İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, “Para var, kaynak var, bütçe var ama bu iktidar parayı millete değil; yandaş müteahhitlere, saray beslemelerine, ballı ihalecilere ve israfa akıtıyor. Sarayın harcamalarına, yandaşın lüksüne, vergi aflarına para var ama işçiye, emekliye, asgari ücretliye yok! İşte biz bu düzene son vereceğiz. Bu bütçe yandaşa değil, vatandaşa gidecek. Bu kaynak zengine değil; emekliye, işçiye, memura gidecek” dedi.
İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, TBMM’de partisinin haftalık grup toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.
Dervişoğlu, kürsünün iki yanına konulan Türk bayrağı ve Mustafa Kemal Atatürk’ün fotoğraflarının yansıtıldığı ekranların arasında yaptığı konuşmasına, İstiklal Marşı’nın kabulünün 104. yıl dönümünü kutlayarak başladı.
Emeklilere verilen 4 bin liralık bayram ikramiyesi, emekli ve memur maaşları ile asgari ücret üzerinden iktidarın ekonomi politikasını eleştiren Dervişoğlu ayrıca Meclis Başkanlığı’na sundukları ve “Refah Paketi” adını verdikleri ekonomiye ilişkin kanun teklifinin detaylarını açıkladı.
Dervişoğlu’nun konuşmasından öne çıkanlar şöyle:
“Bugün, İstiklal Marşımızın kabulünün 104. yıl dönümü. 104 sene önce bugünlerde, bu Meclis’te ‘Ya istiklal ya ölüm’ parolasıyla varlık yokluk savaşı veriliyordu. Bugün ise Gazi Meclis’imizin yetkileri gasp edilerek, Türkiye açık bir izmihlale, çöküşe sürüklenmektedir. Çünkü o gün Sevr’i hazırlayanlarla, bugün Sevr’e ram olanların işbirliği devam etmektedir. Manda ve himayecilik, bugünün saray zihniyetinde hortlamıştır. Vatanı arazi, milleti ise maraba gören bu zavallı zihniyet için milletin esaretinin bir önemi yoktur. Bugünkü saray sultası, tıpkı o günküler gibi boğazına kadar gaflete batmıştır. O gafleti, kene gibi yapıştığı o koltuktan indirmenin, bizim olan vatanı ve devleti geri almanın tek yolu vardır: O da cesarettir. Despotlar, üç şeyi yaşatarak ayakta kalırlar. Biri yoksulluk, biri cehalet, diğeri de korkudur. Milleti fukaralığa mahkum ettiler, yoksulluğu yönetiyorlar. Eğitim sistemini yerle bir ettiler, cehaletten besleniyorlar. Ellerinde yetkiyi zalimce kullanıyorlar, korku dağları yaratıyorlar. Hepsini aşacak gücümüz vardır. Bu ülke, imkanları ve kaynakları yönüyle her zorluğu yenecek imkanlara sahiptir. Yeter ki sorunların üzerine cesaretle gidebilmeye muvaffak olalım. O yüzden reçetemiz bellidir ve tektir: Cesaret, cesaret, cesaret.
Eskimiş, köhnemiş ve çürümüş bu iktidar; ekonomiden adalete, bilimden sanata, ahlaktan ve fazilete hayatın her noktasını da çürütmüştür. Bugün vefatın 28. yıl dönümünde rahmetle andığımız Galip Erdem’in dediği gibi, ‘Hep ahlaktan, hep faziletten bahsederler ve her gün faziletin de ahlakın da kanına girerler!’ ‘Korkma’ diye başlayan İstiklal Marşı’mızı aklımıza ve ruhumuza nakşetmeliyiz. İnsanımızı bu sadaka rejiminden çıkarmak için sesimizi hep birlikte, omuz omuza yükseltmeliyiz. İzmihlale karşı, hep bir ağızdan istiklal demeliyiz: ‘Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak; sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır parlayacak; o benimdir, o benim milletimindir ancak. Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın! Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın. Doğacaktır sana vadettiği günler Hak’kın; kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.’
“7 yıldır tek haneli enflasyon rakamı masalı anlatmaları, yoksulluk ve korku siyasetlerinin kılıfıdır”
İzmihlalin, çöküşün en önemli göstergelerinden biri şüphesiz ekonomidir. 7 yıldır tek haneli enflasyon rakamı masalı anlatmaları, yoksulluk ve korku siyasetlerinin kılıfıdır. Bu darboğazdan çıkartılmamamızın sebebi de budur. Ancak minare kılıfına sığmamaktadır. Sözde Hazine Bakanı, özde tahsildar Mehmet Bey hala utanmadan çıkıp, ‘Maaşlar bütçe üzerine yüktür’ diyebiliyor. Okullar olmasa, maarif vekilliği ne kadar güzel olurdu değil mi Sayın Şimşek? ‘Orta vadeli program hedeflerini bu yüzden gerçekleştiremiyoruz’ diyor. Bütçeye yük olan şeyin, saray ve avanesinin doymak bilmeyen iştahları olduğunu en iyi bilen kişi olarak ‘Sözde Orta Vadeli Programı’ ve kendi trajedisine dönen tasarruf tedbirlerini uygulayamayacağını biliyor.
Yine yalanlarla dolu gündemin içerisinden sıyrılarak allem edip, kullem edip bir milli serveti daha 3 kuruşa peşkeş çektiler. Çayırhan Maden ve Termik Santrali’nden bahsediyorum. Burası senin, benim hepimizin malıydı. Değeri 160 milyar lira iken tam sekizde bir fiyatına, sadece 20 milyar liraya peşkeş çekildi. Hem de gözlerini kırpmadan sattılar. Aradaki 140 milyar lirayı vatandaşın, emeklinin, memurun cebinden; Ramazan’da ucuz ekmek ve ucuz yemek kuyruğunda bekleyen gariban vatandaşının cebinden aldılar, yandaşın cebine koydular. Mübarek gün, beddua bize yakışmaz ama elimizle müdahale ettik olmadı, dilimizle müdahale ettik yine olmadı. İmanın alçak derecesidir lakin kalp ile buğz da bir vazifedir. Bu fakir milletten çaldıkları haram, zehir zıkkım olsun, Cenab-ı Hak müstahaklarını versin İnşallah.
“Vatandaşın cebinden yandaşlarınıza aktardığınız milli servet dolarla olduğu için sizden başka dolarla işi olan yok”
Yağma bu kadar büyük ve organize olunca, yılbaşında verdikleri zam da 2 ayda yok oldu. Bunu saray ve avanesi değil ama Türk milleti olarak gayet iyi biliyoruz. Emekli maaşları, asgari ücret ve memur maaşları her geçen gün eriyor. Bu yüzden emeklilere müjde diye açıkladıkları bayram ikramiyesi 4 bin lira. Ne kadar dolu dolu duruyor değil mi? Tam 4 bin lira! İlk defa 2018 yılında verdikleri bayram ikramiyesi 1000 lira idi. Aynı yılın sonunda altının gram fiyatı ise 216 lira idi. Yani ikramiye ile yaklaşık 5 gram altın alınabiliyordu. Bugün ise sadece 1 gram altın alınıyor. 2018 yılında verilen ikramiye, asgari ücretin yüzde 60’ından fazlaydı. Yani bugün o rakamı vatandaş alabilseydi 13 bin lira, altına göre söylersek 17 bin lira ikramiye alacaktı.
23 yılın sonunda, çıkıp utanmazca diyorlar ya ‘dolarla altınla ne işiniz var’ diye. Bizim işimiz yok, sayenizde olamıyor zaten. Şehir hastanelerine, yollara, köprüler ve havaalanlarına ödettiğiniz garanti ücretler dolarla, Çin sarımsağı dolarla, Kanada mercimeği dolarla, traktöre mazot, kombiye doğal gaz dolarla, avanelerinizin yazıhanelerinde, nargilecilerin VIP odalarında konuştukları her şey dolarla. Yani vatandaşın cebinden, rızkından yandaşlarınıza aktardığınız milli servet dolarla, euroyla olduğu için sizden başka dolarla işi olan yok. Dolar da senin olsun, euro da senin olsun.
“Yandaşa vergi affı, vatandaşa vergi zulmü”
Türk Milleti, iktidara rağmen bir an olsun nefes alsın istiyoruz! TBMM’de grubu olan bir muhalefet partisi olarak, İYİ Parti olarak asli ödevimiz sadece durumu tespit etmek değil, aynı zamanda da çözüm üretmek. Bu cendereden çıkabilmenin, milletimize bu iktidara rağmen nefes aldırabilmenin yollarını söylemek ve göstermek vazifemiz.
Konuyla ilgili tüm milletvekillerimizin imzasıyla bir kanun teklifi hazırlayıp, adına da ‘Refah Paketi’ diyerek TBMM Başkanlığı’na sunduk. Bu, iktidar için de bir imtihandır, turnusol kağıdıdır. Belki böylece o dönmüş gözlerini bir an olsun İmralı’dan millete çevirirler, şaşırmış kulaklarını ihanet mektuplarından, okyanus ötesi talimatlarından alır da vatandaşın feryatlarını duyarlar. Buradaki gerçeklere, bize, millete kulak verirler. İşte o zaman milletimizin belki biraz nefeslenmesi mümkün olabilir. Bakalım iktidar, önüne sunduğumuz teklife ne diyecek? Milletin sesini duyup kabul mü edecek, yoksa her zamanki gibi kulaklarını mı tıkayacak? Bu ülkenin emeklisi, işçisi, asgari ücretlisi için adım mı atacak, yoksa yine gözlerini mi yumacak?
Refah Paketi teklifimizle ilk olarak, çalışanlara vergi adaleti getiriyoruz. Çalışanlar yıl içinde vergi dilimi yüzünden maaş kıyımına uğruyor. Söz gelimi, 40 bin lira maaş alan bir vatandaştan bir yıl içerisinde maaşı kadar vergi alınacakken bir buçuk ya da iki maaşı vergi olarak alınıyor. Çalışanı fazladan vergi ödemeye mahkum ediyorlar. İşte sarayın vergi düzeni bu! Yandaşa vergi affı, vatandaşa vergi zulmüdür yürürlükte olan. En düşük vergi gelirinin üst sınırı 158 binden, 415 bin liraya çıkarılsın diyoruz. Teklifteki diğer bir düzenleme ile asgari ücretliye ekonomik büyümeden pay veriyoruz. Buradan asgari ücretle geçinmeye çalışan milyonlara sesleniyorum: Bu iktidar sizin hakkınızı gasp ediyor! Ülkedeki gerçek enflasyon neyse, ülke ekonomisi ne kadar büyüyorsa, işçinin maaşı da en az o kadar artsın. ‘Ekonomi şu kadar büyüdü’ deyip, anlamsız sayıları sıralamak kolay.
Gelin, vatandaşın cebine giren para ne kadar büyüdü, onu konuşalım. Ekonomi büyüdüyse asgari ücretli neden hala açlık sınırının altında yaşıyor? Ülke büyüyor da bu büyüme kimin cebine giriyor? Bunu açıklayın milletimize. ‘Aralık ayında Gayrı Safi Yurtiçi Hasıla yüzde 71 arttı’ dediniz, asgari ücretliye yüzde 30 zam verdiniz. Peki nereye gitti yüzde 40? Ben söyleyeyim, yandaşın cebine… Emekçi kardeşim, bu yıl almanız gereken asgari ücret en az 29 bin lira olmalıydı. Ama bu iktidar her ay 7 bin liranızı aldı, yandaşa peşkeş çekti. Bu bir soygundur. O yüzden biz kanun teklifimizle TÜİK’in açıkladığı sahte enflasyonunu değil, gerçek enflasyonu baz alıyoruz, gerçek büyümeyi baz alıyoruz.
“Bu iktidar parayı millete değil; yandaş müteahhitlere, saray beslemelerine ve israfa akıtıyor”
Teklifimizde yer alan diğer maddeler ile emeklilerimizin ve memurlarımızın hakkını da teslim ediyoruz. AKP iktidara geldiğinde en düşük emekli maaşı asgari ücretten fazlaydı, bugün asgari ücretin sadece yüzde 65’i kadar. En düşük emekli maaşı asgari ücrete eşitleyin. Sayın Erdoğan, seçim geçti, sen unuttun ama biz unutmadık. Memur emeklilerine 8 bin liralık zam vardı, seçim arifesinde ‘Memur emeklilerinin aylıklarına seyyanen zam yansıtılacak’ dedin hatırladın mı? Biz hatırlaman için teklifimize koyduk.
Gelelim ocak ayında verdiğiniz zam oranlarına. TÜİK’in rakamlarının artık çocukları bile kandıramadığını herkes biliyor. Memur emeklileri ocak ayında yüzde 11,54 zam aldı. SSK ve BAĞ-KUR emeklileri yüzde 15,75. Sokaktaki gerçek enflasyon bu mu? Kanun teklifimizle ocak ayından itibaren geçerli olmak üzere bütün emekli aylıklarına yüzde 5 artış öneriyoruz. Emekliler aylarca ikramiye rakamını beklediler. İktidar ise yine sadaka lütfetti. Geçen yıl 3 bin lira olan ikramiye, 4 bin olacak dendi. Yahu, sizin çok güvenilir TÜİK’inize göre bile arttırsanız 8 bin 300 lira olacaktı. Teklifimiz açıktır, nettir. İki bayram ikramiyesinin toplamı bir asgari ücrete eşit olsun. Gelin bu teklifimizi yasalaştıralım. Bayramdan önce işçimize, memurumuza ve emeklimize nefes aldıralım.
Bu Teklifi hazırlarken Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetmeye hazır olduğumuzu gösteren bir ciddiyet ve kararlılıkla hareket ettik. Şimdi iktidar kanadı çıkıp, her zamanki gibi, ‘Söylemesi kolay, peki bunun bütçeye maliyeti ne olacak’ diye soracak. Hiç merak etmeyin, hesabımızı yaptık, her kuruşun nereye gideceğini de bu kaynağın nasıl bulunacağını da çok iyi biliyoruz. Birkaç kalemde düzenleme yapılsa, Refah Paketi’mizin ihtiyaç duyduğu kaynağın fazlasına erişilecektir. Çıkıp ‘Kaynak yok’ demeyin. Bütçeler, hükümetlerin milletin parasını kimin cebine koyacağının belirlendiği siyasi tercihler manzumesidir. Para var, kaynak var, bütçe var ama bu iktidar parayı millete değil; yandaş müteahhitlere, saray beslemelerine, ballı ihalecilere ve israfa akıtıyor. Sarayın harcamalarına, yandaşın lüksüne, vergi aflarına para var ama işçiye, emekliye, asgari ücretliye yok! İşte biz bu düzene son vereceğiz. Bu bütçe yandaşa değil, vatandaşa gidecek. Bu kaynak zengine değil; emekliye, işçiye, memura gidecek.”
“Yaşadıklarımız, duyduklarımız, verilen fotoğraflar, bu ihanet sürecinin iletişim kampanyalarıdır. Satılık kalemler, ne idüğü belirsiz sosyal medya hesapları, okyanus ötesinden hazırlanmış senaryoların uygulanma araçlarıdır. Beştepe-İmralı-Balgat hattında artık şaşıracak bir şey kalmamıştır. Eli kanlı, müebbetlik bebek katili, terörist başından ‘kurucu önder’ diye bahsedilebildiği bir aşamaya geldik. Daha önce söylediğim gibi, Türkiye böyle bir delirmişlikle ilk defa imtihan edilmektedir ve bu aşama içerisinde bir terör devleti doğurtulmaktadır. Bu nesebi gayrı sahih operasyonda, iktidardakiler ortaklarıyla ‘ebelik’ yarışındadır. Adı SDG, YPG, PYD yahut her ne haltsa onun başındaki, alfabede harf bırakmadılar, üç harf bulan önce terör örgütü kuruyor yeterince emperyaliste biat ettikten sonra, devlet kurma hayaline kapılıyor.
“Cumhur koalisyonu Türk milletiyle değil, teröristlerle birlikteler”
Bir zamanlar, Erdoğan’ın bize teslim edin dediği terörist Mazlum, yine bir zamanların teröristi şimdi devlet başkanı muamelesi gören kod adı Colani, terör örgütü aşamasından devlet aşamasına geçenler, kod ismini bırakıp, nüfus ismine geçiyorlar. Yeni ismiyle El Şara, ikisi beraber iyi hal indirimi almak için kravatlarını takıp anlaşma imzalıyorlar. Anlaşmadan hemen önce ise ne hikmetse bu Apo mahdumu, ABD’li komutan ile oturuyor, anlaşmayı imzalamaya da ABD’nin helikopteriyle götürülüyor. Fakat saray ve onun iç cephesindeki bütün ihanet ortakları büyük bir sevinç içerisindeler. Bu sevince de artık şaşırmıyoruz. Çünkü Cumhur koalisyonu yani ihanetin iç cephesi, sevinç ve tasada Türk milletiyle değil, teröristlerle birlikteler, kalp kalbeler, göz gözeler. Peki bu ‘ani gelişen meseleler’, eli çubuklu cast ajans gazetecilerinin haritada gösterdikleri gibi midir? İran’dan Kıbrıs’a kadar bütün sınırlarımızı katederek, Doğu Akdeniz’e uzanan çizgide, Türkiye nelerini kaybetmektedir?
Söyleyeyim, birincisi ve en önemlisi, Türkiye’nin jeopolitik önemi ve gücü aşındırılmakta, adeta paylaşılmaktadır. Bu yeni paylaşımın ve aşınmanın en büyük, en güncel göstergesi, Türkiye’nin yeni kurulan ticaret yollarından hali hazırda dışlanmasıdır. Irak’ın kuzeyi ve Suriye petrolleri, Türkiye’ye rağmen, ama gerekirse Türkiye toprakları kullanarak, İsrail kontrolündeki bir Doğu Akdeniz’e akıtılacaktır. Bu süreç içerisinde, Türkiye’nin ‘yasal ve anayasal’ olarak felç edileceği aşamaya gelene kadar da İran çökertme planı yapılacaktır. İşte BOP’un coğrafi olarak en geniş operasyonu olan Suriye süreci ve orada ortaya çıkan aktörler de bu yüzden tesadüf değildir. Irak, Arap baharı, Libya, Mısır, Suriye, İran. Bu senaryo bir bütündür, son ve en önemli perdesi ise Türkiye olacaktır.
“Suriye’de olanlar, Türkiye’de olacakların bir ön gösterimidir”
İYİ Parti olarak, unutulanları hatırlatmakla, Türk Milletine ‘hakikati tebliğle’ mükellefiz, yangın alarmına basmak mecburiyetindeyiz. Ebabil kuşu kadar dahi olsa, müdahaleyle görevliyiz. Biz buraya nereden geldik? ABD Başkanı Trump’ın Erdoğan’a yazdığı ve sonra gökdeleninin girişindeki duvara astığı meşhur bir mektup vardı hatırladınız mı? Mektubun içindeki hakaret ve papaz hatırlanıyor belki ama mektubun asıl öznesi unutuluyor, bakalım neymiş, kimmiş? Aynen şöyle: ‘Sayın Cumhurbaşkanı, gelin iyi bir anlaşma yapalım! Binlerce kişinin öldürülmesinden sorumlu tutulmak istemezsiniz ve biz de Türk ekonomisini mahvetmekten sorumlu olmak istemeyiz ve bunu yaparız. Size bunun bir örneğini Rahip Brunson olayında yaşatmıştım. Sorunlarınızın bazılarını çözmek için çok uğraştım. Dünyayı yüzüstü bırakmayın. Harika bir anlaşma yapabilirsiniz. General Mazlum sizinle müzakere etmek istiyor ve daha önce vermedikleri bazı ödünleri vermeye niyeti olduğunu söylüyor. Size güvenerek, (Mazlum Kobani’nin) bana yazdığı, elime yeni ulaşan mektubu da ekliyorum. Eğer bu işi doğru ve insani bir şekilde yaparsanız tarih de sizi iyi yazar. Eğer iyi şeyler olmazsa, sizi sonsuza dek hep bir şeytan olarak görürler. Sert adamı oynama. Aptallık etme. Seni sonra arayacağım’ diyor Tayyip Erdoğan’a. İşte aynı Mazlum Kobani ya da Mazlum Abdi, Bahçeli’ye ve PKK’ya göre önder, bizim içinse eli kanlı müebbetlik bebek katili terörist başı APO’nun manevi oğlu. Şimdi orada ABD gözetiminde bir anlaşma imzalanıyor. Anlaşmanın en büyük olası sonucunu söyleyeyim, Türkiye’nin Suriye sınırında güvenliği için yaptığı ve yapacağı terörle mücadele operasyonlarına imkan kalmayacaktır. Yani Suriye’de olanlar, Türkiye’de olacakların bir ön gösterimidir. Çünkü Suriye’de olanlar da Irak’ta olanların bir devam filmidir. 3 ayrı terör devleti senkronize edilmektedir.
“Terör örgütleri ve liderleri, takım elbise giydirilerek devlet adamı yapılmakta, terör ise devletleştirilmektedir”
Türkiye’nin saray İktidarını koltuğunda tutmak dışındaki çıkarları için büyük bir tarihsel tehlike somutlaşmak, resmileşmek üzeredir. Orada yeni bir teröristan yapılanması ismen, cismen, resmen ya da fiilen, sahip olduğu askeri gücü bir şekilde koruyarak tüzel kişiliğe kavuştuğunda artık sınırdan geçmek için sınır ötesi operasyon değil, savaş tezkeresi çıkartmak zorunda kalacağız. Bakınız, ateşkeş ve barış ve laflarının içi işte böyle doldurulmaktadır. PKK, Türkiye içerisinde eritilirken, YPG ise Suriye içerisinde kuruculuk kazanmaktadır. Altını çiziyorum. Terör örgütleri ve liderleri, takım elbise giydirilerek devlet adamı yapılmakta, Terör ise Devletleştirilmektedir. ‘Ömür boyu başkanlık’ ihtirasıyla yanıp tutuşan iktidar ve varlığını bu iktidarın varlığına armağan etmiş ortaklarının, Türkiye Cumhuriyetine, Türk Devletine – Türk milletine karşı giriştikleri kalkışmanın neticesi budur. Ortaklaşan menfaatlerinin kirli masası, Anayasa pazarlığı, af pazarlığı, at pazarlığı bu yüzden yapılmaktadır.
“Türkiye Cumhurbaşkanlığı sistemiyle artık sadece kötü yönetilmiyor, bu sistemle artık rehin alınmıştır”
İmralı’daki müebbetlik teröristbaşı bu süreçte sadece bir kukladır. Terör hükümlüsünden barış güvercini yaratmaya çalışıp, üniter yapımızı tartışmaya açıp, içeride başkanlığı alıp, güneyimizde terörün devletleşmesine aracı olup, tüm bunları da tarihi fırsat diye sunmak, teslimiyetlerini örtmek çabalarıdır. Şimdi çıkıp, parti parti dolaşan İmralı postacıları, biri umut hakkı demekte, biri de artık Apo’yu özgürleştirmekten bahsetmektedirler. İhanetin çanağını tutanlarla, ihanetin çanağını yalayanların birlikteliği kaçınılmazdır. Ömür boyu başkanlık koltuğunda oturma hevesinin Türkiye’ye nelere mal olduğu ortadadır. İmralı canisine el uzatmak da buna dahildir.
Türkiye Cumhurbaşkanlığı sistemiyle artık sadece kötü yönetilmiyor. Türkiye, bu sistemle, artık rehin alınmıştır. Türkiye, tefecilerin sermayesine çevrilmiştir. Vatandaşlığı üç kuruşa satılmaktadır, vatanımız arsa olarak görülmektedir. İşte bu kalkışmaya karşıysanız düşman hukukuna göre muamele görüyorsunuz. Teröristlerin makbul, vatandaşlarınsa terörist sayıldığı bu deliliğe son vermek zorundayız.
“Ya kanla yazılan İstiklal Marşı’nı ya da ihanetle yazılan İzmihlal Marşı’nı okuyacağız”
Açlık ve korkuyla elinden sonsuza kadar alınmak istenen istiklalindir, Akif’in ‘Allah Türk Milletine bir daha İstiklal marşı yazdırmasın’ dileğinin 104 yıl sonra ne manaya geldiğini anlamak zorundayız. En son ocağın tütmeye devam etmesinin yolu, korkmamaktır. İstiklal Marşımızı, İzmihlal Marşı ile değiştirmek isteyen bu saray sultasına ne pahasına olursa olsun ‘dur’ demek zorundayız. Bugün yoksulluk, işsizlik ve fakirlik, Anadolu topraklarının ekilmez, biçilmez hale gelmesindendir. Anadolu’nun bizi doyuramaz hale getirilmesi ise bu kölelik düzenini olağanlaştırmak istemelerindendir. İşte bu yüzden İYİ Parti olarak Anadolu’ya yeniden yerleşmek’ kararlılığındayız. Anadolu’yu yeniden yeşertmek için, köylerin, ovaların, hepimizi yeniden besler hale getirmesini sağlamak için, Anadolu’yu yabancıların, kaçakların işgal alanı olmaktan çıkartmak için, bir fikir ve düşünce seferberliğini, Türk Milleti ile paylaşacak ve bunu gerçekleştireceğiz. Başka çaremiz yok, ya kanla ve şerefle yazılan İstiklal Marşı’nı ya da ihanetle yazılan İzmihlal Marşı’nı okuyacağız. Ezcümle 104 yıl sonra da durum aynıdır. Tercihler değişmemiştir. Ya istiklal ya izmihlal. Biz istiklali seçenleriz.
Dolayısıyla, ne yaparsanız yapın, hangi zorbalığa başvurursanız vurun biz ‘Ne mutlu Türk’üm’ diyen milyonlar, çelik zırhlarını kuşanmış bir vaziyette Cumhuriyet nöbetindeyiz! Türk milletine karşı, vatanın mevzu bahis olduğu her beka meselesinde, tarihin İYİ Parti’ye yüklediği sorumluluğu, yani kutlu görevimizi yerine getirmeye, gece uyumadan, gündüz oturmadan devam edeceğiz. İstiklali seçenler, istiklali sevenler Türk milletini sevenlerdir. Ve rahmetli Galip Erdem’in dediği gibi ‘Türk milletini sevmekte birleşenler; birbirlerini sevmekte birleşmeye de mecburlardır. Aksi takdirde; millet sevgileri, kimsenin inanmayacağı boş bir laftan ibaret kalır’. İzmihlali seçenler, terörbaşına kulak veriyorlar. İstikbali seçenlerse Cumhuriyetimizin kurucu önderine Mustafa Kemal Atatürk’e kulak veriyorlar”
Başkomutan Atatürk’ün Gençliğe hitabesi okundu
Grup toplantısında, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Gençliğe Hitabe’sinin bir bölümü ekranlara Atatürk’ün videosuyla yansıtıldı. Videoda, Atatürk’ün sesinden Gençliğe Hitabe’nin şu bölümü okundu:
“Memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakruzaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir. Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve Cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.”
“Cumhuriyeti yıktırmayacağız”
Müsavat Dervişoğlu, videonun ardından şunları kaydetti:
“Unutmayın, bu topraklar, şerefiyle ölmeyi, düşmana boyun eğmeye yeğ tutanlar tarafından vatan yapılmıştır. Bu yüzdendir ki, bir kere daha tekrar ediyorum: Türkiye’yi Türksüzleştirmeyeceğiz. Cumhuriyeti yıktırmayacağız. Türk vatanını böldürtmeyeceğiz. Sözümüzü budur, yeminimiz budur! Ne mutlu Türk’üm Diyene!”