Cumhurbaşkanı Erdoğan: Terör Örgütlerinin Kafasını Ezeriz!

0
2

Suriye’de yaşananlara değinen Cumhurbaşkanı Erdoğan, terör örgütlerinin silah bırakmaması halinde yaklaşan acı akıbetten kurtulamayacaklarını söyledi ve “Biz, Suriye’deki her kesim gibi Kürt kardeşlerimizin de tüm meselelerinin çözümünün takipçiyiz, destekçisiyiz, Kürtlerin güvenliğinin teminatıyız” dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti Grup Toplantısı‘nda konuştu.

Gündemdeki birçok meseleye değinen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye meselesine geniş yer ayırdı.

Suriye halkının uzun zamandır hasretini çektiği özgürlüğe Baas rejiminin yıkılmasından sonra kavuştuğunu söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, daha önce birçok kez dediği gibi bir kez daha terör örgütlerinin silahlarını gömmeleri gerektiğini söyledi.

YPG TERÖR ÖRGÜTÜ ŞAYET SİLAH BIRAKMAZSA

“Öte yandan 15 aydır soykırımın ve katliamların sürdüğü Gazze’de ateşkesin sağlanmasıyla, inşallah tüm bölgede kalıcı barış ve istikrar için önemli bir fırsat doğacaktır. İsrail ve Hamas arasındaki ateşkes görüşmelerini çok yakından takip ediyor, bir an önce müjdeli haberler almayı ümit ediyoruz.

Bir diğer husus da suni etnik gerilim senaryosuyla ülkeyi bölmeye çalışanların da söylemlerini ve kimlerin hesabına çalıştıklarını gözden geçirme vakti gelmiştir.” diyen Erdoğan, devamında ise “Çünkü halihazırda Suriye’deki en ciddi sıkıntı, ülke topraklarının neredeyse üçte birini halen işgal altında tutan, YPG terör örgütüdür.

Suriye’nin doğal kaynaklarını da gasbeden YPG terör örgütü, şayet kendini feshedip silah bırakmazsa, yaklaşan acı akıbetten kurtulamayacaktır. Biz, Suriye’deki her kesim gibi Kürt kardeşlerimizin de tüm meselelerinin çözümünün takipçiyiz, destekçisiyiz, Kürtlerin güvenliğinin teminatıyız.” dedi.

TERÖR ÖRGÜTLERİNİN KAFASINI EZERİZ

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın devam eden sözleri ise şöyle;

“DEAŞ gibi proje ürünü bahanelere gelince bunların artık ikna edici yanı kalmamıştır. Şayet, Suriye’de ve bölgede DEAŞ tehdidinden gerçekten korkuluyorsa, bu meseleyi çözme iradesine ve kudretine sahip en büyük güç, Türkiye’dir. Herkes bölgeden elini çeksin; biz Suriyeli kardeşlerimizle beraber, DEAŞ’ın da, YPG’nin de, diğer terör örgütlerinin de kafasını kısa sürede ezeriz. Allah’ın izniyle bu yapabilecek kudrete ve kuvvete fazlasıyla sahibiz.”

2025 YILININ İLK İKİ HAFTASINDA KAYBETTİKLERİMİZ

2025 yılının ilk iki haftasında hepimizi müteessir eden 2 acı haber aldık. Ferdi Tayfur’un vefatı, sadece sanat camiasını değil milletçe hepimizi derinden üzmüştür. Merhum Ferdi Tayfur kalbi milleti için çarpan bir sanatçıydı. Kendisini bir kez daha şükranla yad ediyorum.

İkinci kaybımız, Anayasa Komisyonu Başkanımız Ahmet İyima’dır. Kendisi beyefendi kişiliği, okumaya ve araştırmaya merakı ülkemize uzun yıllar hizmet etmiş müstesna bir isimdir. Tüm ailesine başsağlığı diliyorum.

AK PARTİ’NİN ÜYE SAYISI

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığımız siyasi partilere dair en güncel bilgileri paylaşılıyor. AK Parti’miz 168 siyasi parti arasında 11 milyon 135 bin 306 üye sayısıyla zirvedeki yerini koruyor. Bizden sonra ikinci sırada yer alan ana muhalefet partisine attığımız fark 9,5 milyon üyedir.

Birleşmiş Milletler’e kayıtlı 35 ülkeye kayıtlı devasa bir aileden bahsediyoruz. AK Parti üye sayısıyla birlikte Türkiye’nin en büyük ailesiyiz. Böyle bir ailenin ferdi, siyasi partinin lideri olmaktan iftihar ediyorum.

MİLLETİN ROTASINDAN AYRILMADIK

Milletiyle yol yürüyen partiyiz, milletin rotasından ayrılmadık. Milletin hedef, amaç ve kadim değerlerinden hiç kopmadık. Tüm vatandaşlarımıza kalbimizin kapılarını açtık. Allah beraberliğimizi daim eylesin diyorum.

Şimdiye kadar 905 ilçe kongremizi tamamladık. Kalan 15 ilçe kongresini önümüzdeki günlerde neticelendireceğiz. 81 il kongremizden 56’sını demokrasi şöleni alanı gerçekleştirdik.

27 Ocak’ta Ankara’da “Gençliğinle Türkiye’ye Yön Ver” temasıyla Gençlik Kollarımızın 7’inci Olağan Kongremizi yapacağız. Kongremiz 2028’e giden yolun işaret fişeği olacak.

EKONOMİ 

Son dönemdeki veriler ekonomideki iyileşmelere işaret ediyor. İhracatta Cumhuriyet tarihinin rekorunu kırdık. Savunma ihracatımızın 7 milyar dolar ile tarihin en yüksek zirvesine çıkmasıydı. İşsizlik oranı son 19 ayda tek hanede seyrediyor. Son 1 yılda 986 bin kişilik istihdam oluşturduk. Enflasyonla mücadeleye verdiğimiz önemi her geçen gün vurguluyoruz. Haziran ayında girdiğimiz dezenflasyon süreci devam ediyor.

Bir süredir üzerinde çalıştığımız sosyal konut projemiz bunlardan biri. 2025 senesinde enflasyon hedefimizi tutturmada umutluyuz. Enflasyon düştükçe milletimiz daha rahat bir nefes alacak. Kararlı duruşumuzu bozmayarak 85 milyon olarak kazanacağız. 22 yılda küresel krizler dahil alnımızın akıyla geldik. Birçok ekonomik başarıya imza attık. Ne yapıyorsak akılla ve incelikli stratejiyle yapıyoruz. Türkiye emin ve ehil kadroların yönetiminde güven içindedir.

SURİYE HALKI HASRETİNİ ÇEKTİĞİ ÖZGÜRLÜĞE KAVUŞMUŞTUR

Türkiye, Cumhur İttifakı’nın mihmandarlığında menzile mutlaka varacaktır. 2024 bölgemizde ve dünyada kritik hadiselerin yaşandığı bir yıl oldu. Suriyeli kardeşlerimiz; 13 yıl boyunca işkenceyle, açlıkla, halkını katleden Esad rejiminden ve Baas rejiminden kurtulmuştur. Suriye halkı hasretini çektiği özgürlüğe kavuşmuştur.

Mazlumların tepesine bomba yağarken Esad’ın işlediği zulümleri bile kendi devletine işleyenlerin utancı bu yüzdendir. Siyaseten öyle ahlak dışı cümleler kurdular ki bugün konuşmaya bile yüzleri yok.

Hatalarıyla yüzleşmek yerine öküz altında buzağı aramaya devam ediyorlar. Bugün bazı gerçekleri hatırlatmakta fayda görüyorum. Susacak, saklayacak karakterde değiliz hiçbir zamanda olmadık.

SURİYE HALKI BAAS REJİMİNDEN SONUNDA KURTULMUŞTUR

2024, bölgemizde ve dünyada kritik hadiselerin yaşandığı bir yıl oldu. Komşumuz Suriye’de 61 yıllık Baas zulmünün sona ermesi, geçen seneye damgasını vuran muhteşem ve muazzam bir gelişmeydi. Suriyeli kardeşlerimiz, 13 yıl boyunca kimyasal silahlarla, varil bombalarıyla, misket bombalarıyla, işkenceyle, açlıkla halkını katleden Esad’dan ve Baas rejiminden sonunda kurtulmuştur.

Sadece Halep, Şam, Hama, Humus değil, tüm kesimleriyle Suriye halkı 61 yıllık istibdadın ardından hasretini çektiği özgürlüğe kavuşmuştur. Mazlumların tepesine bomba yağarken, bu çatı altında, grup toplantısında “Ne bayır kaldı, ne bucak” diyerek, Esad’ın işlediği zulümleri bile kendi hükümetine ve ülkesine fatura edenlerin utancı, işte bu yüzdendir.

Suriye meselesinde öyle pervasız, öyle vicdansız, öyle siyaseten ahlak dışı cümleler kurdular ki, bugün konuşmaya yüzleri dahi yok. Hırçınlaşmalarının, seviyeyi daha da düşürmelerinin sebebi, bundandır. Hatalarıyla yüzleşmek yerine, öküz altında buzağı aramaya devam ediyorlar. Samimi bir özeleştiri yapmak yerine hırçınlaşanlara, bugün bazı gerçekleri tekrar hatırlatmakta fayda görüyorum. Bizim abdestimizden şüphemiz yok ki, namazımızdan şüphemiz olsun.

Susacak, saklayacak, kaçacak, zoru görünce veya işine gelmeyince topu taca atacak karakterde değiliz, hiçbir zaman da böyle bir tıynette olmadık. Hep dobra dobra konuştuk, harbi olduk, hasbi olduk, sözümüzü muhatabına çekinmeden mertçe söyledik. Bugün de yalanlarla değil, sadece ve sadece hakikatin diliyle konuşacağız.

SURİYE’DEKİ SÜRECE DAİR

Suriye’de ilk barışçıl gösteriler, 15 Mart 2011 tarihinde başladı. Bu gösteriler, son derece meşru gösterilerdi. Suriye halkı, yarım asırdır devam eden baskılara karşı; hak, hukuk, adalet, özgürlük, demokrasi taleplerini yüksek sesle dile getiriyordu. Bu gösterilerde, Türkiye’nin hiçbir dahli, hiçbir müdahalesi olmadı.

Olaylar tamamen kendiliğinden vuku bulmuş, kendi mecrasında gelişmişti.
Hatta, olaylar başladıktan sonra, Sabık Suriye Devlet Başkanı Esad’la birkaç kez görüştüm. Gösterilerin barışçıl olduğunun altını çizdim. Taleplerin dikkate alınması gerektiğini söyledim.

Toplumun beklentisi olan reformların artık daha fazla geciktirilmeden hayata geçirilmesi gerektiğini ifade ettim. Bütün bu görüşmelerimizde, kendisiyle her temasımızda Esad bize reform yapacağını söyledi, ama sözünü hiçbir zaman tutmadı. Göstericilerin seslerine kulak vermek yerine, ordusunu devreye sokarak, olayları şiddetle, kanlı yöntemlerle bastırma yoluna gitti.

Kendisiyle o süreçte de görüşmem oldu. Gösterileri şiddetle bastırmanın hem ülke genelinde, hem de İslam coğrafyasında tepkilere neden olacağını yapıcı bir dille Esad’a izah ettim. Gösterilerin önüne geçmenin tek yolunun, vaat edilen reformların yapılması olduğunu tekrar hatırlattım.

Fakat Esad, olayları barışçıl yöntemlerle çözmek varken, şiddetin dozunu biraz daha artırdı, katliamlarına hız verdi. Bunun üzerine tam da bizim uyardığımız gibi, küçük çaplı, barışçıl gösteriler, kullanılan orantısız şiddet nedeniyle büyüdü, Suriye geneline yayıldı. Rusya meseleye müdahil oldu. İran meseleye müdahil oldu. PKK, DAEŞ, Şebbiha gibi terör örgütleri meseleye müdahil oldu. Sınırımızın hemen ötesinde başlayan ateş, ülkemizi de tehdit eder boyutta bir yangın dönüştü; Suriye’den ülkemize toplu hareketlilik başladı.

Dahası Suriye’de, masum siviller, toplu katliam, kimyasal silah, işkence, tecavüz, zoraki göç gibi insanlık dışı muameleye maruz bırakıldı. Türkiye’nin, olaylar bu raddeye vardıktan sonra hem sınırlarını korumak, hem terör örgütlerine karşı tedbir almak, hem de mazlumlara sahip çıkmak maksadıyla gelişmelere müdahil olması kaçınılmaz hale geldi.

TÜRKİYE’NİN HASIMLARI, DIŞARIDAN TÜRKİYE’NİN ÇABALARINI ELEŞTİRDİLER

Türkiye’nin, yanı başındaki bir ülkeye, tamamen haklı ve meşru gerekçelerle, özellikle de insani sebeplerle müdahil olmasından daha tabii bir şey olamaz. Türkiye’nin hasımları, dışardan Türkiye’nin çabalarını eleştirdiler. Bunların hangi niyetlerle hareket ettiklerini zaten çok iyi biliyorduk.

Bizim için asıl şaşırtıcı olan, içerden bazılarının, “Türkiye’nin Suriye’de ne işi var” diyerek, meselenin ciddiyetinden uzak bir şekilde bizi haksızca eleştirmeleriydi. Amerika’nın Suriye’de ne işi var, demediler. Bölgesel aktörlerin Suriye’de ne işi var, demediler. Avrupa’nın, Batının Suriye’de ne işi var, demediler.

Terör örgütlerinin, hem de Türkiye için tehdit unsuru olan bölücü terör örgütünün Suriye’de ne işi var, demediler. Sadece Türkiye’yi eleştirdiler, sadece şahsımızı ve hükümetimizi hedef tahtasına koydular. 13 yıl boyunca, bir kez olsun ülkelerinin yanında, Türkiye’nin yanında, mazlumun, mağdurun, Suriyeli muhacirlerin tarafında yer almadılar.

SURİYE’DE İNSANLAR HAYATINI KAYBEDERKEN SESLERİNİ ÇIKARMADILAR

Suriye’de bir milyon insan hayatını kaybederken ses çıkarmadılar. 12 milyon insan, ölüm, işkence, hapis, tecavüz korkusuyla evlerini, yurtlarını terk ederken seslerini çıkarmadılar. Kitlesel kıyımlar yapılırken seslerini çıkarmadılar. Hapishanelerde insanlık dışı işkenceler yapılırken seslerini çıkarmadılar.

Bebekler ölürken, çocuklar katledilirken sustular. Vahşete, zulme, katliama, barbarlığa, gaddarlığa yıllarca sessiz kaldılar. Halep’te, Bayırbucak’ta, Hama’da, Humus’ta çocuklar kırılırken, üzülerek söylüyorum, bize saldırdıkları kadar, Esad zalimine ve Baas rejimine laf etmediler. Açın, yazılanlara bakın. Açın, Meclis kürsüsünden söylenenlere bakın.

Yasak savmak kabilinden birkaç eleştirel cümle dışında, yıkımın ve zulmün boyutlarıyla orantılı hiçbir tenkit göremezsiniz. Kendi devletlerini ve hükümetlerini suçladıkları kadar, Suriye’yi kan deryasına çeviren Esad’a ve destekçilerine toz kondurmadılar.

TÜRK-KÜRT-ARAP KARDEŞLİĞİNİ BOZAMAYACAKSINIZ

Bir milyon insan öldü. İslam medeniyetinin göz bebeği şehirler talan edildi. Suriye’nin dört yanından toplu mezarlar fışkırıyor. 13 yıl boyunca tüm bunlar yaşanırken aklınıza gelmeyen vicdanı, merhameti şimdi azılı katillerden hesap sorulurken mi hatırladınız? Biz, sizin ne yapmaya çalıştığınızı biliyoruz, hem de çok iyi biliyoruz.

13 yıl neden sustuğunuzu, şimdi neden konuştuğunuzu çok iyi biliyoruz. Zalim Esad’ın katliamlarına neden tepki göstermediğinizi gayet iyi biliyoruz. Dün, bizim değil, hükümetin değil, Cumhur İttifakı’nın değil, Türkiye’nin karşısında konumlandılar. Bugün de yine Türkiye’nin karşısındalar, ülkemizin hasımlarının yanındalar. Dün de ideolojik taassupla hareket ediyorlardı. Bugün de hadiselere ideolojinin penceresinden bakıyorlar.

Dün de iyi niyetli değillerdi, bugün de art niyetli davranıyorlar. Ne yaparsanız yapın, Suriye devrimini üflemekle söndüremeyeceksiniz. Ülkemiz içinde de, o çok arzuladığınız kışkırtmayı yapamayacaksınız. Türkiye-Suriye kardeşliğini, Türk-Kürt-Arap kardeşliğini bozamayacaksınız.

Şer güçlerin çizdiği sosyal fay hatları kaşıyarak, barış içinde bir arada yaşama irademize dinamit koyamayacaksınız. Sizin tuzaklarınıza asla ve asla düşmeyeceğiz.

SİYASET; AKILLA, BASİRET VE FERASETLE YAPILIR

Siyaset; akılla, basiret ve ferasetle yapılır. Siyaset, ülkenin ve milletin çıkarlarını merkeze alarak yapılır. Siyaset, Türkiye’nin hak ve hukukunu yüceltmek için yapılır. Siyasetçisi, yazarı, akademisyeni, bürokratı, gazetecisiyle bu yeni dönemde herkesin görevi, ülkemizin Suriye’de istikrarın tesisi için yürüttüğü çabalara katkı sunmaktır.

Yüzlerce yıllık kardeşlik bağlarımızın ve 911 kilometrelik sınırımızın olduğu komşu bir ülkeye, biz Batılıların baktığı zaviyeden bakamayız. Kardeşlerimizin yaralarına şifa olmak, bir an önce kendi ayakları üzerinde durmalarını sağlamak, bizim hem kardeşlik, hem de komşuluk vazifemizdir.

TÜRKİYE OLARAK, SURİYE’NİN İNŞASI İÇİN DESTEĞİMİZİ SÜRDÜRÜYORUZ

Türkiye olarak Suriye’de istikrarın tesisi, geçiş sürecinin tamamlanması, tüm Suriyelileri kucaklayan bir sistemin inşası için desteğimizi, katkımızı sürdürüyoruz.

Devrimi müteakiben MİT Başkanımız ve Dışişleri Bakanımız Şam’ı ziyaret etti. Bugün de geçici hükümetin Dışişleri Bakanı, Savunma Bakanı ve İstihbarat Başkanı ülkemize bir ziyaret gerçekleştirecekler. Suriye’nin en kısa sürede toparlanması için hem “İnkaz” hükümetiyle hem Arap dünyasıyla hem de uluslararası toplumla işbirliği yapıyoruz. Sadece devlet olarak değil, AK Parti olarak da hemen harekete geçtik.

Partimizin İnsan Hakları Başkanlığı’ndan bir ekip, devrimden 9 gün sonra Şam, Halep, Humus, Hama gibi Suriye şehirlerini ziyaret ettiler. Partimizin de desteğinin Suriyeli kardeşlerimizle olduğunu bizzat ifade ettiler. Bu ülkeyi tekrar istikrarsızlığa ve kaosa sürükleme girişimlerine, yeni Suriye yönetimiyle birlikte asla müsaade etmeyeceğiz.

İsrail başta olmak üzere Suriye topraklarına ve halkına saldıran güçlerin de, bu mütecaviz eylemlerine bir an önce son vermesi gerekiyor. Aksi takdirde ortaya çıkacak ağır sonuçların herkese etkisi menfi olacaktır.

CHP VE ŞÜREKASI HER MİLLİ MESELEDE YANLIŞ YERDE

Biz, her aşaması en ince detayına kadar hesaplanmış bu siyaseti yürütürken, CHP tarafında çok farklı bir hava hâkim. Kimin ne dediği, ne yaptığı belli değil. Ya rol çalmanın, ya da mülteci düşmanlığını körüklemenin peşindeler. Suriye devriminin üzerinden 40 gün geçti. Fakat ana muhalefet partisi bu konuda tutarlı, mantıklı, içerisinde bilgi kırıntısı olan tek bir cümle dahi kuramadı. Yaşadığımız kötü tecrübeler bize şunu göstermiştir: Ana muhalefetten, Türkiye’nin dış politikasına anlamlı bir destek beklemek tamamen beyhude bir uğraştır. Biz ne dersek diyelim, ne kadar uğraşırsak uğraşalım; hepsi faydasız. CHP ve şürekâsı her milli meselede yanlış yerde konumlanmayı bir şekilde başarıyorlar.

Mavi Vatan’dan Libya’ya, Karabağ’ın azatlığından Rusya-Ukrayna savaşına, Gazze mezaliminden Suriye devrimine kadar her konuda çuvalladılar. Her seferinde görüyoruz ki, dış politika gibi bilgi, birikim, vizyon ve ustalık gerektiren bir alan, CHP’nin çapını ziyadesiyle aşıyor. Ülkemizdeki muhalefetin seviyesine son günlerde bir kez daha tanık olduk. “Türkiye’nin ana muhalefet partisini mi, yoksa bir ilkokul müsameresini mi izliyoruz”, halen anlayamadık. Lafa gelince Sayın Özel, “Gazi Mustafa Kemal’in koltuğunda oturuyorum” diyor.

Ama bakıyorsunuz, ne bir ciddiyet var, ne ağırbaşlılık var; ne de işgal ettiği makamın kendisine zorunlu kıldığı vakur duruş var. Koltuğunu korumak için bir “atraksiyon” yapması lazım; fakat onu bile doğru-düzgün beceremiyor. Hatırlarsınız bir ara, ülkenin yarısı aydınlıkken “ışıkları kapatalım” dediler. Ancak, bu eylem nispeten bir emek, disiplin, iyi-kötü bir koordinasyon gerektirdiği için sadece 3 gün dayanabildiler.

Sonra Meclis’te nöbet işine girdiler; onda da CHP elitizminin kurbanı oldular. Şimdi daha orijinal bir eylemle kamuoyunun huzuruna çıktılar. Bu son çıkışlarını, açıkçası, biz de beklemiyorduk. Milletimiz gibi biz de bu orijinal fikir karşısında dumura uğradık. CHP’nin siyaset üretme kabiliyetini böylece bir kez daha görmüş olduk. Öncelikle bu dahiyane fikir için CHP Lideri Sayın Özgür Özel başta olmak üzere CHP yönetimini tebrik ediyorum.

Halkımızın umutlarını artırdılar; Türk siyasetine yeni bir ufuk kazandırdılar; demokrasimizin gücüne güç kattılar. Çok çaba ve zahmet gerektirmediği için “kart oyununun” CHP’nin karakterine daha uygun olduğu kanaatindeyim. Öncekiler kelebek ömürlü olmuştu; bunu biraz daha devam ettirebilirler.

Ama kendilerini bu oyuna fazla kaptırmasınlar. Artık trajedi boyutuna varan bu vahim tablonun takdirini en iyi CHP’li seçmenlerin yaptığına ve yapacağına inanıyorum.

Reklam Alanı