Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Brüksel dönüşünde uçakta gazetecilerin sorularını yanıtladı, gündemi değerlendirdi.
İdlib’de yaşanan gelişmelerle ve mülteci krizinin yeni boyutlara ulaşması üzerine kapsamlı bir diplomasi trafiği başlattıklarını ifade eden Erdoğan, “Yoğun bir telefon diplomasisinin ardından AB Başkanı Charles Michel ve Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov Türkiye’ye geldi. Ardından İdlib’de geçici ateşkesi sağlamak amacıyla biz Moskova’ya gittik ve geçici ateşkesi sağladık. Bugün de hem İdlib’deki durumu hem de mülteci meselesini ele almak için Brüksel’e geldik.” dedi.
Meseleyi sadece bu 2 konudan ibaret görmediklerini belirten Erdoğan, bu yüzden kapsamlı bir hazırlık yaptıklarını dile getirdi.
“NATO toplantısından olumlu bir netice çıkmasını bekliyoruz”
Hem NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg hem de AB Konseyi Başkanı Charles Michel ve AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ile Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu güvenlik tehditlerini ele aldıklarını söyleyen Erdoğan, şu ifadeleri kullandı:
“NATO ve AB ilişkilerimizi nasıl güçlendirebiliriz diye müzakerelerde bulunduk. Burada hem NATO’nun hem de AB’nin üzerine düşen görevlerin olduğunu muhataplarımıza ilettik. 28 Şubat’ta NATO Konseyi’ni acil toplantıya çağırdık ve taleplerimizi resmi olarak ilettik. 11 Mart Çarşamba günü yapılacak NATO toplantısından olumlu bir netice çıkmasını bekliyoruz.”
“Mutabakatın gözden geçirilerek güncellenmesi konuları üzerinde durduk”
AB Başkanlarıyla yaptıkları görüşmede, Türkiye-AB ilişkilerini geniş bir perspektiften ele almaları gerektiğini söylediğini ifade eden Erdoğan, “Bu bağlamda 18 Mart Türkiye-AB Mutabakatının gözden geçirilerek güncellenmesi, gümrük birliğinin güncellenmesi, Schengen konusunun halledilmesi, müzakerelerin canlandırılması ve yeni fasılların açılması mülteciler için vadedilen 3 artı 3 toplam 6 milyar euro fonun hızla aktarılması ve ilave fon temini konuları üzerinde durduk.” dedi.
“AB tarafının hızlı hareket etmesi gerekiyor”
AB Başkanlarının, 18 Mart Mutabakatı çerçevesinde Türkiye’nin yükümlülüklerini yerine getirdiğini ve AB’nin yavaş hareket ettiğini kabul ettiğini ifade eden Erdoğan, bu süreci hızlandırmak için ortak çalışma yapılacağını, yol haritası çıkarılacağını söyledi.
Erdoğan, şöyle devam etti:
“Türkiye tarafında Dışişleri Bakanımız Mevlüt Çavuşoğlu, Yüksek Temsilcisi Josep Borrell bu süreci yürütecek. 26 Mart AB Liderler Zirvesine kadar bu çalışmanın ilk ürünlerini vermesini öngörüyoruz. Tabi bunun için AB tarafının hızlı hareket etmesi gerekiyor. AB Başkanları bu yönde bir iradeye sahip. Umarım üye ülkeler de bu sürece destek verirler. Sıkıntıların temel sebeplerinden biri aramızdaki diyalog kanallarının etkin bir şekilde kullanılmaması. Bu yönde atılacak adımlar süreci hızlandıracaktır.”
“Her alanda dayanışmaya ve işbirliğine ihtiyacımız var”
Avrupa’nın büyük fotoğrafı görmesi gerektiğini söyleyen Erdoğan, “Enerjiden terörler mücadeleye, göç ve mülteci krizinden güvenliğe kadar her alanda dayanışmaya ve işbirliğine ihtiyacımız var. Uyum içinde hareket edersek Türkiye de AB de daha güçlü ve güvenli olur. Bu manda İdlib, Suriye ve mülteci krizi bizden daha ziyade AB için bir irade ve liderlik testidir. Bizim İdlib’de büyük bedeller ödeyerek ateşkes sağladığımız ve sivilleri koruma altına aldığımız bir dönemde AB de üzerine düşeni yapmalıdır. İdlib ateşkesinin uygulanması ve mülteci krizine kalıcı bir çözüm bulunması herkesin menfaatinedir. Netice olarak AB ile yeni bir süreç başlatabiliriz. Bunun için biz pek çok adım attık. Bundan sonra da atmaya devam edeceğiz. AB’nin de bu kararlılığı ve siyasi vizyonu göstermesi halinde mesafe almamız mümkün hale gelecektir.” diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamalarından öne çıkan başlıklar:
İstanbul’da liderler zirvesi
-Bazı AB ülkeleri sığınmacı çocukların ülkelerine kabulüne ilişkin kararlar aldı. Örneğin Almanya, Yunanistan ve Yunan adalarında bulunan 14 yaş altındaki kimsesiz, özellikle de kız çocuklardan 1.000 ila 1.500’ünün ülkelerine kabul edileceğini açıkladı. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Öncelikle bu karar ve özellikle rakam hakkında neler söylemek isterseniz? Sizce neden sadece kimsesiz çocuklar seçiliyor? Bunun arka planında asimilasyon politikası fikri de yatıyor olabilir mi? 2016 yılında yaklaşık 10.000 mülteci çocuğun Almanya’da kaybolduğu ortaya çıkmıştı. Buna benzer bir durum Almanya’daki Türk ve göçmen çocuklarında da yaşanıyor. Bu durum kuşkuları artırıyor. Sizce arka planda başka niyetler olabilir mi?
Bu yeni bir konu değil. Maalesef Almanya’da bu yoğun bir şekilde devam eden bir süreç. Ama şu anda bu uygulamanın detayını tam olarak bilmiyoruz. Biz cuma günü için aslında bir adım atacaktık. Gerek Sayın Merkel gerekse Sayın Macron İstanbul’a gelecekti. Hatta Boris Johnson’ın da gelme durumu söz konusu. Tabi şu anda gerçekleşmedi. Çünkü pazar günü Fransa’da yerel seçimler olması hasebiyle önümüzdeki hafta salı günü bu buluşmayı gerçekleştireceğiz ve salı günü İstanbul’da bir araya geleceğiz. Eğer Boris Johnson da gelebilirse bu zirveyi dörtlü, gelmezse üçlü olarak yapacağız. Bu ifade ettiğiniz konuyu orada da Şansölye Merkel ile görüşme şansımız olacak.
“‘Yılsonuna kadar artık bir netice alalım’ dedik”
-Türkiye açık kapı politikasına ne kadar daha devam edecek? AB ile yapılan anlaşmalarda hep bir oyalama, zaman kazanma gibi oldu. AB ile yeni bir geri kabul anlaşması imzalanması söz konusu olacak mı? Türkiye sınır kapılarını kapatmak için nasıl bir somut adım görmek istiyor?
Temenni ederim ki aynı durum devam etmez. Biz kendilerine açık açık bunların hepsini bu akşam söyledik. Sayın Charles Michel ve Sayın Ursula von der Leyen ikili olarak beraberdi. Mevlüt Bey’le birlikte dörtlü çalışma yaptık ve bu çalışmayı yaptıktan sonra da dedik ki “Bakın, 1963’ten bu yana biz Avrupa Birliğinde resmi müracaatını yapmış, kapıda bekleyen bir ülkeyiz. Türkiye’ye bunu reva görürken, Hırvatistan şu an dönem başkanı, bakın nerden nereye gelmiş. Bunlar dönem başkanı oldu, biz şu anda hep müzakere içindeyiz. Böyle bir durumdayız. Bunun sebebi nedir? Türkiye gibi bir ülkeye yaptığınız çifte standart uygulamaktır. Açık ve net bir şey söyleyeyim, eğer hakikaten farklı bir şey düşünüyorsanız bunları da söyleyin. Biz bu akşam aramızda yaptığımız müzakereyi de iyi niyetlilikle taşıyalım ve vakit kaybetmeden bu aradaki diyalogu, zinciri koparan konuları ortadan kaldıralım. Bakın ben Dışişleri Bakanımı görevlendiriyorum. O yanına birkaç uzmanını da almak suretiyle, bütün bu konularda siz de uzmanlarıyla beraber kimi görevlendiriyorsanız görevlendirin.”
Bunu da Borrell’e söyledim. “Bu çalışma başlasın ve biz bu işten yılsonuna kadar artık bir netice alalım.” dedik. Onlar da konuya olumlu yaklaştı ve Mart ayının 26’sında bir zirve olacak. Temenni ederim ki o zirveye kadar arkadaşlarımız bir mesafe alırlar ve o zirvede de bu konular masaya yatırılır.
“Yunanistan önce uluslararası hukuku bilmiyor”
-Mülteci konusunda Türkiye’nin tezlerine bugüne kadar yakın duran Merkel: “Türkiye kendi problemlerini mültecilerin sırtından çözmeye çalışırsa bizden anlayış bekleyemez” dedi. Yunanistan Başbakanı Miçotakis de; “Eğer Sn. Erdoğan Türkiye- AB ilişkilerinin tekrar gözden geçirilmesini istiyorsa sınıra topladığı çaresizleri geri çeksin ve tutukladığımız mültecileri kabul etsin” dedi. Bu 2 açıklamaya yorumunuz ne olur? Bir de sizin Yunanistan’a kapıları açma çağrınız olmuştu, bu konuda ne ilave etmek istersiniz?
Tabi Merkel bunu hangi anlamda söyledi, ne anlamda söyledi, ne şartlarda söyledi bunu bilmiyorum. Fakat bizimle böyle bir görüşmeyi kabul ettiğine göre herhalde bunun altında farklı bazı düşünceler olsa gerek. Salı günü bir araya geldiğimizde bu konuyu kendisiyle konuşuruz. Burada ne demek istemiş bunu kendisine sorarız.
Yunanistan’a gelince bir defa Yunanistan önce uluslararası hukuku bilmiyor. Bu konularda bu arkadaş maalesef çok geri kalmış bir konumda. Önce bunun uluslararası hukuku öğrenmesi lazım. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni bir okuması lazım ve sınır hattında takındıkları tavrın bir cinayet olduğunu bilmeleri lazım. Bunların 4-5 tane sınırda öldürdükleri mülteci var. Bunların hesabını soracağız, bunu orada bırakmayacağız. Aynı şekilde o çırılçıplak soydukları insanların, bütün o resimleriyle, bu seneki Birleşmiş Milletler Genel Kurul toplantısında bunların gözlerinin önüne sereceğiz. Tabi şimdi bunlar yetmemiş gibi keskin tellerle bütün sınırlarını çeviriyorlar. Fakat bizim tabii artık bu kapıları kapatma gibi bir düşüncemiz yok.
“Sen geçip gitsin diyemiyorsun, ondan sonra faturayı Türkiye’ye kesiyorsun”
Yunanistan’a teklifimdir, kapılarını açsın bu insanlar Yunanistan’da kalıcı değil. Yunanistan’dan Avrupa’nın diğer ülkelerine geçip gitsin. Sen geçip gitsin diyemiyorsun, ondan sonra faturayı Türkiye’ye kesiyorsun. Biz adil, insancıl paylaşım diyoruz. Siz bütün yükü Türkiye’ye yıkmaya gelince yıkıyorsunuz. Desteğe gelince destek vermeyeceksiniz. Kusura bakmayın. Ancak Avrupa Birliği bize vadettiği bu şartları yerine getirirse biz de gereğini tabii gerçekleştiririz. Tabii nedir 2 ona 2 bize, 1 ona 1 bize. Adil, insani paylaşım dedik bunları yaparız. Ama bunlar mesela bu vize olayında Latin Amerika ülkelerine bile kalkıyorlar her şeyi veriyorlar, Balkanlara veriyorlar, Ukrayna’ya veriyorlar ancak Türkiye gibi bir ülkeye maalesef vize uygulamasını hala kaldırmıyorlar.
“S-400 konusunda tabii onlar da epeyce yumuşadılar”
-Suriye’deki son duruma ilişkin Esed rejiminin ateşkesi ihlal ettiği yolunda haberler var. Türkiye’nin de bu konudaki tavrı net. Bundan sonra sahadaki duruma paralel olarak ne gibi caydırıcı unsurlar kullanılacak? Ayrıca bir Patriot bataryasının Türkiye’de konuşlandırılması bugünkü görüşmede gündeme geldi mi?
İspanyolların bizde bulunan Patriot’ları şu anda NATO’nun bizim için görevlendirdiği pakettir. Bu gündeme geldi. Ancak ilave bir paket konusu gündeme gelmedi ve S-400 konusunda da Stoltenberg’in kanaati bellidir. Üyelerimizin tercihi kendinedir. Biz onlara niye onu niye şunu gibi bir tercih baskısı yapmayız yapamayız. Ama Patriot konusunda da sizlerin de bildiğiniz gibi biz Amerika’ya şu teklifi de yaptık, eğer siz de bize verecekseniz Patriot verin. Biz sizden de Patriot alırız. Ancak S-400 konusunda tabii onlar da epeyce yumuşadılar. S-400’leri devreye almayacağınıza dair bize söz verin noktasına geldiler.
“İdlib’de biz 8 Pantsir’i yok ettik, SİHA’larla”
Şu anda tabi İdlib’de Pantsir’ler var. Libya’da da var. İdlib’de biz 8 Pantsir’i yok ettik, SİHA’larla. Bunlar tabi fiyatları da çok yüklü ve önemli hava savunma sistemleri. Şu an tabii geçici bir ateşkes de olsa süreç iyi gidiyor, 4 günü doldurduk. Temennim odur ki bu şekilde devam eder ve bu kalıcı bir ateşkese de dönüşür. Bu arada tabii biz Kuzey’de briket barakalar konusunda çalışmalarımızı hızla devam ettiriyoruz ve sınırımızdan 25-30 km derinlikte oralarda güvenli bölge oluşturmak suretiyle briket barakaları yapıyoruz. Şu an 1500 adet kadar yapıldı. Bunlarla beraber İdlib’teki vatandaşı buralara peyderpey yerleştireceğiz. Bu barakaların zeminine tahta döşüyoruz ve konforunu arttırmaya gayret gösteriyoruz. Tabi bununla birlikte ateşkesin ardından güneyden kuzeye İdlib’e yavaş yavaş dönüşler de başladı.
“Buralardan gelecek imkanla Suriye’yi yeniden imar etme şansımız doğar”
-Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde güvenli bölge içinde yerleşim yerleri oluşturulması ve mültecilerin yerleştirilmesi önerisine AB ve ABD’den destek verilecek mi? Daha önce ellerini taşın altına koymamakla eleştirmiştiniz bu yeni süreçte durum değişti mi?
Güvenli bölge farklı. Gerek Obama ile gerekse Trump ile yaptığımız görüşmelerin neticesindeki güvenli bölge. Bunu Obama yerine getirmedi ama Trump bunu çok dillendirdi. Dilendirmesine rağmen Trump da bununla ilgili adımı maalesef atmadı, atamadı. Hatta daha sonra daha ileri gitti, dedi ki ben askerimi çekeceğim. Bir hareketlenme oldu fakat o da yürümedi. En son geçen hafta yaptığımız görüşmede, ben artık burada askerimi tutmayacağım, ben burada büyük harcamalar yapmak istemiyorum ve askerimi çekeceğim dedi. Şimdi biz bekliyoruz.
Bu son bize mesajıdır ve tabii bizim için şurası çok önemli, Kamışlı petrol rezervlerinin olduğu bir yer. İkinci petrol rezervinin olduğu Deyrizor. Burada teröristler kaynağı sömürüyor, ama buranın üzerinde Amerika’nın da planı var. Kamışlı üzerinde de Putin’in bir planı var. Ben Putin’e bu teklifi yaptım, buradan elde edilen petroller yardımıyla biz işin müteahhitlik tarafını yaparız, eğer mali noktada destek verirseniz gelin bu yıkılmış olan Suriye’yi ayağa kaldıralım, Putin olabilir dedi. Eğer burada böyle bir adım atılabilirse hatta aynı teklifi Trump’a da yapabilirim.
Buradan da bu teröristler nemalanacaksa çünkü zaten aldıkları, çıkardıkları petrol işlenmiş petrol değil, yani kalite yok ama buralardan alınır ve işlenir hale gelirse, buralardan gelecek imkanla Suriye’yi yeniden imar etme şansımız doğar. Bu da kimin Suriyenin birliğine, bütünlüğüne el koyup koymama heyecanı duyduğunu ortaya çıkarır.
“Benzinde 60 kuruş, motorinde 55 kuruş indirimi uygulamaya alacağız”
Koronavirüs küresel bir ekonomik krize de sebebiyet veriyor. Petrol fiyatları da rekor seviyede düştü. Bu bağlamda petrol fiyatlarının düşmesini Rusya/Suudi Arabistan çekişmesi kapsamında nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye ekonomik anlamda bu krizden nasıl etkilenir, benzin fiyatları Türkiye’de düşer mi?
Brent petrolün varil fiyatında yüzde 30’a varan düşüşle 31 dolar seviyesine gerileme görüldü. Bu durum OPEC ülkeleri için özellikle ayrı bir felaket. Bizim için bir boyutu ile çok olumlu bir durum. Cari açığımıza olumlu tesir yapan bir gelişme. Bu bir resesyon olabilir mi? Temenni ederiz ki olmaz. Çünkü gerek Hazine ve Maliye Bakanlığımız gerek Ticaret Bakanlığımız bu konuda bütün tedbirlerini almış vaziyette. Bu gelişme şu anda olumlu istikamette bu süreci idare ettiğimizi gösteriyor. Zaten faizlerdeki düşüşle de ayrı bir istikamette iş yürüyor. Bunun neticesinde yatırımlarda bir hareketlenme var. Bu hareketlenme istihdamda da hareketlenmeyi meydana getirmiş durumda. Bunlar bizim için büyük önem arz ediyor. Buradan bir müjdeyi de duyurayım. Bu geceden itibaren benzinde 60 kuruş, motorinde 55 kuruş indirimi uygulamaya alacağız.