Hatimoğulları: Kültür ve Turizm Bakanı saniye beklemeden o koltukta istifa etmelidir!

0
5

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, DEM Parti İmralı Heyeti’nin terör örgütü PKK lideri Abdullah Öcalan’la yaptığı ikinci görüşmesine ilişkin “ Öcalan son görüşmede heyetimize Bahçeli’nin yaklaşımının devlet aklıyla buluşması halinde barışa hizmet edecek tarihsel bir çıkışa vesile olacağını belirtmiştir. Bizler de DEM Parti olarak bu konuda ‘İktidar da artık güven artırıcı somut adımlar atmalıdır’ diyoruz. Güçlü bir çözümün iradesi ortaya konulmalıdır. Kürt sorununun çözümü demokratik ve barışçıl çözümü için iktidar tarafından toplumun tümünü kapsayan ve demokrasiyi esas alan güven artırıcı adımlar acilen atılmalıdır” dedi.

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, partisinin grup toplantısında konuştu. Hatimoğulları, Siirt Belediye Eş Başkanı Sofya Alağaş’a hapis cezası verilmesi, Bolu Kartalkaya’da Grand Kartal Otel yangı faciası ve liyakatsiz atamaları değerlendirirken, DEM Parti İmralı Heyeti’nin Abdullah Öcalan ile görüşmesine ilişkin ayrıntıları paylaştı.

Mücadelemizden bir an olsun geri durmadık

Siirt Belediye Eş Başkanı Alağaş’a verilen cezaya ilişkin Hatimoğulları, “Bu karar bir kez daha yargının mevcut olan bütün muhalefete karşı saldırısının, darbesinin, operasyonunun göstergesidir. Bunu kabul etmek mümkün değildir. Cezaevleri, baskılar, siyasi soykırım operasyonlarıyla bugüne kadar bir tek adımı geri atmadık. Mücadelemizden bir an olsun geri durmadık. Bugün belediye eş başkanlarımıza, parti yöneticilerimize, muhalif olan kesimlere yönelik bu operasyonel yaklaşımlar, gözaltılar ve tutuklamalarla bizlere geri adım attırabileceğini zannediyorsa bu iktidar ve yargı sistemi büyük yanılıyor. Tarihimize dönüp baktığında büyük yanıldığını görecektir” ifadelerini kullandı.

Bu yangın bir otel etrafında dönen iktidar sermaye ilişkisinin çok acı fotoğrafıdır

Bolu Kartalkaya’da Grand Kartal Otel’de meydana gelen yangın faciasına ilişkin Hatimoğulları, ‘tarifsiz bir acı’ nitelemesinde bulunarak şunları kaydetti:

“Türkiye’yi kolay ölümler, değersiz hayatlar ülkesi haline getirmek isteyenlerin neden olduğu bir yangın felaketiyle karşı karşıya kaldık. Rant hırsı, denetimsizlik felaketi onlarca eve, milyonlarca yüreğe ateş düşmesini sağladı. Ülke olarak çok büyük ama tarifi imkansız çok büyük bir acıya boğulduk hep beraber. 36’sı çocuk 78 yurttaşımızı kaybettik bu yangında… Bir haftadır Kartalkaya’da meydana gelen yangın ve ortaya çıkan felaketi konuşuyor Türkiye. Yitirdiğimiz canlarımızı konuşuyoruz, ihmaller dizisini konuşuyoruz. İktidar ise ne bir özür diliyor ne de bir istifa kelimesini ağzına alıyor. Sadece tüm gücüyle, ‘sorumluları acaba nasıl korurum’ diye çalışma içerisine girmiş durumda. Bu felakete kapı aralayanlar, sermaye kazansın diye denetim yapmayanlardır. Otel sahibine teşvikler verilmiş ve otel sahibi aldığı bu teşviklerle yüz milyonları bulan kazanmış ama yangını engelleyecek, yangın alarmı sistemini ve söndürme sistemini kurmamış, teşvik paralarını da cebine indirmiş. Bunca kazanca rağmen bir tane önlem almamış bir iş insanını kim koruyor? Bu iktidar koruyor. Ve istiyorlar ki bu yangınları sıradan görelim.

Bu felaketin nedeni aşırı merkeziyetçi yönetimdir

Bu yangın bizim için ne münferit bir olaydır ne de kazadır. Bu yangın, bir otel etrafında dönen iktidar sermaye ilişkisinin çok acı fotoğrafıdır. Bu iktidar öyle bir sistem yarattı ki denetime tabi oluyorsunuz, eksiklerinizin listesi size veriliyor, bunu beğenmiyorsunuz ve başka bir şirkete gidip oradan bir rapor alarak parasıyla yolunuza devam ediyorsunuz. Bütün yolsuzluklarına ve bütün yanlışlıklarına, bütün tedbirsizliğine parasıyla devam ediyor. İşte bunlar 3-5 kuruş elde etmek için denetimleri ‘ahbap çavuş’ ilişkisine dönüştürüp 36’sı çocuk 78 yurttaşımızı yangında kaybetmemize sebep olmuştur. Burada bu sistemin bu rejimin bütün eksikliklerini; bu yangının etrafında dönen bu bütün eksikliklerin aslında mevcut olan sistemin eksikliğinin göstergesi olduğunu hep birlikte biliyoruz. Bu felaketin nedeni aşırı merkeziyetçi yönetimdir. Liyakatsiz atamalardır. Kurumların içini boşaltan rantçı, rüşvetçi anlayışın ta kendisidir. Bu facianın asıl sorumlusu ‘Bütün yetki benim elimde olsun’ diye yerel yönetimlerin yetkilerini sınırlandıran ve yerel yönetimin yetkilerini merkeze tahvil eden anlayışın ta kendisidir. Yerel yönetimleri muhalefet kazanınca ‘kayyum atayayım, olmazsa yetkilerine el koyayım’ anlayışı bu felaketlere zemin hazırlamaktadır.

Kültür ve Turizm Bakanı saniye beklemeden o koltukta istifa etmelidir

Lamı cimi yok, Kültür ve Turizm Bakanı başta olmak üzere bu felakette sorumluluğu olan bütün yetkililer derhal ama derhal istifa etmelidir. Sadece istifa yetmez, yargı önünde de hesap vermelidir. Bu katliamın hesabı sorulmadığı müddetçe yeni katliamlara kapı açacağını, çok daha büyüğünün yaşanacağını biliyoruz. Bu yüzden bu kürsünden bir kez daha ifade ediyoruz; Kültür ve Turizm Bakanı derhal ama derhal, bir saniye beklemeden o koltukta istifa etmelidir. Bu bir tercih değil, bir zorunluluktur. Bunlara alışmayacağız, susmayacağız. Yapılan bütün haksızlıklara karşı mücadele edeceğiz. Mücadelemiz yaşam hakkımız içindir.”

Olası rakibini yargı yoluyla yarışın dışına itmeye çalışmak hukuksuzluktur

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na açılan soruşturmalara da tepki gösteren Hatimoğulları, “Hak, hukuk demek; belediye başkanı daha kürsüde konuşurken hakkında soruşturma açmak demek değildir. Bakın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, dün hükümetin muhalefet belediyelerine dönük uygulama ve baskılarını eleştirdiği konuşmasını tamamlamadan, kürsüdeyken hakkında soruşturma açıldı. Kimse karnından konuşmasın; olası rakibini yargı yoluyla yarışın dışına itmeye çalışmak hukuksuzluktur. İktidara soruyoruz; yakında insanlar konuşmaya başlamadan düşünürken mi soruşturma açacaksınız? Zira size göre düşünen ve konuşan her insan tehlikelidir. Ve bakın bu hukuksuz uygulamalara bir yenisi daha eklendi. Devrimci, demokratik çizgiyi savunan partimizin bileşenlerinden ESP’li yoldaşlarımıza yönelik siyasi soykırım gerçekleşti ve 34 yoldaşımız birkaç gün önce tutuklandı. Hak hukuk demek onlarca insanın katledildiği 1990’lar karanlığının JİTEM davasının talimatla üstünün örtülmesi değildir. Dün JİTEM ana davasında zorla kaybetmeler yönünden zaman aşımı gerekçesiyle bu dava düşürüldü. Bu davanın düşürülmesini kabul etmiyoruz” dedi.

Öcalan’ın çağrısı nettir; Türkiye’yi demokrasi zeminine çekmek

2’inci İmralı görüşmesine ilişkin değerlendirmelerde bulunun Hatimoğulları, şunları kaydetti:

“İmralı görüşmesinden çıkan yol haritası elbette ki bu ülkede yaşayan Türklerin, Kürtlerin ve bütün halkların merakla beklediği bir konudur…  Öcalan’ın çağrısı nettir; Türkiye’yi demokrasi zeminine çekmek, krizlerden kurtarmanın tek çaresidir. Bu kapsamda Sayın Öcalan meseleyi şiddet ve çatışma zemininden demokratik hukuk ve siyaset zeminine çekmeyi hedeflediğini bir kez daha bu görüşmede de ısrarla vurgulamıştır. Sayın Öcalan’ın vurguladığı gibi tarihin kritik dönemeçlerinde sağlanan ortaklaşmalar sorunların çözümüne önemli katlılar sağlar. 22 Ocak tarihindeki görüşmede Öcalan mevcut sorunların ancak demokratik hukuk yoluyla kökten çözümünün mümkün olduğunu önemle vurgulamıştır. Öcalan’ın şu hususların önemle altını çizdiğini ifade etmeliyim: Sürekli beka kaygısı üreterek işçi ve emekçinin alın terini güvenlik politikalarına harcandığı, yoksulluğun derinleştiği, hukuksuzlukların sıradanlaştığı, sömürünün yaygınlaştığı, kadın ve çocuk düşmanlığının arttığı bu kısır döngüden çıkmanın yol haritasını sunmaya hazır olduğunu ifade etmiş.

MGK’nın ‘Kırmızı Kitap’ denen gizli anayasasına sarılarak demokrasi gelmez

Türkiye’nin bütün bu prangalardan kurtarmaya hazır olduğunu ifade etmiştir. Evet bizde diyoruz ki tarihin bu önemli kırılma dönemlerinde Türkiye bütün bu prangalarını atmalı, yüz yıllık ezberden ve kısır döngüden kurtulmalıdır. Ayrıca Sayın Öcalan son görüşmede heyetimize Bahçeli’nin yaklaşımının devlet aklıyla buluşması halinde barışa hizmet edecek tarihsel bir çıkışa vesile olacağını belirtmiştir. Özellikle tarihe not düşerek altını çiziyoruz: Bizler de DEM Parti olarak bu konuda ‘İktidar da artık güven artırıcı somut adımlar atmalıdır’ diyoruz. Güçlü bir çözümün iradesi ortaya konulmalıdır. Kürt sorununun çözümü demokratik ve barışçıl çözümü için iktidar tarafından toplumun tümünü kapsayan ve demokrasiyi esas alan güven artırıcı adımlar acilen atılmalıdır. Barış gergin fay hatları üzerine inşa edilemez. AKP’nin yıllardır gerdiği fay hatlarını daha fazla germeye çalışması en çok barış ve demokrasi umudunu yaralamaktadır. Öyle yeni anayasa çağrıları yaparken MGK’nın ‘Kırmızı Kitap’ denen gizli anayasasına sarılarak demokrasi gelmez. Bu ülkenin gizli anayasa değil demokratik bir anayasa ihtiyacı var. Türkiye halklarını darbe, vesayet, isyan ve şiddet zeminlerinden kurtarmak; demokrasi, barış ve ortak yaşam zemininde bir tarihsel buluşmayı sağlamakla mümkündür, bu sorumluluk hepimize aittir.

Türkiye’nin demokratikleşmesine hilaf olacak en ufak birşeyi kabul etmeyiz

Bugün derdi demokrasi ve hukuk olan herkese çağrımızdır; DEM Partiye güvenin. Bizler Türkiye’nin demokratikleşmesine hilaf olacak en ufak bir şeyi kabul etmedik, etmeyiz. Bakın Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt barışı derken biz neleri anlatıyoruz onları tek tek anlatayım: Emeğin sömürülmediği, emekçinin hakkını aldığı, halkların varlığının inkar edilmediği, kendisini özgür ve eşit bir biçimde ifade edebildiği, Alevilerin eşit yurttaşlık haklarına sahip olduğu, doğanın katledilmediği, kadınların eşit ve özgürce yaşadığı, çocukların; istismara uğramadığı, öldürülmediği, güvende yaşadığı, gençlerin işsiz kalmadığı bir düzeni kast ediyoruz. Bütün Türkiye halkları olarak hepimiz rahat bir nefes almayı hak ediyoruz…

Gelin hep birlikte barışa sahip çıkalım

Bu süreci ıskalamamak için devletten olan beklentilerin yanı sıra bu iktidarın çözüm haritasını açıklamasını talep etmemizin yanısıra, muhalefetin de Kürt sorununa yaklaşımın daha belirgin ve toplumsal barışın sağlanması konusunda daha büyük rol ve misyonu üstlenmesi gereken bir dönemden geçiyoruz. Buradan çağrımız barıştan yana olan, emekten yana olan, haktan hukuktan yana olan, rahat bir Türkiye, demokratik bir Türkiye’de yaşamak isteyen bütün insanlaradır: Gelin hep birlikte barışa sahip çıkalım, barışın sesi olalım. Barışın sesini yükseltelim, bu ülkede daha çok barış demeye devam edelim.”

Reklam Alanı