MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında CHP’nin demokrasi dışı arayışlarda olduğunu ileri sürerek, “CHP, genetik mirasına sarılarak eski hastalığının pençesine düşmüştür. Özgür Bey, yolun yol değildir. Ağzının ayarı hepten bozuktur. Ne sözün söz ne de siyasetin adam gibi siyasettir.
Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, gündemle ilgili konularda değerlendirmelerde bulundu.
Bahçeli, geçen hafta kamuoyunda tartışılan piyasaya sahte 600 milyon dolar sürüldüğü iddialarına, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne, CHP’nin erken seçim çağrıları ile CHP’li belediyelerin vergi ve SGK borçlarına değindi.
Türkiye ekonomisinin 4 yıl boyunca kesintisiz 17 çeyrektir büyüme performansı gösterdiğini belirten Bahçeli, bunun önemli bir başarı olduğunu söyledi. “Milli gelirimizin bu yıl sonunda 1 trilyon 330 milyar dolara ulaşmasıyla birlikte kişi başına düşen gelirin 15 bin 500 dolar sınırını geçmesi, bunun yanı sıra, bütçe açığının gelecek yılda yüzde 3,1’e gerilemesi, karamsarlık salgınıyla siyasi ahlak entübesi yaşayanları şaşkına çevirmek şöyle dursun, perişan edecektir diyen Bahçeli, enflasyon kuşatmasının kırıldığını, hayat pahalılığının şiddetli akınının püskürtülmekte olduğunu söyledi.
2024 yılı Haziran ayı itibarıyla dezenflasyon sürecinin başladığını ifade eden Bahçeli, “Türkiye ekonomisi sıkıntılı ve zorlu dönemleri geride bırakmıştır. Ekonomik huzur ve güvenliğimizi tehdit eden dalgalanmalar zayıflamıştır. 2025 yılı bütçe parametrelerini, ikmal ve takip edilen ekonomi politikalarının içyüzünü okuma basiret ve becerisine sahip olan her insanımız ekonomik ufkumuzun açıldığını takdir edecektir. Siyasi istikrara eklemlenecek, hatta perçinleyecek ekonomik iyileşme ve ilerleyiş tablosunu karalamak ve baltalamak amacıyla hazır kıta bekleyen yabanıl ve yozlaşmış zihniyetlerin boş durmadığı da bir başka gerçek olarak karşımızdadır” dedi.
600 milyon dolara yakın sahte paranın piyasa sürüldüğüne dair iddialar Türkiye’ye yönelik bir operasyon
Bahçeli, geçen hafta kamuoyunda tartışılan sahte dolar iddiaları ile ilgili şunları söyledi:
“Son günlerde 600 milyon dolara yakın sahte paranın piyasa sürüldüğüne dair iddialar bir maksada matuf olup külliyen yalan ve saptırmadır. Bir anda tetiklenen panik ortamının ticaretin bel kemiği Kapalı Çarşı’ya kadar sirayet etmesi, döviz bürolarının alım-satım işlemlerini bıçak gibi kesmesi, bize göre Türkiye’ye yönelik bir operasyondur. Sahte dolardaki ilk akışın Güneydoğu sınırımızdan kaynaklandığının ileri sürülmesi de son günlerdeki pozitif ülke gündemini gölgeleme sinsiliğinde ekonomik ayağın faal olduğunu düşündürmektedir. Sahteliğin ve sahtekârlığın geçer akçe olduğu bugünkü dünyada, insanın bile sahtesi varken, dövizin sahtesine dudak bükmek elbette ikna edici bir durum değildir.
Ülkemizin sahte parayla anılmasını planlayanların pirelenmiş hevesleri pis kursaklarında bırakılmalıdır
Her ayrıntıyı, kuytuda gizlenen her ihtimali araştırmak esas olmalıdır. Ancak ortada fol yok yumurta yokken ekonomiyi provoke etmek, dipsiz bir kuyuya taş atan bozguncu taifenin peşine takılmak ülkemize yapılabilecek vahim bir kötülüktür. Körüklenen kötülüğün berhava edilmesi hayat memat konusudur. Bu kapsamda FETÖ’nün tertiplerine azami ölçüde uyanıklık göstererek vaziyet almak, dedikodu işletmesine dönüşen kirli odakları tefrik edip açığa çıkarmak devletin temel sorumluluğudur. Türkiye’nin parlak imaj ve yükseliş iradesini kundaklamak için gündüz vakti köşe kapmaca oynayan, pusuya yatıp iftira namlusu dolduran müfteri ve müfsitlere hadlerini bildirmek en başta hukuk onurudur.
Nitekim İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı harekete geçmiş, sahte para basımı ve dağıtımı konularının araştırılması amacıyla resen soruşturma başlatmıştır. Sahteliğe ve sahtekârlığa karşı mücadele amasız ve amansız şekilde sürmelidir. Ülkemizin sahte parayla anılmasını planlayanların pirelenmiş hevesleri pis kursaklarında bırakılmalıdır. FETÖ’cü alçakların, bölücü ve yıkıcı terör örgütü yandaşlarının sosyal ve ekonomik ahlakı zehirleme teşebbüslerini engellemekle birlikte, dolandırıcılığın ve kalpazanlığın azılı fail ve figüranlarını kıskıvrak yakalayarak hesap sormak herkese de ders ve ibret olacaktır. Vatandaşlarımızı, ekonomik aktörleri soğukkanlılığa, sükûnete ve sakin olmaya davet ediyorum. Telaşa lüzum olmadığını, bilakis Türkiye düşmanlarının bunu arzuladığını düşünüyorum. Milliyetçi Hareket Partisi meseleyi her zaviyesiyle incelemektedir. Oynanan oyunun, oluşturulmak istenen ablukanın farkındadır. Kaldı ki sahte para iddiasının maksatlı şekilde dolaşıma sokulduğu görüşündedir, suçlular ve sorumlular ise tek tek yakayı ele verecekler, boş beleş süfli hayatlarının faturasını ödeyeceklerdir. Milliyetçi Hareket Partisi gündeme hakim, gelişmelere havidir.”
Gözümüze çarpan tehlike sinyalleri yanlış anlamanın veya yanılgıya düşmenin pürüzlü neticesi değildir
Yakın dönemde yaşanan iç ve dış gelişmeler karşısında sivrilen kuşkularının kuruntu olmadığını belirten Bahçeli, 22 Ekim’de yaptığı yeni çözüm süreci çağrısını hatırlatarak şöyle konuştu:
“Gözümüze çarpan tehlike sinyalleri yanlış anlamanın veya yanılgıya düşmenin pürüzlü neticesi değildir. Ağzımızdan çıkan her sözün bir dayanağı vardır. Çağrılarımızın mühim, müstacel ve mübrem arka planı bulunmaktadır. Her şeyden önce Türkiye diyorsak, sisin ardında, dağın diğer yamacında mürettep halde bulunan hain ve zalim senaryoları görmek, okumak, ister çığ deyin, ister sel, üzerimize gelen tehlikeli akışın önünü kesmek bir ecdad yadigarı olan kümülatif ve kükreyen aklın gereğidir. Bu akıl, asıl amacımızın ne olduğunu, ona nasıl ulaşacağımızı, çıkan engellerin hangi yollardan aşılacağını gösteren fikir ve fıtrat cevheridir.
İbn-i Haldun, her aklın, gücünün yetmediği ve idrak edemediği şeyleri inkar edeceğini söylese de, bizim aklımız her şeye yetmiş, zorlu dönemlerde hızır gibi yetişmiştir. Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı, Türkiye’nin istikbal umutlarını boşa çıkarmama hususunda ilke, inanç ve irade birliği içindedir. Evin içini güvenceye kavuşturamazsak, sadece cümle kapımızdan değil, bahçe duvarlarımızdan tehlikeli ve tehdit algısı yüksek sızmaların olması mukadderdir. Buna karşılık ‘aman sende‘ diyecek halimiz olamaz. Bana dokunmuyorsa yılan, bin yıl yaşasın ezberiyle avunamayız. Her koyun kendi bacağından asılır diyecek kadar düşkün ve düşük olmaya hiç niyetimiz yoktur. Konu Türkiye’yse, konu devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüyse vakit tamamdır, söz konusu vatandır.
Bugüne kadar gerek şahsım gerekse de Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından ısrarla yapılan uyarıların ne kadar isabetli olduğu son gelişmelerle iyice netleşmiştir. 22 Ekim 2024 tarihinden bu yana milletimizle paylaştığımız şeffaf, samimi ve temiz düşüncelere kulp takanlar, çamur atanlar, kara çalanlar, dış kanallardan saldırı komutu alanlar haricinde, sağduyulu ve vicdan sahibi her insanımız haklılığımızı zannederim tasvip ve teyit etmiş olsa gerektir. Aklı kiralanmış olanlara devletin hükmü şahsiyetini nasıl anlatacağız? Sırtında çıkarlarının heybesinden başka herhangi bir şey taşımayan ruhsuz ve şuursuz siyasi fırıldaklara rüzgarsız havada ne hikmetse sürekli döndüklerini nasıl kabullendireceğiz? Milli güvenliğimizin, milli birliğimizin, bin yıllık kardeşliğimizin iç ve dış mahreçli tahrik, taciz ve tahrip ihtimalinin günbegün farklı boyutlar kazandığını, dönem sonu kanlı hesapların kapatılmasına dönük ardışık provokasyon sürecinin kamçılandığını daha neyi ileri sürerek izah ve ifade edeceğiz?”
CHP’nin demokrasi dışı arayışların düşünü kurduğunu ifade etmek hatalı değildir
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin bazı yönlerinin revize ihtiyacı hasıl olsa da yönetim hayatının artık güçlü bir bünyeye sahip olduğunu belirten Bahçeli, “CHP’nin bundan mustarip ve müşteki olduğunu bilmeyen yoktur. Anladığımız ve gördüğümüz kadarıyla; CHP, fonlanmış medyası, yandaş sivil toplum kuruluşları ve sendikaları, DEM’lenmiş ortakları, kiralık kalemleri, dış bağlantıları, devlet ve bürokrasi içine gizlenmiş eski tüfek ayak takımı demokratik yollardan sonuç alamayacaklarına dönük ortak bir kanaat içine yuvarlanmışlardır” dedi.
“Hemen seçim çağrıları yapsalar da CHP yönetiminin gözü başka kaşı başka oynamaktadır. Her gün farklı kisveye bürünen çıkar gruplarının artan rekabetine, azgın hiziplerin çadır tiyatrosuna dönen CHP’nin demokrasi dışı arayışların düşünü kurduğunu ifade etmek hatalı değildir.
Disiplinsiz teğmenleri savunan, laik-anti laik kutuplaşmasını sahneye çıkaran, rejim değiştirmekten bahseden, ekonomik sorunları sistem ve devlet sorununa tahvil eden, ülkede istikrarsızlık ortamı varmış gibi iddiada bulunan, her dört gençten üçünün ülkemizden gitmek istediğini gafilce ileri süren, İstanbul Cumhuriyet Başsavcı’mız başta olmak üzere hukuk insanlarımıza edepsizce saldıran ve avukatlık mesleğini aşağılayan, CHP’li belediyelerin vergi borçlarını ve SGK primlerini ödememesini dayatan, milletimizin hassasiyetlerini kaşıyan, sinir uçlarına basan ve sürekli hukuk ihlali yapan Özgür Özel ve ekibinin vesayet nöbeti tutmuş, ara rejim merakı sarmıştır.
Biz ya silah ya siyaset derken, CHP’yi de ihmal etmediğimiz bilinmelidir
CHP, genetik mirasına sarılarak eski hastalığının pençesine düşmüştür. Özgür Bey, yolun yol değildir. Ağzının ayarı hepten bozuktur. Ne sözün söz ne de siyasetin adam gibi siyasettir. Eğer demokrasiyi kesintiye uğratacak yeni bir cunta hedefindeyseniz, ki buradan baktığımızda bunun pek çok delili vardır, o halde bunun sonuçlarına değil şahsınız, yedi ceddiniz en ağır şekilde katlanacaktır.
Biz ya silah ya siyaset derken, CHP’yi de ihmal etmediğimiz bilinmelidir. Orta Doğu’nun çatışma ortamını ve kanlı boğuşmalarını ülkemize ithal etmeyi planlayan, demokrasiyi musalla taşına yatırmayı aklından geçiren kim ya da kimler varsa, tavsiyem önce bizi ezmeleri, önce bizi geçmeleridir. Bu can bu bedende durduğu müddetçe, Cumhur İttifakı milletiyle yekvücut olduğu sürece darbe sevdalısı CHP’nin ve onun anti demokratik destekçilerinin göreceği rüya sadece kâbustur, sadece karanlıktır, sadece felakettir.”
“Irak ve Suriye coğrafyası Türk milletini bilir, Türk milleti de o gönül ve kültür coğrafyalarını yüreğinde taşır. 27 Kasım’dan itibaren Halep’e yönelik saldırıları konuşmadan önce, Rusya ve İran destekli rejim güçlerinin 2016 yılında Halep’te yaptığı toplu katliamları, mezhep temelli şiddet sahnelerini, sürgün edilen masumları, tarihinden koparılan bir şehrin acı veren dramını unutmadığımızı, hiçbir zaman da unutmayacağımızı hatırlatmak isterim”.
İsrail ile Lübnan arasında yapılan ateşkes anlaşmasından hemen sonra Halep krizinin doğması üzerine başlayan tartışmaların, bir tesadüf mü yoksa bir tertip mi olduğuyla ilgili münakaşaların, o güne kadar biriken çatışma enerjisini, artan coğrafi basıncı hesaba katmadığı anlaşılmaktadır.
Bir yanda zafer çığlıkları atılırken, diğer yanda felaket tamtamlarının çalınması ifrat ve tefrit dozajı yüksek düşüncelerin eseridir. Mücavir coğrafyalarımızda Türkiye’ye musallat olabilecek, bölgesel krizi yaygınlaştıracak hiçbir silahlı hareketlenme ve hesaplaşmayı doğru ve meşru göremeyiz.
Halep’ten İdlib’e kadar tekrar açılan çatışma güzergahının Türkiye’ye yansımalarını enine boyuna düşünmekle mükellefiz.Sınırlarımızın dibinde orayı burayı bombalayanların, Suriye’nin kuzeydoğusunda bölücü terör örgütünü palazlandırıp pışpışlayanların, ne aradıklarını, hangi hak ve hukuka dayanarak bölgemizde konuşlandıklarını sormak ve bununla kalmayıp pılınızı pırtınızı toplayıp gidin demek en tabii hakkımızdır.