Kovid pandemisinde başta Amerika olmak üzere dünyanın bazı ülkelerinde tarama amaçlı kullanılan “havuzlanmış PCR test yöntemi” Türkiye’de de okulların kış boyunca sorunsuzca açık tutulabilmesi için bir seçenek olabilir. İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Serap Şimşek Yavuz, eskiden de salgın dönemlerinde kullanılan “havuzlanmış PCR yöntemi” ile okullarda düzenli tarama yapılabileceğini söyledi. Havuzlanmış PCR test yönteminde, her seferinde bir kişiyi test etmek yerine, gruplar oluşturuluyor ve gruptakilerden alınan örnekler bir araya getirilerek tek bir testmiş gibi çalışılıyor. Test negatif çıkarsa, havuzdaki herkes sağlıklı anlamına geliyor. Pozitifse, ancak o zaman havuzun her üyesine ayrı ayrı test yapılıyor. Bu açıdan havuzlanmış testler hem maliyeti ve işgücünü düşürüyor hem de daha hızlı tarama yapılmasına imkan tanıyor.
ÖRNEK ALMASI DAHA KOLAY, MALİYETİ DAHA DÜŞÜK
Prof. Dr. Yavuz, “Ülkeler okulları açık tutabilmek için farklı farklı yöntemler deniyorlar. Bunlardan en çok kabul edilen ve önerilenlerden biri de tarama testleri. Yani öğrencilerde semptom olmasa bile hepsine test yapıp pozitif olanları erkenden saptayarak, enfeksiyonun yayılmasını engellemek. Maskenin yanı sıra bunun da etkili olduğu gösterildi. Tabii ki çocuklardan nazofaringal örnek (burun sürüntüsü) almak çok zor olduğu için, tükürük almak daha mantıklı. Ama bunun da ekonomik maliyet boyutu var. Dünyada bir grup ülke, hızlı (tükürük) testlerini kullanıyor ama bu hızlı testler maalesef ucuz değil. Türkiye PCR’ı çok ekonomik yapan bir ülke olduğu için, bu iki yöntemi kombine edebiliriz. Hızlı test yerine, havuzlanmış yöntemle tükürükten PCR testi çalışılması daha akılcı bizim ülkemiz için. Hem ekonomik anlamda, hem de kolay örnek alma anlamında böyle uygulamaların yapılmasını kesinlikle destekliyorum ve öneriyorum” dedi.
Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Serap Şimşek Yavuz
“SONUÇ NEGATİFSE, GRUPTAKİLERİN HEPSİ NEGATİF DEMEK”
Okulların açık kalabilmesi için asemptomatik (belirtisiz vakalar) ya da presemptomatik (belirti vermeden önceki evredeki vakalar) olguların erkenden yakalanıp izole edilmesinin çok önemli olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Yavuz, şunları söyledi: “Havuz yöntemi nasıl uygulanıyor? Diyelim ki sınıfta 20 öğrenci var. 10’arlı grup olarak örnek alıyorsunuz ve ortak test çalışıyorsunuz, yani bir test yapıyorsunuz. Buna havuzlanmış yöntem deniyor. Eskiden de yapılırdı bu, salgınlarda vs. Çok fazla insan var, testin maliyetini azaltmak için kullanılırdı. Üstelik bu yöntemde PCR testin duyarlılığında da bir azalma olmuyor. Bu 10 öğrenci negatif çıkarsa, hepsi negatif diyebiliyorsunuz. Hem ekonomik yönden, hem örnek alınması daha pratik olduğu için, iş gücü açısından da avantaj sağlıyor. Bunda da yine öğrencilerden tek tek eküvyonla (test çubuğu) ağız içinden tükürük sürüntüsü alınıyor, hepsi birleştirilip tek bir testmiş gibi çalışılıyor.”
“AŞILARIN DEĞİŞMESİ GEREKEBİLECEĞİNİ BAŞTAN BERİ KONUŞUYORDUK”
Salgın sürecinde aşıların değişmesi gerekeceği yönündeki bilgilerin yeni olmadığını, salgının başından beri bilindiğini ve bilim dünyasında da konuşulduğunu söyleyen Prof. Dr. Yavuz, “Bu virüsün bir RNA virüsü olduğunu, en başından beri konuşuyorduk. Bunların da değişme kapasiteleri var. Koronavirüsler’de aslında gribe göre daha düşük bu değişme sıklığı. Grip de bir RNA virüsü olduğu için, her yıl değişiyor ve aşılar da değişiyor. Beklenen bir şey bu. Ancak şunu diyebiliriz; bu insana yeni geçen bir patojen olduğu için aslında hep birlikte bu patojenin ne hızla mutasyonlar geçirdiğini gözlüyoruz. Bu da bilimsel olarak bizim açımızdan heyecan verici açıkçası. Ama Sars-Cov2 insana henüz yeni adaptasyon sağlıyor ve mutasyonları da normal Koronavirüslere göre, alışık olduğumuzdan daha hızlı oluyor. Bu nedenle aşılar da değişecek tabii ki. Virüs ne kadar antikordan kaçarsa, aşılar da değişecek. Bunu baştan beri konuşuyorduk zaten. Şu andaki aşılar, hem Delta’dan hem Alfa’dan ve diğer varyantlardan koruyabilme kapasitesine hala sahip. Önünde sonunda, gripte olduğu gibi bunda da aşı etkinliği yüzde 50’nin altına indiğinde aşıların değişmesi gerekecek. Bizim için çok sürpriz değil bu” diye konuştu.
“AŞI KARŞITLARI BİLİMİ ÇARPITIYOR”
Aşı tereddüdü yaşayanların çok yanlış bilgiler nedeniyle kafasının karıştırıldığına da dikkat çeken Prof. Dr. Yavuz, onların anlayacağı dilden bilgilendirmeler ve daha aktif aşı kampanyaları ile aşılama hızının artırılabileceğini söyledi ve sözlerini şöyle noktaladı: “Halen daha aşının kısırlık yaptığını söyleyenler var. Aşıya bağlı ölüm olduğunu söyleyenler var. Bu yanlış bilgiler nedeniyle insanlar aşı olmuyor. Aşı tereddüdü yaşayanlara aktif bir şekilde bilgilendirme yaparsak onların anladığı dilden, aşılamada daha büyük başarılar elde edilebileceğini düşünüyorum. Aşı kampanyamızı daha aktif hale getirmemiz gerekiyor. Aşı karşıtı diye geçinen küçük bir grup var ama çok fazla sesi çıkıyor gerçekten. Onları ikna etmeye gerek yok. Onlar zaten çok küçük bir grup. Onların şöyle bir yöntemi oluyor, bilimi çarpıtıyorlar. Siz bilimsel olarak bütün verilerle açıklasanız da her şeyi, bilimsel verileri çarpıtıyorlar. Bu aşılar gerçekten çok fazla sayıda insana yapılmış, etkili ve güvenli oldukları gösterilmiş aşılar.”