Hürriyet genel yayın yönetmeni Ahmet Hakan,bugünkü köşesinde Körfez seyahatini değerlendirdi.
Suudi Arabistan görüşmeleri: Söylenenlere göre beklenenden daha iyi geçmiş. Katar görüşmeleri: Malum dost ülke, yoruma gerek yok. Birleşik Arap Emirlikleri: Sonucu gazetelerde çarşaf çarşaf haber oldu. Malumunuz yani.
Seyahatte gözüm Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın üzerindeydi. Hakan Fidan yeni görevine tam olarak alışmış görünüyordu. İbrahim Kalın ise MİT Başkanlığı görevinde kendi tarzını oluşturacak izlenimini veriyordu.
Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler için şunu söyleyebilirim: Temas ve mesafeyi çok iyi ayarlayan bir isim. Ne temastan kaçınıyor ne de mesafeyi ihmal ediyor.
İletişim Başkanı Fahrettin Altun, her seyahatte olduğu gibi bu seyahatte de ekibiyle birlikte çok titiz bir çalışma yaptı. Her zaman olduğu gibi temel prensibi şuydu: Her şeyin sorunsuz ilerlemesine katkı sunmak. Hiçbir boşluk bırakmıyor, her açığı anında kapatıyordu.
Akif Çağatay Kılıç, Cumhurbaşkanı’nın yakın çalışma ekibinin içinde yer almaya başlamış durumda. Cumhurbaşkanı Başdanışmanı olarak görev yapıyor, etkin pozisyonda. O da kısa sürede yeni görevine uyum sağlamış görünüyordu.
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, bu seyahatin en önemli aktörlerinden biriydi. Bütün gözler onun üzerindeydi. Bir koşuşturma sırasında otel lobisinde rastladım kendisine. Selamlaştık, kısacık konuştuk. Üzerindeki sorumluluğun fena halde bilincinde izlenimi veriyordu.
Bir önceki kabinede yer alan iki isim Hulusi Akar ve Mustafa Varank da seyahate katılanlar arasındaydı. Hulusi Paşa ile sık karşılaştık, selamlaştık, kısa konuşmalar yaptık. Varank’la ise Meclis’teki yeni görevi üzerine sohbet ettik. Her iki ismin de morali gayet yerindeydi.
Enerji Bakanı Alparslan Bayraktar’ı ilk kez bu seyahatte görüp tanıdım. Genç yaşına rağmen deneyimi çok. Enerji alanını çok iyi biliyor, hep bu alanda çalışmış. Geçen dönem bakan yardımcısı olarak görev yapmış. Gabar petrolüyle ilgili söyledikleri hayli umut vericiydi. Orada yapılan çalışmaları çok iyi anlatıyor.
Körfez turunun önemli isimlerinden biri de DEİK Başkanı Nail Olpak’tı. İş dünyasını o temsil ediyordu. Kendisiyle sohbet etme fırsatı buldum. “Körfez’den kaç milyon dolar gelecek?” sorusuna haklı olarak itiraz ediyordu. Onun bakış açısına göre bu bir süreç. Miktardan çok sürece odaklanmak gerekir.
BİZ SICAK GÖRMEMİŞİZ
SUUDİ Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar… Bu üç ülkenin en şahane tarafını yazıyorum:
Klimatize devasa AVM’ler!
Bu üç ülkede yaz günü temmuzda yapılacak en anlamlı etkinlik şu: AVM’lerden dışarıya burnu bile çıkarmamak.
*
“İstanbul çok sıcak, böyle sıcak görülmemiştir” falan diyoruz ya…
Biz aslında sıcak görmemişiz, biz aslında hakiki sıcakla tanışmamışız.
Körfez ülkelerinde yaşadıklarımı anlatıyorum:
Klimalı ortamlardan dışarı çıktığımızda öyle bir sıcak hava dalgasına maruz kalıyorduk ki sanki üzerimize kocaman bir saç kurutma makinesi tutuluyor gibiydi.
Klimatize ortamdan çıkınca gözlüklerimiz bir anda buğulanıyor, önümüzü göremez hale geliyorduk.
“Buraların ahalisi nasıl yaşıyor bu sıcakta?” sorusuna…
Oraları bilenlerin yanıtı hep şu oluyordu:
“Bu aylarda görece daha serin yerlere göçerler.”
Sonuç?
Sonuç şudur:
Bu zamana kadar İstanbul’un sıcağıyla dövüşen ben, artık İstanbul’un sıcağıyla tek taraflı bir barış anlaşmasının altına hiç düşünmeden imzamı atmış durumdayım.
AMBARGOYU DELENLER ARASINDA BEN DE VARDIM
DÜNKÜ Hürriyet’in manşeti şöyleydi:
“Büyük ambargoyu kıran açılış”
Hürriyet’in Kıbrıs Temsilcisi Ömer Bilge’nin yakaladığı müthiş bir ayrıntıydı bu.
Biliyorsunuz KKTC’ye haksız olarak uygulanan bir seyahat ambargosu var.
Bu nedenle Ercan Havalimanı, uluslararası uçuşlara kapalı.
Kıbrıs Türkleri, bu nedenle yıllardır tam bir izolasyon içinde.
Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 49’uncu yıldönümünde bu haksız ve insafsız izolasyon delindi.
Körfez ülkeleri turunu tamamlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın uçağı, Abu Dabi’den direkt uçuşla yenilenen Ercan Havalimanı’na indi.
Gün anlamlıydı.
Yenilenen havalimanı şahaneydi.
Ambargoyu delen bu uçuşta yer almış olmanın haklı gururunu ve mutluluğunu yaşıyorum.
MUHALEFET NOTLARI
BEN DURULUR DEDİKÇE DAHA BETER KARIŞIYOR
– Ben, “Galiba bir yerde toparlanırlar” dedikçe… Ben, “Sanırım artık kendilerine çekidüzen verirler” dedikçe… Ne yapıp ediyorlar, nur topu gibi yeni krizler çıkarıyorlar.
– Muhalif seçmen açısından şöyle bir trajedi söz konusu: Parti içi iktidar mücadelesi verenler de parti içi iktidarı elde tutmak isteyenler de dökülüyor.
– ‘Özgür Özel’ler, ‘Faik Öztrak’lar, ‘Engin Altay’lar, ‘İmamoğlu’lar, ‘Bülent Tezcan’lar, ‘Kaftancıoğlu’lar… Hepsi bu dökülmenin aktörü haline gelmiş durumda. Dökülmenin dışında kalan tek bir kişi bile yok.
– Dört gündür buralardan uzak kaldım. Döndüğümde karşılaştığım krizler şunlar: Zoom krizi… Protokol krizi… Öztrak krizi… İYİ Parti’nin kazan kaldırma krizi…
– En son Kılıçdaroğlu’nun hükümete “Gelsinler, şimdi seçim yapsınlar. Koysunlar sandığı, boylarının ölçüsünü alsınlar. Niye yapmıyorlar?” diye meydan okuduğunu görünce “Yok artık” dedim.
– Üzülüyorum. Türkiye için üzülüyorum. Çünkü muhalefeti güçlü ve etkin olmayan bir ülkenin eksiğinin büyük olacağına inanıyorum.
KILIÇDAROĞLU’NA HAFTALIK TAVSİYELER
– Bir hafta kafayı toplama inzivasına çekilin.
– İki hafta Ümit Özdağ’la yaptığınız protokolü unutturmaya çalışın.
– Üç hafta her türlü canlı yayınlardan uzak durun.
– Dört hafta “TRT” kelimesini ağzınıza almayın.
– Beş hafta iktidara meydan okumaktan kaçının.
– Altı hafta mağduru oynayın.