ile- göç edince sinagog da kapatılmış. Bir süre kapalı kalan sinagog, 1998 yılında sanat galerisine dönüştürülerek, yeniden açılmış. Bankalar Caddesindeki bu tarihi bina görülmeye değer. İki, Prof. Dr. Dokgöz, adli tıpçı kimliği ile gazeteler ve TV’lerde yorum yaptığı birçok toplumsal konuyu; özellikle de çocuklar, kadınlar ve hayvanlara yapılan eziyetleri, karikatürleri ile eleştirmiş. İsrail’in Filistin’e yönelik soykırımı da hocanın çizgisinden nasibini almış.
HİÇBİR CİNAYET ‘KUSURSUZ’ DEĞİLDİR
Serginin ismine ithafen soruyorum, ‘Kusursuz Cinayet’ var mı? Yanıtı şu: “Cinayetin aslında kendisi bir kusurdur. Öte yandan eğer ortada bir cinayet varsa olay yeri ya da maktulün üzerinde muhakkak bir iz vardır. Önemli olan bu izleri irdelemek ve görünür kılabilmektir. Dolayısıyla hiçbir cinayet kusursuz değildir. Fakat bir cinayeti ‘kusursuz’ yapan failin kusursuzluğundan değil adli tıpçıların, emniyetin, polisin, hukukçuların işini iyi yapmamış olmasından kaynaklıdır. Tıpkı Narin cinayetinde olduğu gibi…”
BU DAVA HENÜZ BİTMEDİ YENİ BAŞLIYOR
Peki bu dosyada ne yanlış yapıldı? Kararda katil ve cinayet sebebi yok! “Doğru” diyor, Prof. Dr. Dokgöz, ekliyor: “En başından, daha Narin’in kayıp olarak arandığı andan itibaren, soruşturmanın spiral şekilde, aileden başlayarak genişletilmesi gerekirdi. Çünkü kayıp çocuk vakalarının yüzde 80-85’inde çocukların tanıdığı, bildiği, güvendiği kişilerin parmağı var. Dolayısıyla önce çekirdek aile, akrabalar, sonra çocuğun bulunduğu mahalle, sosyal çevresi, okulu gibi ortamlardan başlanarak araştırma, inceleme ve soruşturma yapılmalıydı. Eğer bu dediğim daha en başından yapılmış olsaydı, ağabeyinin kolundaki ısırık ve yüzündeki izlerin kime ait olduğu, DNA incelemesiyle, yüzde 99,9 oranında bir doğruluk ile söylenebilecek ve delillendirilmiş olacaktı. Bu fırsat kaçırıldı.”
DELİLLER DİKKATLİ İNCELENDİ Mİ
“19 gün sonra Narin’in cesedi bulunduğunda ise şunu söyledik: ‘Narin öldü ama cesedi konuşacak.’ Öyle de oldu. Boğularak, boynuna bası yapılarak, öldürüldüğü yani çocuğun bir cinayete kurban gittiği kesinleşti. Sonra elinde ve üzerinde kıl tespit edildi. Ve bu kılın ‘anne’ kökenli olduğu ortaya çıktı. Yani bu kıl Narin’e, anne ya da ağabeyine aitti. Adli tıptan, cinsel istismarın varlığı ya da yokluğunun belirlenemediği yönünde bir rapor çıktı. Ama raporda PSA pozitif bulgudan bahsediliyor. PSA (prostat) genellikle erkeklerden salınır. Kadınlardan salınması ise Over kanserleri gibi bazı kanser türlerinde olur. Fakat Narin 8 yaşında, küçük bir çocuk. Adli Tıp bence bunu atladı. O yaşta bir çocuk PSA üretmez. Dolayısıyla cinsel istismar ya da ortamdan bir bulaş olabilirdi. Bu da önemli bir delil. Araçta yapılan incelemede, öne ve arka koltukta, Narin’in ağız sekresyonuna ait; tükürük, boğmaya bağlı salya vs., DNA bulundu. Tüm bu veriler- değerlendirilme şekline göre- dava sürecini etkiledi.”
BİR SORU BİR CEVAP
BUNDAN SONRA NE OLACAK
– “Dava öncesi, aileden bu sırrı çözecek bir itiraf bekliyordum açıkçası ama gelmedi. Ortada bir itiraf olmadığı için de cezaların neye göre verildiğine dair gerekçeli kararı görmek gerek. Ancak bu davanın henüz bittiğini düşünmüyorum, daha yeni başlıyor. Kesinlikle istinafa gidecek. Nevzat Bahtiyar’ın ‘adam öldürmeden’ değil de sadece ‘delilleri yok etmekten’ ceza almasına itirazlar büyük. Güran Ailesi de itiraz edecektir. İstinaf süreci ile bu dava yeniden şekillenir ve daha uzun süre konuşmaya da devam ederiz.”