İşte o yazı:
Şimdi merak edilen iki mühim soru var. Birincisi grip aşısı yaptırıp yaptırmayacağımız, ikincisi de COVID-19 ve gribe aynı anda yakalanıp yakalanmayacağımız. Birinci sorunun yanıtını daha önce de verdim ama tekrarda yarar var: Özellikle risk grubunda olanların; hamilelerin, yaşlı ve düşkünlerin, kronik hastalığı, organ yetmezliği sorunu yaşayanların ve çocukların öncelikle muhtemel bir grip enfeksiyonuna karşı aşılanmaları gerekiyor. Grip aşısının koruyucu özelliği çok yüksek olmasa da riskli kişiler için ciddi bir antikor savunma hattı oluşturabileceği konusunda benim de hiçbir kuşkum yok. İkinci sorunun cevabına gelince… O sorunun yanıtını bir sonraki bölümde bulacaksınız.
BANA GÖRE
HEM GRİP HEM KORONA OLMA İHTİMALİ ÇOK DÜŞÜK
Öncelikle şunu bilelim: COVID-19’dan korunmak için kullanacağımız “maske-mesafe-temizlik/hijyen” 3’lüsü bize zaten grip için de ciddi bir savunma gücü sağlayacak. Muhtemelen bu sayede de aynı zamanda gribe yakalanma ihtimalimiz, bu sonbahar ve kış geçen yıla oranla daha düşük olacak. Diğer taraftan aynı anda 2 ayrı viral enfeksiyonun birlikte geçirme ihtimaliniz de oldukça düşük. Zira herhangi bir virüs enfeksiyonuna karşı alarm haline geçen bağışıklık sistemimiz bedenimize ikinci bir virüsün yerleşme ihtimalini minimuma indiriyor. Kısacası, ilk virüs enfeksiyonu sırasında alarma geçen bağışıklık sistemimiz, ikinci bir virüs enfeksiyonuna kolay kolay izin vermiyor.
YENİ BİLGİ
ÖNCE KAHVALTI SONRA KAHVE
Bugün güne kahve ile başlayanlar, mesela Ertuğrul Özkök ve Ahmet Hakan için tatsız bir haberim var. Biliyorum ki ikisi de kahve tutkunu. İkisi de güne kahvelerini yudumlamadan asla başlamıyor. Ne var ki İngiltere’de yapılan yeni bir çalışmanın sonuçları (Bath Üniversitesi) sabah aç karnına kahve içmenin metabolizmamızı olumsuz yönde etkileyebileceğini gösteriyor. Aç karnına içilen kahve, metabolizmanın kan şekerinin yükselmesini engelleme yeteneğini önemli ölçüde baskılıyor. Bu tatsız gelişmeyi önlemek için de “önce kahve sonra kahvaltı” değil “önce kahvaltı sonra kahve” ritüeline dönmek gerekiyor. Araştırmayı yapan Prof. James Betts, bu yeni bilginin öncelikle kötü bir gece uykusunun ardından aç karnına içilen kahvaltı öncesi koyu kahve tüketimi durumunda daha da net ve açık olduğunu belirtiyor.
OKUR SORUSU
‘K2’ OLMADAN ‘D’ OLMAZ MI
GÜÇLÜ bir sağlık ve bağışıklık için D ve K2 vitamininin birlikte çalışmasında fayda var. Zira ikisini de düzenli olarak kazanmadığınızda ne D vitamininden, ne de K2’den beklediğiniz performansı elde etmeniz güçleşiyor. Zira bu iki vitamin arasında ciddi bir “ortak görev ilişkisi” durumu var. D vitamini kanınızdaki kalsiyumun yeterli seviyede kalmasını garanti ederken, K2 vitamini bu kalsiyumdan kemiklerinizin daha fazla ve kolay istifade etmesine yardımcı oluyor. Ayrıca eğer yeteri kadar K2 vitamininiz varsa kanınızda dolaşan kalsiyumun damarlarınızda birikerek kireçlenme, böbreklerinizde yüklenerek taş oluşturma ihtimali minimuma iniyor. İşte bu nedenle özellikle ve öncelikle “osteoporoz/kemik erimesi” gibi bir nedenle uzun süre ve düzenli D vitamini takviyesi almanız gerektiğinde o takviyenin içinde K2 vitamininin de bulunmasında ciddi faydalar var. Bilhassa yüksek dozlarda D vitamini kullanacağınız zaman günde 25 mikrogram civarında K2 vitaminini de beslenme planınıza eklemeyi unutmayın.
KAFEİNLİ ENERJİ İÇECEKLERİ GENÇLER İÇİN NEDEN TEHLİKELİ
PEK çok araştırmada (mesela Zürih Üniversitesi’nde yapılan son bir araştırma) net ve açık olarak gösterildi ki orta yaş ve sonrasında yorgunluk ataklarını hafifletmek ve/veya konsantrasyonu arttırmak için tüketilen kafeinli içecekler (kahve veya çay) gençler ve çocuklarda tam tersi sonuçlar oluşturabiliyor. Zürih Üniversitesi’nde yapılan o çalışmada gösterildi ki günde 3 fincandan fazla kahve tüketimi ya da kafeinli enerji içeceği içmek, çocuk ve gençlerde beynin gelişmesini ve görevlerini bozabiliyor. Kısacası enerji vereceği iddiasıyla pazarlanan bu şeker ve kafein yüklü problemli ve zararlı içeceklerden çocuklarımızı ve gençlerimizi uzak tutmamızda fayda var.
GGT TESTİM YÜKSEK ÇIKTI, NE YAPAYIM
GGT testi “Gamma Glutamil Transferaz” isimli karaciğer enziminin kan seviyesini ölçen önemli bir laboratuvar araştırması. Zannedildiğinin aksine de sadece karaciğer fonksiyonlarını gösteren sıradan bir tarama testi değildir. Zira kanda GGT artışı karaciğerde ciddi bazı problemlerin olduğunu işaret eden son derece mühim bir bulgudur. Nedeni şu: Karaciğerlerimiz görevlerini yaparken inanılmaz ölçüde enerji tüketir. Tükettikleri bu enerjiyi de mitokondrileri sayesinde elde eder. Mitokondriler bozuşmaya yani hastalanmaya başladığında karaciğerin temizleme/detoks işlevleri başta olmak üzere pek çok görevi aksama sürecine girer. Karaciğer mitokondrileri bu işi yaparken glutatyondan faydalanır, glutatyonu kullanır. Karaciğer glutatyon rezervleri azaldığında müthiş bir çaresizlik içerisinde yeniden glutatyon üretme çabasına girer. Glutatyonun hammaddesi sistein isimli bir aminoasit. Sisteinin glutatyon üretiminde kullanılabilmesi için de GGT gerekir. İşte bu nedenle kanımızda GGT enziminin artması bir çeşit “acil durum ilanı” anlamına gelir. Bilelim ki GGT seviyelerimizin asla 40’ı aşmaması lazım. Mümkünse de 30’ların altında tutulmasında fayda var. Rakam 50’yi geçtiğinde ise süratle çözüm aranması şart.
Kaynak: Hürriyet