Karar Yazarı Mustafa Karaaliğlu, bugünkü köşesinde asayişten bahsetti.
Uzun süredir devam eden ama son zamanlarda fazlasıyla can sıkıcı ve yürek parçalayıcı bir hal alan şiddet alarm seviyesine ulaştı. Evde, sokakta sergilenen ve sıradan bir bahaneyle baş gösteren ölümcül saldırıların arkası kesilmiyor. Daha çok kadın ve kadınla birlikte çocuğa karşı ama toplamda cinsiyet farkı olmaksızın herkesin herkese karşı şiddeti sıradanlaşmış durumdadır. İstanbul’da en vahşi haliyle yaşanan cinayet mesela… Ya da boşanma-boşanamama cinayetleri… Yahut, sokaklar mafyanın çatışma alanı ve bu insanları tedirgin etmekle birlikte şaşırtmıyor.
Şiddet ve ölümcül vakalar bir noktaya kadar bütün toplumların ve dolayısıyla insanlığının sorunudur. İnsan tabiatının ürettiği bir şiddet var bunun tezahürlerini her toplumda görürüz. Ama “hapisten çıkan koca” türünde bir kitlesel şiddet dalgası olamaz. Namus cinayeti adı altında, kırsaldan şehre taşınan bir öldürme geleneği düşünülemez. Bazen basit alacak-verecek, bazen sıradan bir tartışma ile kabaran öfkenin sonucu da yaygın ölümlü saldırılar olamaz.
Hak, hukuk, empati, dayanışma ve hoşgörü gibi değerlerin zayıfladığı bir ülkede yaşıyoruz. Çok övündüğümüz sosyal yapımız acil tehlike sinyalleri veriyor. Sadece şiddet bağlamında değil, esnaflık ve ticaretten memurluğa, spordan siyasete kadar her alanda kalite ve ahlak erozyonu görülüyor. Hukuk duygusunun yitirildiği ve üzerine ağır ve müzmin bir ekonomik kriz halinin yaşandığı toplumda teğellerin atması kaçınılmazdır. Türkiye şimdi bunu yaşıyor…
Asayiş berkemal değil çünkü asayişi var eden temeller sarsıldı. Daha çok insan, ölmenin, öldürmenin ve başkasına zarar vermenin uzak durulması gereken bir davranış olduğu duygusunu kaybetti. Toplumda var olduğunu zannettiğimiz “irfan”ın aslında öfke, şiddet ve bencillikle yer değiştirdiğini bile fark edemiyoruz.
Bir faktör de siyasetin toplumla sadece popülizm ve ulufe üzerinden ilişki kurmasıdır. Menfaat ve sırt sıvama ilişkisi… Hukuk ve yargı kavramları zaten daha önce tasfiye edilmişti. Üzerine bir de caydırıcılığını yitirmiş ve sürekli olarak suçlu lehine esneyen ceza sistemi eklenince… Hepsinin sonucu daha fazla öfke, duyarsızlık ve daha çok şiddet olarak ortaya çıktı.
Ülkede siyasi kontrol ve demokratik haklara baskı ileri düzeyde ama iktidarın asayiş üzerindeki otoritesi sanılandan çok daha zayıftır. Uyuşturucu kullanımının yaygınlaşması, lise seviyesine inmesi ve uyuşturucu ile mücadelenin bahis mevzuu dahi yapılmaması da asayişteki başka bir otorite zaafı ve şiddetle yakın ilişkilidir.
Türkiye, yaşanan son şiddet dalgası ile sosyal ve psikolojik alanlarda mücadele etmek zorunda ama böyle bir kapasitenin varlığı şüphelidir. Çünkü burası, başta eğitim olmak üzere sabır isteyen hiçbir süreçte başarısı olmayan bir ülkedir. Temel sorunlarını çözemeyen, küçük sorunlarını göz önünde büyüyüp devasa hale gelmesine mani olamayan bir ülke.
Unutmayalım bir problem de sivil toplum eksikliğidir… Temel sorunların çözümü için çok gerekli olan sivil toplum siyasi gerekçelerle tamamen çökertildi ve devlet problemler karşısında tümüyle çaresiz duruma düşürüldü.
Değerleri ve kurumlarıyla toplumu var eden unsurların ayağa kaldırılması ve hukuk duygusunun geri kazandırılması şarttır. Bu zorlu yola girebilmek için de insanı önceleyen, insan hayatını sadece sokakta değil istihdamdan sosyal hayata kadar bütün ünitelerde önemsemeyen bir vizyon lazımdır. Gecikmeden…