CHP Ankara Milletvekili Genel Başkan Yardımcısı Bülent Kuşoğlu, Dünya Gazetesi Ankara Temsilcisi Maruf Buzcugil ve Parlamento Muhabiri Canan Sakarya’nın sorularını yanıtladı.
İşte Kuşoğlu’nun açıklamalarından satır başları:
TÜRKİYE EKONOMİSİNİ YÖNLENDİRMEKTEN UZAK BİR BÜTÇE
2022 Yılı bütçesini temel büyüklükler itibariyle değerlendirir misiniz?
2022 Yılı bütçesi Genel Kurul’dan geçip yürürlüğe girmeden, anlamsızlaşmış oldu. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın bütçeyi sunduğu anda enfl asyon, kur gibi makro hedefleri eksikti, gerçekçi değildi. Plan Bütçe Komisyonu’ndaki görüşmeler bittiğinde bu yanlışlık çok daha bariz şekilde ortaya çıktı. 36 gün içerisindeki gelişmeler bütçenin havada kalmasına neden oldu. Bütçenin üç-dört ana kalemi var; personel giderleri sosyal güvenlikle birlikte 500 milyar lira, mal alımları ve cari harcamalar 800 milyar liraya yaklaşıyor bunlar kamunun yıl içi harcamaları, 280 milyara yakın açık var, bir de faiz giderleri var. Bu kalemlerden oluşan 1,7 trilyon lira ile Cumhuriyet tarihinin en büyük bütçesi ama döviz cinsinden baktığınızda bütçenin çok küçük kaldığını görüyoruz. Şu anki kurla 150 milyar doların altına düşmüş vaziyette. 14-15 milyonluk Yunanistan bütçesine eşit çok düşük bir bütçe. Türkiye’nin ihtiyaçlarını karşılamaktan, Türkiye ekonomisini yönlendirmekten çok uzak bir bütçe.
YENİ BİR EKONOMİ MODELİNE İHTİYAÇ VAR
Türkiye yaşanan ekonomik krizden nasıl çıkacak?
Yeni bir ekonomi ve büyüme modeline ihtiyaç var. Türkiye ekonomisinin yeniden yapılandırılması gerekiyor, yapısal reformları yapmadan yeni ekonomi modeline geçmeden hiçbir şekilde ekonomi düzelmez. Seçim öncesi süreçte bu yapılan palyatif tedbirlerle Türkiye ekonomisinin düze çıkması, daha iyi olması mümkün değil. Onun için bir an önce seçime gidilmesi gerekiyor. Seçime gidilsin ki yapısal reformların yapılabileceği, ekonomide gerekli tedbirlerin alınabileceği bir ortam oluşsun. Erken seçime gidilmesinin tek gerekçesi bence bu olmalıdır. Çünkü seçime kadar aspirin tedbirlerle, palyatif tedbirlerle işi öteleyeceğiz, sorunları halının altına süpüreceğiz ve gereken önlemleri almayacağız. Onun için bir an önce seçime gidilmeli.
CUMHURBAŞKANININ YÖNTEMİ KİMSEYİ İKNA ETMEDİ
Cumhur İttifakı erken seçim olmayacağını kararlı bir şekilde dile getiriyor, ekonomideki durumu da dikkate aldığımızda bir baskın seçim bekliyor musunuz?
Bekliyorum, ekonomide çok büyük bir yanlış yapıldı. Cumhurbaşkanı kabine toplantısı sonrası yaptığı açıklamada “Ekonomik Kurtuluş Savaşı” ilan etti. Akşam saatlerinde bu açıklamayı yapmıştı, ertesi gün ekonomi buna yüzde 15 oranında TL’nin değer kaybetmesi ile karşılık verdi. Çok acıdır ekonomik kurtuluş savaşı ilan eden bir Cumhurbaşkanı ve ertesi gün TL’nin yüzde 15 değer kaybı. Demek ki inandıramıyor, kendi medyasında da bu savaşı destekleyen yazılar çıkmadı, kendi tarafından hiçbir politikacı bunu destekleyen demeçler vermedi, çok enteresan bir durum. Cumhurbaşkanının ekonomide kurtuluş savaşı ilanında bulunması çok önemliydi. Ancak, yöntemi kimseyi ikna etmedi. Sonra ekonomideki durum, Milli Güvenlik Kurulu bildirisine de yansıdı. Ekonomide gerçekten bir sıkıntı söz konusu ve Türkiye’nin milli güvenliğini etkileyecek kadar önemli. Olağanüstü günlerden geçiyoruz kurtuluş savaşı ilan ediliyor, MGK bildirisine giriyor, ekonomi milli güvenlik sorunu haline geliyor ki doğrudur, ama bunun gereği yapılmıyor. Biz bütün bunlara dikkat çekmek için Mersin’de bir mitingi yapıyoruz, vatandaşın durumuna, Türkiye’nin ekonomi ile tehdit edilmesi söz konusu, buna dikkat çekmek istiyoruz. Ben tüm bunları bir anlamda Türkiye’nin metaverse dünyaya hazırlanması gibi görüyorum. Erdoğan,
Türkiye’yi metaverse dünyaya hazırlıyor.
Bu kavramı nasıl kullandığınızı biraz açabilir misiniz?
Metaverse, dünyada yeni bir teknoloji. Sosyal mecraların geliştirmeye çalıştığı bir teknoloji, giriyorsunuz sizin bütün özellikleriniz var. O dünyada iş toplantıları da yapabileceğiniz, yaşayabileceğiniz bir yer. Fiziki olarak orada olmasanız bile hologram olarak oradasınız, kokuyu, görüntüyü, ortamı kimle görüşmek istiyorsanız onu olduğu gibi veriyorlar. Bütün duygularınıza hitap ediyor ve orada mutlu oluyorsunuz. Bu sanal bir mutluluk gerçek değil, algı yönetimi ile bir dünya oluşturuluyor, insanlar oraya sevk edilecek. Gerçek dünyada mutlu olmayacak insanlar, çoğunlukla o sanal dünyada mutlu olacaklar ya da mutlu olacaklarını sanacaklar. Sıkıntıya girdikleri anda o dünyada olacaklar, onun dışında robot gibi yaşayacaklar insanlıkları bitecek. Erdoğan, Türkiye’yi ve Türk milletini metaverse dünyaya hazırlıyor. Türkiye’nin bu yeni sanal dünyaya kurban edilmemesi için bazı adımlar atılması lazım, en başta da borçlandırılmaması lazım. Hane halkının, kamunun, özel şirketlerinin bu kadar borçlandırılmaması gerekiyordu. Türkiye, şu anda çok rahatlıkla bu sanal dünyaya adapte edilebilecek durumda, hem ekonomik hem de psikolojik olarak maalesef.
Yapısal reformlardan söz ettiniz, içinde bulunduğumuz ekonomik durum bir istikrar programı ile toplumsal bir konsensüsle üstesinden gelinebilecek bir durum mu? Mesela bir IMF kaynağına ihtiyaç duyulabilir mi?
Reformları yaptıktan sonra yeni bir kaynağa ihtiyacı var. Yoksa programın başarılı olması mümkün değil. Bu kaynağın ne kadar olması gerektiğini bilmiyorum. Çünkü kamunun rakamları şeffaf değil, bankalarla ilgili ne kadar sıkıntı olduğunu bilmiyoruz ama reformları yaptıktan sonraki kaynak ihtiyacının 50-100 milyar dolar arasında bir rakam olduğunu tahmin ediyorum. Dolayısıyla bunu IMF’den mi temin eder, ki etmesini istemem, inşallah IMF’e kalmadan çözeriz.
Muhalefet partilerinin ekonomi başlığında yaptığı toplantılar nasıl ilerliyor?
Ekonomide yapılması ya da yapılmaması gerekenler bazında bir ilkeler bütünlüğünü oluşturup ilan etmeyi düşünüyoruz. Tabii ki her yiğidin yoğurt yiyişi farklıdır ama en azından ilkeler bazında tüm partiler için ortak belirlenmesi gereken işler var. Merkez Bankası bağımsızlığı, düzenleyici ve denetleyici kurumların bağımsız olması, maliye politikaları ile ilgili bütçe açığının belli bir oranın üzerinde olmaması, yatırım teşvikleri, bunlar ve benzeri konular düzenlenebilir.
DEVLETİN ÜRETİCİLERLE BİRLİKTE OLMASI LAZIM
Kamunun yeniden üretimde olması gerekiyor, bu şart dünya tarafından artık kabul ediliyor. Muhakkak devletin üretici olarak ya da üreticilerle birlikte olması lazım. Burada sadece anonim şirket kurarak, yatırım yapması daha önceki KİT yatırımlarına benzer yatırımları yapmasını kastetmiyorum, özel sektörle yatırım yapmaktan kastım, kurulan şirketlerin devlet tarafından yönlendirilmesi, riskin devlette olması. Farklı hukuki yapılarla özel sektörün kamunun birlikte yatırım yapması sağlanabilir, sağlanmak zorundadır, kamu artık yatırımcı olarak Türkiye ekonomisinde olmak zorundadır, özellikte tarım, eğitim ve sağlıkta bu şarttır. Yüksek teknolojik ürünler için muhakkak şarttır. Dünyada çok önemli bir mücadele var, özellikle ABD ve Çin arasında teknolojiyi belirleme mücadelesi var. Türkiye gibi ülkelerin altyapı, Ar-Ge yatırımları, ileri teknoloji yatırımları çok risklidir, özel sektör için tamamen risklidir. Bu alanda yatırım yapamazlar. 1990’lı yıllarda Raks kaset şirketi borsada tavan yapmıştı. Ertesi yıl ifl as etti çünkü yeni teknoloji yani CD’ler çıktığında kaset işi bitmişti. Bu örnekte olduğu gibi bu tür teknolojik yatırımlarda devletin öncülük yapması lazım.
S-400’ün Türkiye’ye 15 milyar dolarlık bir maliyeti var
Türkiye bu dönemde petro-kimyada boşluk bıraktı, yatırım yapmadı. Bu alanda ancak devlet yatırım yapabilirdi, şu anda petro-kimya nedeniyle ortalama 20 milyar dolar cari açık veriyoruz. Bizim Petkim’i satmaya değil iki tane daha Petkim yapmaya ihtiyacımız vardı. Yanlış politikalar nedeniyle S-400’ü tercih ettik, kabadayılık yaptık bağımsız bir ülke olduğumuz mesajı verdik güya, sonra da gidip 1,4 milyar dolar para ödediğimiz F-35’lerden olduk. F-35 üretim sürecine katılan bir Türkiye vardı. Milli Savunma Bakanı’nın bütçe görüşmelerindeki ifadesiyle Türkiye F-35 üretim sürecinden 11 milyar dolar ihracat geliri elde edecekti. 11 milyar dolardan olduk, 2,5 milyar dolarda S-400’e verdik, şimdi kullanamıyoruz kullandırtmıyorlar. S-400’ün Türkiye’ye 15 milyar dolarlık bir maliyeti var. İtibar maliyeti çok daha yüksek. Tüm bunlar çok önemli konular ve devlet aklıyla ele alınması gereken konular. Şu anda Türkiye’nin rahatlıkla iki misli milli gelire sahip olması gerekirken maalesef 700-800 milyar dolarlık bir ekonomi olmuştur. Likiditenin çok bol olduğu dönemde aldığımız borçları cam binalara değil de fabrikalara yatırsaydık hem istihdam sorununu çözecektik hem de üretimde çok çok önde olan bir Türkiye oluşturacaktık.
‘Anadolu boşalıyor, Türkiye 20 yerde toplanıyor’
Türkiye’ni şu anda odaklanması gereken konu üretim olarak görünüyor. Nasıl bir üretim modeli izlenmeli?
Türkiye mültecilerle birlikte 90 milyonluk bir ülke oldu. 230 milyar dolara yakın bir ihracat hedefi var, 700-800 milyar dolarlık bir ekonomi 250 milyar dolarlık ihracat yapabilir mi, her şeyinizi ihraç mı edeceksiniz. Türkiye üretmek zorundadır. 90 milyonluk Türkiye’nin ekonomisinin çok daha büyük olması gerekir. Türkiye, bu iktidar döneminde savaş uçağı almadı, tank çok az aldı. Türkiye’nin savunması güçsüz bırakıldı, bu konuda eleştirilerim var ama bu hükümet tek bir kamu fabrikası da yapmadı. Türkiye’yi ekonomik yönden de güçsüz bıraktı. Türkiye gibi bir ülkede üretimi sanayiyi özellikle high-tech teknolojiyi özel sektöre bırakamazsınız. Bu iktidar bütün üretim tesislerinin açılmasını güya alt yapıyı hazırlayarak teşvikler vererek özel sektöre bıraktı, halbuki özel sektör karlı garantili gördüğü alanlarda üretim yapar ve ancak garanti gördüğü yerlere yatırım yapar. Bölgesel olarak baktığımızda Anadolu boşalıyor. Türkiye aşağı yukarı 20 yerde toplanıyor. Türkiye köylerin kasabaların boşalmasını istiyor mu, bilerek mi bunu yapıyoruz hızlı bir şekilde boşaltıyoruz. Ben böyle bir politika olduğunu düşünmüyorum. Eğer hızlı bir şekilde boşalmasını istiyorsak temerküz merkezlerinde toplansın istiyorsak buna göre eğitim verilmeli, toplum ona göre hazırlanmalıydı ama böyle bir hazırlık yapılmadı.
Altyapı yatırımlarının yüzde 60’ı İstanbul ve Marmara’ya yapıldı
Bir diğer konuda Türkiye’de çok plansız bir altyapı yatırımı var. Marmaray’ı, 3. Havalimanını, 3. köprüyü, çevre yollarını, Avrasya Tünelini, Osmangazi Köprüsü’nü, hepsini İstanbul’a ve Marmara bölgesine yaptılar. Yani alt yapı yatırım harcamalarının yüzde 60’ı İstanbul ve Marmara Bölgesine yapıldı. İstanbul bu kadar büyütülmemeliydi, bu yatırımların bir bölümü Anadolu’ya yapılmalıydı. Kanal İstanbul’a verilecek 50 milyar dolar ile bütün İç Anadolu’yu sularız ve dünyanın hububat merkezi oluruz. Sakın yine yanlış yapmayalım. (DÜNYA GAZETESİ)