Milliyet Yazarı Deniz Kilislioğlu, bugünkü köşesinde Blinken’ın görevini değerlendirdi.
ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Hamas’ın 7 Ekim’deki saldırısından sadece 6 gün sonra “koşulsuz desteğini” ilan etmek için İsrail’e gitmişti. 22 gün sonra yeniden bölgeye gelmesinin sebebini “desteğin yinelenmesi” olarak yorumlayanlar yetersiz bir analiz yapıyor. Zira ABD Dışişleri Bakanı’nın bu seferki zor görevi “durdurulamaz” diye görülen İsrail Başbakanı Benyamin Nethanyahu’yu “durdurmaktı.”
ABD Dışişleri Bakanı’nın bölgeyi ziyaretinin iki temel sebebi var… İlki Hamas’ın elindeki vatandaşlarını kurtarabilmek için müzakere zeminini ve zamanını yaratmak. Bunun için İsrail’i operasyonlara ‘kısa süreli ara vermesi’ için ikna etmek. İkincisi de İsrail’in sivil ayırt etmeden katliam yapması, anlaşılan o ki artık Washington’da rahatsızlık yaratıyor. Uzmanlara göre Tel Aviv yönetiminin “meşru müdafaa hakkını aştığı” yorumları, onu şartsız destekleyen ABD’nin küresel imajına da zarar veriyor. Blinken’ın bu ziyaretle hedefi İsrail’i biraz olsun frenleyebilmek. Ancak görüşmelerden sonra İsrail tarafından gelen “rehineler bırakılmadan ateşkes yok” mesajlarına bakıldığında bunu başarması pek kolay olmayacak gibi görünüyor.
Peki ya sonra?
Bu haftanın en dikkat çeken açıklamalarından biri, İsrail’in iç istihbarat birimi Şin Bet’in eski Direktörü Ami Ayalon’dan geldi. Ayalon, CNN International’a verdiği mülakatta “Gazze’de Hamas’tan sonra boşluğu kim dolduracak diye sorduğunuzda, İsraillilerin yüzde 70-80’i Filistin otoritesi diyor. Bunu bir ay önce duyamazdınız. İnsanlar artık Hamas’ın temsil ettiği korkunun yerine bir şey koymak istiyor ve uluslararası toplum bunda ısrarcı olmalı.”
Özetle, Ayalon “İsrail güçleri bölgeyi işgal etmemeli, orayı Filistinliler yönetmeli” mesajı veriyor.
Peki Hamas gerçekten yok edilecekse, Gazze’deki boşluğu, Batı Şeria’da hâkim olan El Fetih doldurabilir mi? Tepav Ortadoğu ve Orta Asya Araştırmaları Enstitüsü Direktörü Prof. Dr. Hilmi Demir, bu soruya, “Hamas bitirilemez ama velev ki bitirilsin, yerini El Fetih’in alması zor” diye cevap veriyor. Bunun önemli sebeplerinden biri, El Fetih’e Filistin içinden gelen “Davaya sahip çıkmadınız” eleştirileri. Bir diğeri de Oslo görüşmeleri sonrasında sızan gizli bilgilerde El Fetih’in İsrail’le iş birliği yaptığı algısı. Bu bagaj devam ederken, İsrail’in saldırılarıyla taş taş üstüne kalmamış bir Gazze’de El Fetih’in hüküm sürebilmesi pek mümkün görünmüyor.
Bu yüzden de Ayalon’un “uluslararası toplumu” işaret etmesi anlamlı. Dahası bir şeyler biliyordu ki, birkaç gün sonra ABD Dışişleri Bakanı da aynı mesajı verdi. Blinken, “İsrail’in Gazze’nin kontrolünü ve sorumluluğunu yeniden üstlenemeyeceğini biliyoruz. İsrail’in bunu yapmaya hiçbir niyeti olmadığını açıkça ifade ettiğini belirtmek önemlidir. Dolayısıyla, Hamas yenildikten sonra nelerin yapılması gerektiği konusunu bölgedeki ve çok daha ötesindeki ortaklarımızla görüşüyoruz” dedi. Anlaşılan o ki Blinken, “Gazze’ye uluslararası güç yerleştirilmesi” zeminini de, bu bölge ziyaretinde yokluyor.
Liste savaşları
Hamas’ın 7 Ekim saldırısının ardından Mısır, Gazze ile sınırı olan Refah sınır kapısını kapatmıştı. Kapı, 21 Ekim’de insani yardımların içeri girebilmesi için Gazze yönünde tek yönlü açılmıştı, Mısır yönü ise 1 Kasım’da açıldı. Sadece yaralı ve çifte vatandaşların çıkışına izin verilirken, isim listesi İsrail-Mısır arasındaki çetin müzakerelerle belirleniyor. Gazze içinde 7 binden fazla yabancı pasaportu olan kişi var. Her gün ortalama 400 kişilik liste hazırlanıyor. Ülkeler vatandaşlarını çıkarabilmek ve o listeye girebilmek için diplomasi mücadelesi veriyor.
ABD, hiç kuşkusuz kendi vatandaşları için önce İsrail, sonra Mısır üzerinde olağanüstü baskı kuruyor. Bugüne kadar ABD, Almanya, Belçika, Hollanda, Macaristan, İtalya, Bahreyn, Azerbaycan gibi ülkelerin vatandaşları çıkabildi. İçeride yaklaşık 200 İngiliz, 450 civarında Kanadalı, 170 civarında İspanyol, 500’ün üzerinde Türk vatandaşı olduğu belirtiliyor. Dolayısıyla süreç 15 gün gibi bir süreye yayılabilir.